Bekir Güneş/Özel Haber

Güneydoğu Ekspres Diyarbakır - İçişleri Bakanlığı’nın kararı ile HDP'li Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınmasına yönelik tepki ve protestolar sürerken, görevden alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, kayyuma gösterilen tepki konusunda, "Hepimizin bildiği bir slogan var susma sustukça sıra sana gelecek diye. Eğer bir yerde hukuksuzluğun lastiği patlayıp da freni tutmuyorsa nerede duracağı beli olmaz" dedi.

İçişleri Bakanlığı’nın hakkında seçimden önce ve seçimden sonra açılan soruşturma ve davaları gerekçe göstererek görevden aldığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, böyle bir uygulamayı bekleyip beklemediği, hakkında ortaya atılan iddiaları, seçildikten sonra merkezi yönetim (Vali) ile olan ilişkileri, kayyum atanmasına gösterilen tepkileri, bundan sonra ne yapacakları konusunda soruları yanıtladı. Mızraklı'nın konuşmasının satır başları şöyle:

"Kayyumu bekliyorduk dersek doğru olmaz"

Eşyanın tabiatı gereği, bu işin olağan durumu gereği hani bekliyorduk dersek çok doğru olmaz. Çünkü, ezici bir çoğunlukla aldığımız bir halk desteği söz konusu. Yapmış olduğumuz işlemlere ilişkin herhangi bir hukuksuzluk durumu söz konusu değil. Olağan durumlarda dedik ya Türkiye olağan durumlarda değil olağan üstü durumlarda yaşanan bir süreçten geçiyor. Her şey beli kalıplardan geçirilerek kamuoyuna sunulabiliyor. Bugün de benzeri bir durumla karşı karşıyayız. Nerelerde ne şekilde hazırlandığı beli olmayan bir takım suçlamalar geliştiriliyor. Nitekim önüme dosya konulduğunda dedim ki; bunu imzalamam söz konusu değil. Seçmen iradesini gösteren mazbatayı aldım imzaladım, çünkü onu halk vermişti. Bugün yaşanan ise, halk iradesine rağmen aslında bir hukuk ihlalidir. Bugün yaşananları da sanki çok doğal ve bekliyormuşuz, bu hayatın çok rutin bir durumudur gibi bir konu söz konusu değil.

"Vali ile fiziki olarak en yakın olduğumuz yer düğünde ayrı masalardı"

Yerime kayyum olarak atanan Diyarbakır Valisi ile seçildikten sonra fiziki olarak en fazla yaklaştığımız durum bir düğünde ayrı masalarda oldu. Defalarca görüşme taleplerimize olumlu cevap vermediler. Kendi cephemizde baktığımızda aynı kentteki iki önemli faktörün birbirilerine sırtlarını dönmelerini değil bir diyalog içinde olmalarını isterdik ama onlar bunu yapmadılar. Biz hep yapıcı olmaya çalıştık. Ama, Valilikte böyle bir tutum görmedik. Bayram namazında bir araya gelip birlikte namaz kılmak gibi bir durum gelişmesine rağmen gecenin 12'sinde bana haber geldi ve adeta buna bir yerlerden bir şeyler gelmiş gibi programdan çıkarıldığımız gibi kibarca söylediler. Biz yazılı belge istedik ama Ankara'dan sözlü olarak geldiğini söylediler. Buna rağmen hiçbir zaman hedef tahtasına koyan bir tarzımız da olmadı.

"O borçları Valilik bütçesinden ödesin"

Bizim hakkımızda kayyumun söyledikleri hakikatten vicdanla, hakikatle bağdaşmayan tutumlar olarak değerlendiriyorum. Sondan söylüyorum camilerle ilgili toplumun bu konudaki hassasiyetlerinin, inançlarının ve toplum sevgisinin kimsenin yarış pisti olmadığını defalarca dile getirdik. Nasıl bir yol haritası izleyeceğimizi de basınla paylaştık. Cadde ismini değiştirme konusunda söyledik, mesela Şeyh Abdulkadir Geylani'nin isminin hafızalarda yeri var, bu şehirde sokağa çıkıp sorsak acaba kaç kişi İyaz Bin Ğanem ismini bilir. Doktor İlhan Diken ise toplumda çok ciddi karşılığı olan bir kişidir. Hele de üniversitenin bulunduğu alanda olmasının da ayrı bir karşılığı olacağını düşündük. 4.5 ay önce bıraktıklarını vurgulayarak aslında kayyumun bıraktığı yeri işaret ediyor. Evet 4.5 ay önce neyi bıraktıklarını ben video ile gösterdim. Fıstıklı kadayıflarda gördük, veya belediyenin kaynaklarının nasıl çarçur edildiğini belgeleri ile ve borç yükü ile gösterdik. Eğer sahip çıkıyorsa onlara alsın o borçları sahiplensin, Valiliğin eğer bir bütçesi varsa oradan ödesin. Ama yok eğer 4.5 ay önce bırakılanları sahiplenmiyorlarsa 4.5 ay önce neler bırakıldığını bu halk çok iyi gördü. Biz de yaptığımız iş ve işlemlerde yaptıklarımızı bir üst akıl gibi davranmadık. Kolektif akıl ile davrandık. Kentin bütün dinamiklerini bir araya getirdik, muhtarlarla görüştük. Kimse ayırmadık, borçları öderken kimseyi ayırmadık bu bizdendir diğeri bizden değildir demedik.

"Nerede duracağı belli olmaz"

Hepimizin bildiği bir slogan var 'susma sustukça sıra sana gelecek' diye. Eğer bir yerde hukuksuzluğun lastiği patlayıp da freni tutmuyorsa nerede duracağı beli olmaz. Burada kayyumla olur başka yerde başka hukuksuzlukla ortaya çıkar. Eğer bugün güçlü bir ses güçlü bir etki göstermezseniz bu her yere yansır. Adalet, vicdan, ahlak dediğimiz şey kayırmacı değildir. Nerede bir hukuksuzluk ve haksızlık varsa onun karşısında durmak lazım. 31 Mart'ta sayın İmamoğlu göreve başlamıştı sonra seçimin tekrar kararı verildi. Sonra yüzbinler sokağa çıktı toplum tepkisini ortaya koyuyordu. Partimiz de bu çerçevede iradesini demokrasiden yana gösterdi. İstanbul’da çok ezici bir çoğunlukla cevap verdi. Şimdi sormak lazım İstanbul'da yüz binlerce kişi sokağa çıktığı zaman ne TOMA, ne biber gazı ne de tazyikli su vardı. Bugün ne oldu Diyarbakır'da, ellerinde bir çakıl taşı bir çubuk bile olmayan gençlerin yaşlıların, kadınların olduğu kitleye nasıl gaz atıldığını nasıl coplandıklarını gördük. 4 tane vekilimiz bugün yaralandı ikisi kafa travması yaşadı. Bu kadar hukuk dışı uygulamalar burada yaşanıyorsa ister bu hukuk dışılıklara, isterse hukuk dışılığın ve yurtaş hukukunun  temel göstergesi olan o seçmen iradesine aykırı işlemler yapılıyorsa toplum itirazını yükseltir.

"Açık ve net bir tutum alınmalıdır"

Bu noktada da bütün çevrelerin itiraza dahil olmak gibi yani bir anlamda demokrasinin onurunun ve namusunun gerektirdiği bir çerçeve vardır. Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'ye kapatmayı tartıştığı günleri hatırlayalım. HDP'nin geleneğinden geldiği o zamanki parti demişti ki, demokrasilerin vazgeçilmezi siyasi partilerdir, siyasi partilerin böyle kararlarla kapatılmasının karşısındayız demişlerdi. Şimdi buradan hareketle söylüyorum eğer bir yerde hukuksuzluk varsa bir yerde anti demokratik uygulamalar varsa yurttaş vicdanı ve hukuku olan herkesin demokrasi ahlakı olan herkesin bu bir turnosol görevidir herkesin tutum alması gerekir. Hem CHP'nin hem Sayın Temel Karamollaoğlu'nun yaptığı açıklamada olduğu gibi bu konuda açık ve net bir tutum almaları gerekir. Hiç şüphesiz buradaki hukuksuzluk giderilene kadar, bu tür hukuksuzluklara zemin hazırlayan alt yapı giderilene kadar tepki koymak gerekir. Eğer bir hukuksuzluk yaşanıyorsa bunu sadece bir beyanat veya işte kısa süreli bir sivil protesto eylemleri ile sınırlayacak olursanız bu sonuç alıcı olmaz durum değiştirici olmaz. Sonuç olarak parti MYK'mızın aldığı bir karar var. Bu protestoların devam edeceği ve hukuk zemininde de buna bir itiraz edileceği belirtilmişti. Bütün meşru olan hak ve hukuk yollarını kullanacağız ki bu hukuksuzlukların önü kapanana kadar.

"Demokrasi ve hukuk değerlerini berhava etti"

Eğer sokaktaki insan Sinei millet diyecek noktaya gelmişse, Türkiye'deki herkesin başta da iktidarda bulunanların acı acı düşünmesi gerekir. Bu bölgeyi düşündüğünüzde bu bölge yaklaşık yüz yıldır olağan üstü rejimlerle geçiren bir bölge. Ve olağanüstülük de devam ediyor. Yurttaşlık hukukunun en temel göstergelerinden biri olan seçme ve seçilme hukukuna dönük ne tür budamalar yapıldığını 31 Mart vesilesiyle de gördük, halen da görüyoruz işte Bağlar'da yüzde 73 oya alan adayın yerine yüzde 23 oy alan adayın atanması gibi. Eğer bu olağanüstü sistem bu halka reva görülecekse, yurttaşlık hukuku hiçe sayılacaksa o zaman Türkiye'de bölücülüğün nasıl üretildiğini görürüz. Bunun tam karşılığı bölücülük yapmak demektir. Tekrar hatırlatıyorum, iktidar bu ülkede yaşayan her vatandaşa aynı yaklaşmak zorundadır. Kayırmacılıkla ve kutuplaştırmakla hiç olmaz. 19 Ağustos'ta yaşayan adeta dibini yakmak oldu. Bu konudaki iradeye yapılan saldırı bütün demokrasi ve hukuk değerlerini berhava etti.  O yüzden eğer bu ülke bütünlüğü düşünülüyorsa eğer bu ülkede yurttaşlık hukuku içerisinde birlikte yaşam deniliyorsa biz bu ülkede bütün inançların ve halkların bir arada yaşama mozağine inanıyorsak iyi doğru ve güzel işler yapmak lazım. Bu yaşanan durum hakikaten kötüdür çirkindir ve Türkiye halklarının da aleyhinedir.

Editör: TE Bilişim