20 Haziran Dünya Mülteciler Günüydü. Mülteci; ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek, kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından ‘kabul’ edilen kişidir diye tanımlanıyor.

Gün nedeniyle açıklama yapan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, 31 Aralık 2018 tarihli ellerindeki en güncel verilere göre, dünya üzerinde halihazırda 70 milyon 800 bin insanın zorla yerlerinden edildiğini ve rakamın bir önceki yıla göre, 2 milyon 300 bin arttığını söyledi.

Komiser Grandi’nin açıklamalarının satır aralarında bulunan ve okuyup geçilen öyle noktalar vardı ki, aslında dikkat edildiğinde insani krizin boyutu açısından son derece önemli noktaları barındırıyor. Örneğin; sığınmacı olarak kaydedilen her beş kişiden birinin en az 20 yıldır evinden sürgün bir hayat yaşadığı ve yine her beş sığınmacıdan dördünün, en az beş yıldır evinden ayrı olduğu ve de dünya genelinde her iki saniyede bir kişinin evinden ayrılmak, göç etmek zorunda bırakıldığı gerçeğidir.

Grandi’nin açıklamalarının bir başka çarpıcı noktası ise, sığınmacı ve mültecilerin üçte ikisinin Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali’den olmalarıydı. Ve bir başka önemli nokta da, Türkiye’nin dünya çapında en fazla mülteci ve sığınmacı barındıran ülke konumunda bulunmasıdır.

Bunda Suriye’deki savaşın etkisi çok büyük oldu. İç savaş olarak başlayan, sonra neredeyse tüm güçlerin savaş laboratuarına dönüştürdüğü Suriye’den, resmi rakamlara göre 3 milyon 600 bin dolayında sığınmacı ülkemizde bulunuyor. Yine Suriye’deki krizin ilk gününden bu yana ülkemizde 415 bin Suriyeli bebek dünyaya geldi.  Suriyeli mülteciler, 2011 yılından bu yana ülkede, 10 binden fazla yeni işletme kurarak, 100 binden fazla yeni istihdam sağladı.

Türkiye’deki toplam göçmen veya sığınmacı sayısını ise, Göç İdaresi Genel Müdürü Abdullah Ayaz açıkladı. Ayaz’ın verdiği rakamlara göre, 2017'de 4 milyon 200 bin olan yabancı sayısının, 2018'de 4 milyon 700 bin, bugün ise 4 milyon 900 bine ulaştığı belirtildi.

Peki, bu sayının artma olasılığı var mı? Türkiye’nin bulunduğu konum gereği her zaman var. Çünkü Türkiye göçmenlerin geçiş güzergahı üzerinde bulunmasının yanı sıra, bu göçmenlerin geldikleri ülkeden daha üst seviyede yaşanabilir bir ülke.  Ayrıca Türkiye, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri arasındaki restleşmenin devam etmesi ve de İdlip’te savaşın şiddetlenmesi halinde büyük bir göç dalgası kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye dahil geniş bir coğrafyaya etki eden mülteci konusu, çağımızın en geniş ölçekli ve en karmaşık insani krizlerinden biri haline geldi. Elbette ki onurlu bir yaşam her bireyin hakkıdır. Hiç kimse, insanca yaşayabilmek için azami şartların bulunması halinde doğduğu toprakları kolay kolay terk etmek istemez. Ama gelin görün ki, bu ülkeleri sömüren, kaynaklarını alıp götüren, servetlerine servet katan sözde gelişmiş kapitalist ülkeler, bir türlü doymak bilmiyor. Durum böyle olunca da mültecilik; bir dünya sorun olmaya devam ediyor.

Sevgiyle kalın.