Ortadoğu coğrafyası bir anlamda dinsel-etnik-politik sorunların iç içe olduğu bir bölge olması onu, her dönemin büyük güçlerinin ilgi odağı yapmıştır. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olması nedeniyle buraya ilgi duyan hep Hristiyan güçlü devletler olmuştur. 20. yy tarihsel kesiti göz önüne alındığında Almanlar, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Ruslar ve İtalyanlar bu güçlerden bazıları. Adı geçen güçlerin her birinin ayrı ayrı hesabı olmuş ve buna göre de bölgenin sosyo-politik yapısına uygun stratejiler geliştirmişlerdir. Bu güçler aynı zamanda birbirlerinin stratejilerini etkilemiş, bunun değişiminde ve yeniden oluşumunda rol oynamıştır.

20. yy boyunca ve öncesinde de kuşkusuz, Kürt sorunu bölgenin etnik sorunlarının başında gelmekte ve hala çözüm isteyen bir potansiyel taşımaktadır. Burada politik strateji geliştiren muhakkak ki Kürt sorununu hesaba katacak veya katmak zorunda kalacaktır. Bu noktada Kürt sorununu gören ve ona göre bölgeyle ilgili olarak tarihsel-politik hesabı olan güçlerden biri ve de günümüzde en önemlisi Ruslardır. Bu bağlamda Rusların Kürt sorunu ile ilgili olarak politik geçmişi ve deneyimi vardır. Bu çerçevede bu yazımızda 20. yy ve sonrasında Rusların Kürt sorunu ile ilgili bazı deneyimlerini ana parametreler halinde değerlendirme amacı taşımaktayız.

Kürtler hala Ortadoğu’da devleti olmayan tek millettir. Nüfusunun çoğunluğu Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerinin sınırları dahilinde bulunan Kürtler, diğer ülkelere nazaran Türkiye’de daha rahat, daha huzurlu bir durumda olup, ülkenin “sorunlu demokrasisinden” ve devlet hizmetlerinden yararlanmakta; son yıllarda Türk Devleti’nin Kürt Dili ve Kültürü alanında yaptığı bir dizi iyileştirmeler de bu sorunun çözümünü de kolaylaştırmış bulunmaktadır. Ancak bugün diğer parçalarda başta Suriye olmak üzere Kürt sorunu bölgede hesabı olan emperyal güçler tarafından Türkiye aleyhine kullanılmakta adeta bu alanda Türkiye’nin adım atmasını önleyen hamleler yapmaktadır. Bu konuda sıkıştırılmak istenen Türkiye Kürt sorunun çözümü konusunda iyileştirmeler yapmaktan uzaklaştırılmaktadır.

Evet, bu güçler ABD ve Rusya’dır ve ne yazık ki bu güçler Kürtler tarafından “dost” görünmektedir. Dost olmadıkları aşikar! Ortadoğu politikalarını “Kürtleri satma” üzerine şekillendiren ABD ve Rusya-döneminde Sovyetler Birliği- günümüzde de aynı oyunların peşindedir. 1946 yılında İran’da Kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılmasında ve yöneticilerinin idam edilmesinde Rusların askerlerinin bölgeden çekmesinin belirleyici bir payı vardır.  Kürt Cumhuriyetinin o dönem Milli Savunma Bakanı olan Mustafa Barzani, kaçarak ne hikmetse Moskova yolunu tutar 500 peşmerge gücüyle. Kendisini ortada bırakan bir güce sığınmak zorunda mı kalıyor, burada bir oyun mu var bilemiyoruz. 1998 yılında Rusya’da Başbakan olan YevgeniPrimakov, 1960-70’li yıllarda Ortadoğu’da Pravda Gazetesinin muhabirliğini yaptığı sıralarda defalarca Mustafa Barzani ile görüştüğünü “Rusların Gözüyle Ortadoğu” adlı kitabında anlatmaktadır. Kürt Hareketi (379-394 sayfalar) başlıklı bölümde, 1958 darbesi sonrasında Irak’a dönmüş olan Mustafa Barzani ile bir görüşmesinde, Barzani’nin “Sovyetler Birliği benim babamdır” dediğini aktarmaktadır. Eğer böyle ise Mustafa Barzani’nin tarihinden ders çıkaramadığı anlaşılmaktadır. 1958 darbesi sonrasında sertleşen Irak yönetimi ile Mustafa Barzani’nin payına yine dağlara düşmek olmuştur. Bu süreçte Sovyetler Birliği hep Irak yönetimine hoşgörü ile yaklaşmış, bu politikası Saddam Hüseyin döneminde de devam etmiştir.

Ve Bugün… Dışişleri Bakanı Lavrov’un Gözüyle Kürt Sorunu

2011 yılından bu yana Suriye’de “Arap Baharı” sonrasında adeta fırtınalar esti. Bundan Kürtler de etkilendi elbette. PYD/YPG oluşumu diğer Kürt parti ve örgütlerini süreç içerisinde tasfiye ettikten sonra siyasi arenada tek güç olarak kaldı. Bu durum öncelikle ABD’nin iştihanı kabarttı. Amerika, PYD/YPG güçlerini ağır silahlar başta olmak üzere her bakımdan donattı eğitti. Bu duruma sabır gösteren Türkiye, devlet olarak rahatsız olduğunu ve “Beka Sorunu” ile karşı karşıya olduğunu ABD yetkililerine anlattı. Bundan sonuç alamayan Türkiye diplomatik girişimlerden sonra Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Harekatı ve son Olarak Barış Pınarı Harekatı ile askeri hamleler yaptı. Bu hamlelerle politik saha etkileyen Türkiye ABD ve Rusya ile bir takım konularda anlaşma imzaladı.

Tam da bu çerçevede Rusya’nın Kürtlerle ilgili olarak resmi politikasını Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov açıkladı. Türkiye’nin askeri hamleleri karşısında bocalamak durumunda kalan PYD/YPG Ruslara sığınmak zorunda kaldı. Artık yeni hami Ruslar. Bu nedenle bu konuda Lavrov’un neler söylediğine bakalım.

Bir defa Lavrov bu örgüt ile ilgili “terörist” değerlendirmesinde bulunmadı. Zaten öteden beri Rusya’nın YPG ile ilgili yaklaşımı Türkiye’ninkinden çok farklıdır, kimi konularda her iki ülkenin çıkarları çakışsa da.

Rossiya 24 televizyonuna konuşan Sergey Lavrov, Kürt sorunundan kaçamazsınız dedi. Bu bağlamda ülkesinin oluşturduğu ortamla ilgili olarak "Suriye'deki Kürtlerin geleceği hususunu askeri eylemler arasında konuşmak yerine, bu konuda sakin bir biçimde anlaşmaya varılmasını olanaklı yapan koşulları yaratmış olduk" tespitini yaptı.

Bir adım daha ileri giden Lavrov, Kürt sorunun hacminden söz etti. “Söz konusu sorun, Suriye krizinin parçası olmaktan çok, çok daha geniş bir problem. Irak’ta yaşayan Kürtler var, İran’da yaşayan Kürtler var, tabii ki Türkiye’de de çok sayıda Kürt yaşıyor. Kimse bu ülkelerin, bu bölgenin Kürt sorunu nedeniyle yaşanan bir gerginlik sebebiyle infilak etmesini istemez. Hiç kimse Kürtlerin kendilerini ikinci sınıf insanlar olarak hissetmelerini de istemez.”

Verdiği demeçte örgütün adını anmaktan ziyade “Kürt Güçleri” demeyi tercih eden Lavrov, bu noktada Rusya’nın Suriye’deki sorunu “Kürtler” olarak geniş tutmak isterken Türkiye ise sorunu “PKK/PYD/YPG terör örgütü” kapsamında ele alarak dar tutma amacını taşımaktadır. 

Önümüzdeki günlerde Ortadoğu çıkarlarını enerji kaynaklarına sahip olma ve İsrail’in güvenliği ekseninde gören ABD ile Rusya’nın tarihi emeli olan Akdeniz’in sıcak sularına inme, Suriye’nin güvenliğini sağlama ve bu eşikte ABD’nin bölgede yayılmasını önleme politikaları arasında PYD/YPG’nin konumu, durumu ne olacak bilinmiyor. Sadece tahmin edilen bu güçlerin “Kürt Güçleri” dedikleri unsurları satabilme potansiyelini taşıdıkları. Mustafa Barzani zamanında da “Kürt Güçleri” ve “Kürt Coğrafyasının Güzelliği” vs.. gibi kavramlar kullanmaktaydı. ABD hep ticari düşünür, Ruslardan ise Kürtlere hiçbir zaman “hayır” gelmemiştir.

Saygıyla…