Diyarbakır’ın Kulp’tan sonra il merkezine en uzak mesafedeki ilçesi olan Lice, gözden ırak misali ezelden beri hizmetten de hep geri bırakılmış. 1975 depremi sonrası sırtında yuva kurduğu dağın tepesinden eteklerine taşınarak yeni yaşam alanına kurmuş ilçe halkı. O dönem depremzedeler için yapılan prefabrik konutlar, zamanla yanlarına yapılan ahırlarla günümüze kadar gelmiş. Yeni beton yapılar çoğalsa da prefabriklerde hala yaşamlarını sürdürenler var.

Tarihi geçmişi efsanelere konu olmuş bu kadim ilçe, günümüzde hak ettiği yerde değil. Lice halkı, askeri operasyonlar ve hint keneviri tarlaları ile anılmak istemiyor artık.

İşsizliğin tavan yaptığı ilçede, ticari yaşam neredeyse yok. İlçeyi ayakta tutan memur kesimi ve köylerden ilçeye gelenlerin yaptığı alışverişler. İlçedeki iki fabrika ise atıl durumda. Mesela mülkü merhum işadamı Halis Toprak’a ait Ayçiçek ve Yem Fabrikası’nı 4 yıl önce işadamı Reşit Cantürk, kiraladı ve binbir emekle fabrikayı onararak hazır hale getirdi. Ancak çözüm süreci bozulunca fabrika faaliyete başlayamadı. Çekirdeği atsan yağı çıkacak kıvama getirilen fabrikanın faal hale getirilmesi için yerel ve merkezi yönetim neyi bekler? Her fırsatta istihdam sorunundan yakınan yöneticilere sormak istiyorum; işte size altın madeni, neden işletmiyorsunuz?

Yerel ve merkezi yöneticiler, ilçede var olan potansiyelin farkında değiller. Günü kurtarma anlayışıyla yapılan hizmetler, ne istihdamı azaltıyor, ne de ilçe ekonomisine bir katma değer katıyor.

Yine coğrafik olarak dağlık bir alanda yer alsa da bereketli topraklarında lezzetli ürünleri nam salmış Lice’nin. Domatesi ve şire üzümü. Örneğin; bu iki kalemde yetişecek ürünler patentli olarak dünya pazarına bile girebilir. Ama nerede? Tarımcılığı ve hayvancılığı geliştirerek kooperatifleşmenin önü bile açılabilir. Uzaklarda övüne övüne bitiremediğiniz memleketinize sahip çıkın, el ele verin Lice’yi hak ettiği yere getirin. Uzaklarda da olsanız Lice, bıraktığınız yerde asilce duruyor.

Saygılarımla