Haber Fuat Bulut

Güneydoğu Ekspres Diyarbakır - Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan Diyarbakır’ın Merkez Sur İlçesi'ndeki tarihi yapılara ilişkin iddialar, gündemi meşgul etmeye devam ediyor.

Mimarlar Odası'nda düzenlenen basın toplantısında TMMOB Amed İl Koordinasyon Kurulu adına açıklama yapan Kurul Sekreteri Doğan Hatun, bileşenler olarak 4 yıldır Sur'daki usulsüzlük iddialarını gündeme getirdiklerini, konuyu yargıya taşımalarına rağmen bir sonuç elde edemediklerini söyledi.

 Hatun, "Son dört yılda özelde binlerce yıllık tarihe sahip Sur kenti ve genel olarak da bir bütünen coğrafyamız birçok kötülük gördü. Özetle hukuksuzluk, adaletsizlik, yıkım ve kırım. Tüm bunların sonucunda da cezasızlıkla adeta ödüllendirme durumu yaşandı" dedi.

‘Ellerine, yüzlerine bulaştırdılar’

Sur'dan çıkarılıp Dicle Üniversitesi arazisindeki Dicle Nehri kenarına taşınan tarihi yapılara ait taşların birilerine peşkeş çekildiğini ifade eden Hatun, şöyle devam etti:

"Sonrasında Sur İlçesi’nde yeni yapılar için Ankara’dan getirilen Sur’a yabancı yandaş mimarlarca, Sur’un tarihi dokusuna uygun olmayan, usulsüzce projeler yaptırılıp yapı ruhsatları alındı. Yine aynı şekilde dışarıdan yandaş firmalar ve şahıslara bu yapım ihaleleri verildi. Projelerin uygulanmasıyla birlikte Sur mimarisine, Sur’un tarihi dokusu ile alakası olmayan bazalt makyajlı cezaevi tipinde beton yapılar ortaya çıktı. Yaptıklarını ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Ve şu an Sur'un bu bölgesi büyük bir enkaz yığını şeklinde ortada durmaktadır. Cezasızlık durumu bazılarını suç işlemeye teşvik ettirmiş ve bazılarını da yeni suçlara yönlendirmiştir. Son günlerde basında yer alan Surlar’dan taşların sökülüp satılması ve yıktırılan tarihi evlerin malzemelerinin traktörlerle satılması tüm bu yıkım sürecinin sonucu olduğunu unutmamak gerekir. Yani tarihi Sur’da bu dönemde yaşanan yıkım ve kırım sonucunda değersizleştirilen kültürel miras algısı bazılarına da bu taşların bu şekilde ticarileştirilmesini meşru hale getirmiştir. Tarihi değerlerin bu şekilde ticaret malzemesi olarak kullanılması trajiktir ve kabul edilebilir değildir. Tarihi Sur yıkımı sonrası bu değerli yapı elemanlarının bulunduğu moloz alanına basın dahi kimsenin alınmamasına rağmen, birilerinin sanki kendi başına bu taşları sattığı algısı doğru değildir. Yani suçlu sadece gözaltına alınan iki kişi değildir, bu süreci yaratanlarda en az o kadar suçludurlar. Sur’daki bu yıkımı gerçekleştirenler bellidirler, illa suçlu aranacaksa suçlular yerlerinde oturmaktadırlar. Yargının bu noktada devreye girmesini bekliyoruz."

Editör: TE Bilişim