Türkiye’nin Fırat’ın Doğusu’na yönelik askeri hamlesi ile sahadan elde edilen kazanımlar ve ardından bu kazanımların ABD ve Rusya ile yapılan antlaşmalarla siyasi kazanımlara dönüşmesiyle Ortadoğu’nun göbeğinde deyim yerindeyse kar-zarar hesabı yeniden yapılmaya başlandı. Bu gelişmelerin ardından en karlı ülkenin Rusya ve biraz da Suriye olduğu konusunda hem fikir olunurken, asıl gizli kazananın Türkiye ve kaybedenin ABD olduğu noktasında yorumları yapıldı.

Yaşanan gelişmeler elbette ki ülkelerin iç politikalarını etkileyecekti. Türkiye’de ana muhalefet partisi olan CHP ve yan müttefikleri Türkiye’nin elde ettiği siyasi kazanımlara –iktidara puan olabilir kaygısıyla-gölge düşürecek açıklamalar yapmaya başlarken, benzer durum Amerika’da da yaşandı. Bu ülkede Çok geçmeden farklı sesler gelmeye başladı. Kaybedenin ABD olduğu konusundaki yorumlar bu ülkenin ilgili kurumlarını ürkütmüş olmalı ki, Başkan Trump bir yıl sonraki seçimleri de hesaba katarak “bildik” tweetlerini devam ettirdi. En çok eleştiri aldığı konu, Başkan Trump’ın Kürtleri “yalnız” bıraktığı politikası oldu ki, ABD kamuoyundan gelen tepkiler bu anlamda farklı dinamikleri harekete geçirdi. Hal böyle olunca Başkan Trump Ortadoğu ve Türkiye konusundaki politik düşünceleri tekrar gözden geçirme ihtiyacı duydu. 

Aslında yaşanan gelişmeler ABD’yi ikircikli bir tutuma itmişti. Ama bu ülkenin enerjiye ihtiyacı ve buna bağlı olarak gelecekte yaşanması muhtemel olan krizler hesaba katılarak askeri bazı hamlelerin yapılmasına yol açtı. ‘Çıkıyorum’ diyen ABD bölgede kalıcı olma yolunda adımlar atmaya başladı. Bugün Fırat’ın Doğusu’ndaki El Ömer ve Rumeylan petrol sahalarına askeri sevkiyat yaptı. Deyrizor’a konuşlanan ABD askeri konvoyu 170 araçtan oluştu. Burada kurulması düşünülen ABD askeri üs stratejik bir öneme sahip.  Kurulacak yeni üs Beşşar Esed rejimi ve İran destekli yabancı teröristlerin kontrolünü amaçlayacak. Bununla beraber ABD, askeri tahkimatlarla petrol sahalarını işgalinde tutan YPG/PKK'nın da güvenliğinide sağlayacak.

Bütün bunları göz önünde bulunurken merak edilen konu ABD ve Türkiye karşı karşıya gelecekler mi? Bölgede bir ABD-Türkiye savaşı muhtemel mi?

Böyle bir savaşın olma ihtimali çok düşük. Esasen ABD’nin hamlelerinin iki amacı olduğu söylenebilir:

1-ABD bu askeri hamlelerle son gelişmelerden karlı çıkan ve tarihi emeli “Akdeniz’in sıcak sularına İnme” olan Rusya’nın önünü belli bir oranda perdelemek,

2-Günümüzde gelişmiş ülkeleri ayakta tutan ve aynı zamanda ihtiyacı olan enerjiye–petrol ve doğal gaz başta olmak üzere sahip olma konumuna gelmek ve bölgedeki can müttefiği olan İsrail’in güvenliğini sağlamak. Bunun için de İsrail için acil bir destekçi gerekiyordu ki, Kürtler bu konuda aranan kumaş olmuşa benziyor.

ABD bu bağlamda ne kadar kalıcı olmak isterse istesin NATO Müttefiği olan Türkiye kaybetmek yerine PKK-YPG konusunda “ikna” etmeyi denedi, belki hala deniyor ama olmuyor bir türlü. Türkiye sınırının hemen bitişiğinde İsrail’in güvenliği için oluşabilecek YPG odaklı bir Kürt statüsü her zaman Türkiye kendi için bir tehdit saymaktadır. ABD ise öncelikli müttefiği İsrail ve tali müttefiği olan Türkiye’nin güvenliğini aynı zamanda sağlayamamaktadır. Amerika’nın en çok sıkıştığı nokta budur. Türkiye bu noktada ABD’den uzaklaşmaktadır. Politik boşluk yaşayan ABD bunu YPG önderlikli Kürtlerle doldurmayı düşünmektedir. Bütün argümanlarını buna göre şekillendiren ABD bu anlamda Türkiye’ye uzak gelecekte bir alternatif düşünmektedir. Onun YPG sevdası da buradan gelmektedir.

Bütün bu okumalar bölgedeki ülkelerin askeri hamleleri ve bu ülkelerin liderlerinin süreçle ilgili yaptıkları açıklamalara dayanmaktadır. Yakın gelecekte ön görülenin ABD’nin YPG sevdasının devam edeceği ve buna karşı Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarının çakıştığı noktalarda nasıl bir politik stratejiyi geliştireceğidir. Burada flu olan YPG önderlikli Kürtlerin her hangi bir stratejiye sahip olmamalarıdır. Bu anlamda YPG’nin siyasi hesapçıklarının ABD’nin çıkarlarının içinde yer alıyor olması ki, bu durum Kürtlerin geleceği açısından çok tehlikeli bir durum oluşturmaktadır.

Ama bütün bunlara rağmen mesele bölgenin huzuruysa ilgili aktörler bu çerçevede gerekli adımları atabilecek güçteler. Sorumluluklarını yerine getirebilirler bu anlamda. Ne olursa olsun BARIŞ diyelim.

Saygıyla…