Bana diyorlar yazacak başka bir şey yok mu da hep Diyarbekir’i yazıyorsun.

Ben de diyorum ki,

Ben Diyarbekirliyim,

Gerçek bir Diyarbekir sevdalısıyım,

Ben bir Diyarbekir yazarıyım; şiirlerimle, söyleşilerimle, köşe yazılarımla ve de özdeyişlerimle…

Diyarbekir’de bir Diyarbekirlinin parmağı taşa değse benim İstanbul’da yüreğim yanar. Diyarbekir’e ufak bir zarar gelse İstanbul’da benim ciğerim kanar.

Ben İstanbul’da kalıyorum amma gün yirmi dört saat Diyarbekir’i yaşıyor, Diyarbekir’i okuyor, Diyarbekir için yazıyorum.

Ben yüreğimi Diyarbekir’de bıraktım. Ve bundan da çok memnunum.

Bu soruyu bana soranlar henüz Diyarbekir’in gerçek değerini bilmeyenlerdir. Çoğumuz da hala bilmiyoruz ya…

Ve şunu unutmayın benim için kim ne derse desin, insanın vatanı; doyduğu yer değil, doğduğu yerdir.

En fazla tescilli yapıya sahip Türkiye'nin ikinci ilidir Diyarbakır, bu kadim kenti yazmayayım da ne yazayım…

Bazı yabancılar bizden çok daha iyi biliyorlar.

Örnek mi?

Söyleyeyim. Hiç birimiz bir Gaffar Okan olamadık. Hiç birimiz; ”Diyarbekir Türkiye’nin sigortasıdır. Atarsa tüm Türkiye’nin elektriği kesilir” kıratında bir laf bile edemedik.

Bir de yabancılardan bir örnek: Parisli ressam Jules Laurens 1856'da Diyarbakır Surlarını resmetmiş ve altına da şu notu düşmüştür;

Jeopolitik önemi, anayollar üzerinde olması, zengin alt ve üst yapıları, doğal kaynaklarının olması ve Asya'ya açılan İpek Yolu’nun üzerinde olması bu şehri eşsiz kılmıştır.

Şimdi anladınız mı ben niye hep Diyarbekir’i yazıyorum.

Sanıyorum bu kadar yeter. Fazla yazarsam üzülürsünün…

                                   &

Hadi biraz siyasi takılalım arzu üzerine.

Nasıl bir toplum olduk;

Selahattin Demirtaş içeri atıldığında yüzde yetmiş beşimiz seviniyoruz. Neden sevindiğimizi bilmeden…

Seçilmişler alınıp yerine kayyum atanınca yüzde yetmiş beşimiz oralı bile olmuyoruz. Bu işlerin neden olup bittiğini düşünmeden…

Ahmet Altan serbest bırakılıp tekrar tutuklandığında yüzde yetmiş beşimiz seviniyoruz. Kılımız bile kıpırdamıyor.

Kanunsuzluklarla mücadele edenlerin içeri atılması da yüzde yetmiş beşimiz seviniyoruz. Bizim için mücadele verdiklerinin farkında bile olmadan.

Bendendir diye kötüyü korur olduk. Bu kötülüklerin gün gelir bizim de güzelliklerimiz kirletir diye düşünmeden.

Bizdendir diye suçluyu savunur bolduk. Bu suçlu ona yaptığını yarın bana da yapar, demeden.

Bizler; hırsızlıklardan, kul hakkı yenmekten, vatana ihanetten, çocuklara tecavüzden, doğayı mahvetmekten dolayı rahatsız olmaz olduk.

Açlıktan çocuklarıyla siyanür içip intihar edenleri hiç mi hiç düşünmez, hatta onları aldırmaz olduk.

Açlıktan, yoksulluktan, çaresizlikten insanların hayatlarına son verdiğini göz ardı eder olduk.

Kadın ve çocuk tecavüz ve cinayetlerinin önüne bile geçemez olduk…

                              &

Kirveme öğütler;

Kirvem, yazımı Yılmaz Güneyin bir sözü ile bitirelim. Tabi anlayana. “Biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını, lakın karnımız açtı, yedik karanfil parasını.”

                               &

Nerede yaşam varsa, orada umut da vardır. Yeni yılda tüm umutlar ve başarılar özelinde Diyarbekir’imin, genelinde ülkemin olsun.

Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle, mutlu yıllar sevgili okurlarım.

                               &

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.

Dostça kalın.

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Suriçi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski stadı, ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerine yakışır bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.