Bugün yine öğretmenliğim tuttu galiba. Bugün biraz felsefe yapacağım.

Sözüm meclisten dışarı.

Kişi, kurum ve kuruluşlara olmadık suçlar yükleyerek suçsuzlaşılmaz.

Bir takım kesimlere kara çalarak aklanılmaz.

Etrafa korku salarak, güçlülük havası atılmaz.

Emin olun, ya üç gün sonra ya da falcıların dediği gibi üç vakit sonra foyanız ortaya çıkar. O zaman bırakın güçsüzleşmeyi, bırakın onursuzlaşmayı bir hiç olursunuz. Hem de farkında olmadan.

Önceleri aldatırsınız insanları. Sevdirirsiniz kendinizi toplumun bir kesimine. Ancak bu uzun sürmez.

Nazar boncukları dağıtarak, kardeşlikten dem vurarak, toplumları birbirine vurmaya çalışarak, sonrasında barıştan söz ederek, barışçı olunmaz.

O gazla toplumlar önce size inanır, ama yine o falcıların dediği gibi üç gün mü desem, üç vakit mi desem, sonrasında büyük bir güven erozyonuna uğrarsınız. Hoca Nasrettin’in fil hikayesinde olduğu gibi orta yerde kala kalırsınız.

Ne zaman mı?

Bazı toplumlarda üç gün, bazı toplumlarda üç vakit, bazı toplumlarda bu biraz daha uzun sürer.

Ama eninde sonunda iyot gibi açığa çıkarsınız.

                                  &

Emperyal güçler, sömürmek istediği insan, toplum ya da ülkelere bir korku dağı inşa ederler öncelikle. “Ben olmasam bu dağ seni tepeler” derler.

Bu dağ, kimdir?

Bu dağ bir insan olabilir, bu dağ bir kurum olabilir, bu dağ bir toplum olabilir, bu dağ bir parti ya da bir ülke olabilir.

Verir gazı; ürküttükçe ürkütür insanları. Hatta foyaları meydana çıkana kadar, inandırır insanları kendine.

Ama eninde sonunda emin olun iyot gibi açığa çıkarsınız.

Ama biz yine de neme gerek demeyeceğiz. Yoksa Alman papazın durumuna düşeriz.

Ne diyordu Alman Papaz Niemöller;

Aktarayım belki bir yararı olur:

Önce Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım. Çünkü ben Yahudi değildim.

Komünistler için geldiler sesimi çıkarmadım. Çünkü ben Komünist değildim.

Sendikacılar için geldiler sesimi çıkarmadım. Çünkü ben sendikacı değildim

Sonra benim için geldiler ses çıkaracak kimse kalmamıştı…

                                    &

Sıra haftanın öğüdünde…

Kirveme öğütler;

Kirvem, belki yağmura gerek kalmazdı insanlar bu kadar kirli olmasalardı.

                                   &

Bugün bir de çokça yıllar önce yazdığım bir şiirimi aktarmak geldi içimden sizlere her nedense;

Dilerim beğenirsiniz…         

VE SEVİNCİM

Sevdam

Duvarları oldu zindanların.

Tutkum,

Dar penceremden sızan günün ışıkları…

Alışkanlığım

Demir parmaklıklarla konuşmak

Ve susmak hücremde

Çirkin yüzlü gardiyanlar gelince.

Sevincim

Duruşma günleri:

Seni ve kucağındaki kızımı görüyorum,

Biraz da özgürlük soluyorum.  R.Y

                        &

Güzel bir hafta dileğiyle,

Dostça kalın…

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir Balıklıgöl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Suriçi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski stadı, ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve diyarbekir evlerine yakışır bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.