Sonbahar, doğanın hüzün mevsimidir. Bütün o yapraklar birer birer terk eder ağaçları, çiçekler yavaş yavaş toprağın altına çekilir, güneş yakmaz artık, karanlık erken çökmeye başlar, hafif serin bir hava esintisi başlar, toprak yağmur kokmaya başlar, göçmen kuşlar birer birer terk etmeye başlar en güzel yerleri ve bir daha geleceğiz diyerek vedalaşırlar. Sonbahar kışa doğru yol almanın mevsimi. O kış ki, nasıl geçeceğine bağlı, bir sonraki baharın yeşerip yeşeremeyeceği.
Mevsim değişiklikleri tüm canlılar da olduğu gibi insan üzerinde de fiziksel ve ruhsal değişimler yaratıyor. Sonbahar da günler kısalır, yağmurlar yağmaya başladığı için ve bir sonraki mevsim de kış olduğu için, insanlarda depresif bir ruh hali oluşturuyor.
Ağaçları terk eden yapraklar ve göç eden kuşlar gibi bize ölüm ve yok oluşu çağrıştırıyor. Fakat, mevsimlere anlamlar yükleyen de biziz aslında. Eğer ki, ağlıyorsam yağmuru ben yağdırıyorum, gülüyorsam da güneşi ben açıyorum. O yüzden hüznü güzel bir bahar olarak düşünmeye çalışıyorum bu sonbaharı.
Bir şair sonbahar için şöyle der;
Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime dolduruyorum
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren sesi
Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Düşmanlarımı bağışlıyorum
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda
Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Yüreğime dolduruyorum
ATAOL BEHRAMOĞLU