Türkiye’de her mevsim, ürün çeşidine göre ülkenin bir yerinden başka bir yerine iş göçü yaşanır. Temmuz sonu/Ağustos başı fındık sezonudur. Biz gazeteciler için adres ya tren garları ya da Ordu, Düzce, Giresun ve Adapazarı’nın fındık bahçeleridir.

TÜİK verilerine göre işsizliğin tavan ve Milli Gelir’in ise taban yaptığı yerlerde her yıl tablo değişmiyor. Ne kadar kalabalık o kadar çok yevmiye diye çoluk çocuk, gittikleri yerlerde “dayı başı” diye tanımlanan işçi simsarlarının sömürüsünden habersiz bir şekilde yola koyuluyor.

İki örnekle bu göçlerin yaşattığı travmalara ve dramlara değinmek istiyorum.

Hiç unutmam! Yıl 2001, adres Adapazarı’nın Karasu İlçesi’ydi. Karadeniz kıyısındaki bu yere gitmek için Adapazarı merkezden Arifiye ve Kocaali ilçelerinin virajlı yollarından bin bir zahmetle varmıştık bu fındık kasabasına. İlçe merkezinin sağında, solunda ise boş ve genişçe bir arazi… Yüzlerce çadır, çocukların cıvıltısı, yemek pişiren kadınlar… Bir mülteci kampını andırıyordu adeta.

Ana caddeyi ikiye bölen yolun kenarında jandarma aracı; mevsimlik işçilerin bulunduğu yolun başında ise, kırma tüfekle beliren bir adam. Dikkatimi çeken bu silahlı adama ilk mikrofonu uzatmıştım. Meğer bu kişi, İlçe Kaymakamı tarafından görevlendirilen sezonluk silahlı bekçiymiş. “İt Meydanı’ndakiler caddenin bu tarafına gelmemesi için burada bekliyorum” diyordu bu adam.

Evet, yanlış duymadınız; “İt Meydanı”…

Karasu İlçesi’nde bir dönem köpeklerin dövüştürüldüğü alana İt Meydanı adını koymuş yöre halkı. Kaymakamlık da yıllardır mevsimlik göç için bu alanı en uygun yer olarak belirlemiş. Kalabalığın içinde gezinirken, her birinin anlattığı dramlar, filmlere konu olacak türden… Lösemi hastası kızına para toplamak için gelen baba, çeyizini tamamlamak için nişanlısı ile kavga ederek gelen genç kız, babasından habersiz harçlık toplamak için gelen 13-14 yaşındaki çocuklar…

Varış noktasında yaşanan dramları başlangıç aşamasında da görmek mümkün. Daha dün Bismil İlçesi’nden Ordu’ya fındık toplamak için yola koyulan minibüs, Lice’nin Abalı Mahallesi’nde devrildi.

Meslektaşım Metin, Lice’ye dönerken, Diyarbakır’daki gazetecilerin Haber-Bilgi Hattı’na yürekleri dağlayan fotoğraf ve video görüntülerini paylaşıyor.

Yine mevsimlik iş göçü yolunda trafik kazası…

Bismil’den yola koyulmuş 16+2 kişilik minibüste 25 kişi seyahat ediyor… Ne kadar çok can o kadar geçim derdini azaltacak yevmiye… Kelle başı hesabı yani…

Minibüsün üstündeki yatak, yorgan, erzak yollara savrulmuş…

Bir umuda yolculuk daha yolun başındayken sona eriyor.

Kimin umurunda?

Ateş düştüğü yeri yakıyor önce…

Lice-Diyarbakır karayolundan tarlaya savrulan minibüsten fırlayanlar, aynı koltuğu paylaştığı yakının yarasına elini pansuman yapıyor…

Ömrümün yarısını bu kentin dışında geçirmiş biri olarak geri döndüğümde “bıraktığım taşın yeri bile değişmiş” derken en azından “memleket sahipsiz değil” diye de sevinmiştim…

Aradan 5 yıl geçti, o günden bugüne fikrim 180 derece değişti…

Mezopotamya’nın en bereketli toprakları atıl durumda bırakılırken insanlarımız iş uğruna yollarda ölüyor, gittikleri yerlerde sömürülüyor…

Memleketi hiç bu kadar sahipsiz görmemiştim…

Kimi geçim derdinde kimi her gün bir kareye girme derdinde.

Yazık ki; çok yazık!..