HDP'nin 3 büyükşehir belediyesine kayyum atanmasının ardından HDP'den her gün kayyuma tepki protestoları yapıldı. HDP'nin bu protestolarına CHP'den Saadet Partisi'ne, AK Parti içerisindeki muhaliflere kadar çok sayıda kişi destek verdi.

Bu kayyum tepkileri devam ederken, HDP Diyarbakır İl Binası önünde başlatılan eylem devam ediyor. İlk eylemde "Çocuğumu HDP dağa kaçırdı" diyen aileye çocukları röportajla cevap vermişti ve dağa kaçmadığını zorla evlendirilmek istendiği için evden kaçtığını söylemişti. Bu olayın ardından bu defa da başka aileler HDP'nin önüne gelerek çocuklarını istediklerini söyledi.

Aileler, çocukları getirilmediği sürece HDP'nin önünde oturma eylemi yapacaklarını söylüyor. En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Her kim olursa olsun, her ne sebep olursa olsun, insanların çocuklarını istemeleri en tabi haklarıdır.

Çocukları için isyan eden hiç kimse haksız değildir. Bu kişilerin siyasi ideolojileri, aidiyetleri ne olursa olsun. Ama hiç kimse de çocukları üzerinden beli oyunlara gelmemelidir.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bütün can ve mal güvenliğinden Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumları sorumludur. Yani emniyet teşkilatı, Milli İstihbarat Teşkilatı, İçişleri Bakanlığı, valilikler, kaymakamlıklar, TSK gibi kurumların amacı Türkiye Cumhuriyeti'ndeki vatandaşların can ve mal güvenliklerini koruma sorumluluğu vardır. Hatta en temel görevleri bunlardır.

Örneğin; Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları yıllardır yakınlarının faillerini bulmak için Galatasaray Meydanı'nda veya Koşuyolu Parkı'nda seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Yakınlarının bulunmasını istiyorlar. Defalarca kendilerine müdahale edildi, gözaltına alındılar, ama hiçbir zaman yakınlarını aramaktan vazgeçmediler. Siz hiç bu kayıp yakınlarının herhangi bir siyasi partinin önünde eylem yapmaya kalktığını gördünüz mü? Ya da IŞİD'e katılan gençler. Bu kişilerin birçoğunun nasıl gittiğini az çok hepimiz biliyoruz. Ama bunlar için hiçbir şey yapıldı mı?

Mesela; 2015 Diyarbakır'da 5 Haziran HDP mitingine saldıran Orhan Gönder. Ben bizzat Adıyaman'a gittim ailesiyle görüştüm ve Gönder'in nasıl IŞİD'e katıldığına dair belgeleri ile haberler yaptım. Gönder, Adıyaman'da Alevi bir ailenin çocuğuydu. Gönder'in IŞİD'a katılması göz göre göre oldu. Aile defalarca Adıyaman, Urfa ve Antep Emniyet Müdürlükleri'ne gitti. Emine Erdoğan'dan yardım istedi. Ama Orhan Gönder emniyet tarafından yol kontrolünde yakalandığı halde tekrar serbest bırakıldı ve ailenin bütün çabalarına rağmen gidip IŞİD'e katıldı ve 5 Haziran'da Diyarbakır'da büyük bir katliam yaptı.

Peki, Orhan Gönder'in bu kadar alenen göz göre göre gidip IŞİD'e katılması ve çok rahat bir şekilde tekrar Türkiye'ye girip saldırıyı yapmasından kimler sorumlu? Örneğin; Orhan Gönder'in ailesi veya Gönder'in katlettiklerinin ve yaraladıklarının aileleri hangi siyasi partinin kapısında otursun?

Örneğin; bu aileler veya başka çocukları kaybedilen aileler 5 dakika dahi olsa gidip AK Parti'nin önünde oturabilirler mi! Ya da her şeyi bir tarafa bırakalım bugün HDP'nin önünde oturan, HDP'nin camlarını kıran aileler, yarın da gidip 5 dakika ,"Siz iktidar partisisiniz, bütün devlet kurumları sizin kontrolünüzde neden bizim çocuklarımızın gitmesine izin verdiniz ya da neden bunu engelleyemediniz?" diye AK Parti'nin de kapısında 5 dakika oturabilirler mi!

Ya da Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nün önünde veya Valiliğin önünde?

Ben cevabı vereyim hiçbir şekilde oturamazlar. O ailelerin niyetlerinden bağımsız olarak söylüyorum, amaç başka bir şeydir. Amaç HDP'nin kapatılmasıdır. Amaç, HDP'ye destek veren İmamoğlu, CHP ve diğerlerinin terörize edilmesidir.

"Bakın ziyaret ettiğiniz partiyi görün" demektir amaç.

Hayatında Diyarbakır'da bir tane canlı yayın yapmamış olan Ulusal TV ve Vatan Partisi'nin HDP önünde canlı yayın ile açıklama yapmasıdır amaç. Kamuoyu tarafından bir türlü kabullenemeyen kayyum atamalarına karşı kamuoyunu ikna etme çabasıdır amaç.

Yok eğer, bu kişiler HDP aracılığıyla dağa kaçırıldı diyorsanız. Bu devletin istihbarat birimleri uyuyor mu? Eğer bu yönde bir bilgi belge varsa neden bu konularda soruşturma açılmaz ve kamuoyuna açıklanmaz?  Ya da mesele birkaç ay önce bir dönem örgütün en önemli liderlerinden biri olan Osman Öcalan'ı TRT'de misafir ederken neden sormadınız? Ya da Doğu Perinçek 90'lı yıllarda PKK kamplarını ziyaret edip tek tek hepsini tebrik ederken, o kaçırıldığı iddia edilen çocuklar orada mıydı? Mesele Büyük habercilik örneği gösteren ulusal TV bunu kendisine sorabilir mi? Hadi bunları da bırakalım 4 ay önce İstanbul seçiminden birkaç gün önce örgütün lideri Abdullah Öcalan'ın mesajını kamuoyuna paylaşmak için bir akademisyen gönderen ve o notu Anadolu Ajansı başta olmak üzere devlet televizyonlarında son dakika diye paylaşan kişilerin aklına soru sormak gelmedi mi?

Aileler mesele bu kişilere de sorsa nasıl olur?

Son olarak dilerim ki çocuğu kaybolan bütün ailelerin çocukları bulunur. Herhangi bir istismara maruz bırakılmadan çocukların sağ salim ailelerine kavuşması en büyük dileğimdir. Berfo Anna'nın yıllarca yaşadığı acıyı hiçbir annenin yaşamaması için başta devlet kurumları olmak üzere herkes seferber olmalıdır. Defalarca HDP ve CHP'nin talebine rağmen AK Parti ve MHP'nin reddettiği hakikatleri araştırma komisyonları kurulmalı ve gerçeklerin ortaya çıkarılması için herkes ne gerekiyorsa yapmalıdır.

Bizler de gazeteci olarak bu soruları herkesime sormaya devam edeceğiz.