Taziye dini bir vecibe olmakla beraber bunun geleneklerin bir parçası olma gibi bir özelliği de oluşmuştur. Basit bir ifadeyle ölen bir kişinin ailesinin acısına dost ve akrabaların ortak olması anlamına gelmektedir. Bu nedenle ölen kişinin ailesi ziyaret edilir ve dini inanışa göre dualar okunur; bu durum psikolojik olarak ölen şahsın ailesini rahatlatır.

Tarih boyunca din-siyaset ilişkileri hep tartışma konusu olmuştur. Dinin siyaseti yönlendirdiği toplumlar ve dönemler olmuş olduğu gibi siyasetin de dini etkilediği ya da siyasi alanın dışına dinin çıkarıldığı toplumlar da olmuştur. Dinin siyaseti etkileyip biçim verdiği toplumlar kabaca muhafazakar toplumlar olurken, dinin siyaset alanının dışında olduğu toplumlar ve devletler “Laik” olarak nitelendirilmiştir.

Türkiye’de,1937 yılında, anayasaya Laiklik İlkesinin girdiği bu tarihten sonra toplumsal yaşam üzerinde dinin etkisinin giderek zayıflamaya başladığı bilinmektedir. Türkiye toplumunun kahir ekseriyeti dininin İslam olması, toplumun tamamının laik bir yaşam tarzı benimsediği söylenemez. Toplumun hatırı sayılır bir kısmının muhafazakar olduğu da görülmektedir. Ancak geneline bakıldığı zaman toplumsal yaşamın gidişatında laiklik yönünde bir eğilim var, bununla beraber Türkiye’de dini cemaatlerin varlıklarını sürdürdüğü ve kimi zaman siyaset gündemini etkilediği görülmüştür.

Türkiye’de siyaset-cemaat bağlantısı üzerinde siyasi aktörler “politik kolaycılık” yaparak cemaat liderlerinin nüfuzlarının olduğu tabanda adeta oy avcılığı rolünü oynadığı dönemler olmuştur. Daha açık bir ifadeyle zaman zaman politikacılarımız cemaat liderlerinin aracılığıyla müritlerinin oylarına göz dikmişlerdir.

Politikacılar oy devşirmek için cemaatlerin organize ettikleri etkinliklere katılmakta tereddüt etmemişlerdir. Cemaatlerin tabanlarına ulaşmak zor değildir. Öncelikle liderleriyle diyaloglara girilir ve bundan sonra yapılacak olan bu ortamlarda dini ritüeller gerçekleştirmektir.

Türkiye’de son yıllarda gerek muhafazakar, gerekse laik partilerin halkın dini hassasiyetlerine göre davrandıkları gözlemlenmektedir. Fakat bu karşıt anlayıştaki siyasi partilerin mensupları birbirlerini suçlamaktadır. Muhafazakarlar, laikleri tabiri caizse “dinsizlikle”, laikçiler de muhafazakarları “takiye yapmakla” suçlamaktadır. Ama gerçek olan bir durum var ki, her anlayıştaki siyasi aktörler, dini etkinlikleri dikkate alarak siyaset yapmayı tercih etmektedir. Bunun somut örneklerini taziyelerde görmekteyiz.

Yukarıda belirttiğimiz gibi, taziyenin dini inancı yansıtan bir yönü vardır. AK Partililer de, HDPliler de, CHPliler de ve diğer siyasi partilerin yöneticileri dahil olmak üzere taziyelerde son yıllarda boy göstermektedir. Partilerin il ve ilçe teşkilatlarının yöneticileri “parti kimliği” ile taziyelere gitmektedir. Deyim yerindeyse bölgemizde “taziyelere gömülmüş bir politik anlayış” öne çıkmıştır. Parti yöneticileri, tam ekip olarak gittikleri taziyelerde resimler çekerek sosyal medyada paylaşmaktadır. Bu yaptıklarını siyasi bir çalışma örneği, halkla bağ kurma çalışmasına örnek olarak sunmaktadır. Halbuki bu durum ucuz siyaset yapmaya açık bir örnektir, bize göre. Bu yönüyle taziyeler giderek politize olmaktadır. Halbuki politize değil geleneksel haliyle bırakılmalıdır ki özü budur aslında taziyelerin. Ölen kişi üzerine siyasi hesaplar yapmak dinen günah, siyaseten etik değildir.

Elbette taziye evi mateme bürünmüş, bir ferdini kaybetmenin acısını, üzüntüsünü yaşamaktadır, bu nedenle taziye evi yalnız bırakılmamalıdır. Eş, dost, akraba her kimse paylaşamaya katılmalı ve acılı ailenin metanete kavuşmasına katkı yapılmalıdır. Ancak siyasi partilerin yöneticileri, kurumsal kimlikle ziyaretler gerçekleştirerek politik çalışma gibi sunmaları doğru değildir. Halkın onca sorunları vardır, iktidar ve muhalefet bu sorunların çözümü konusunda politikalar üretmelidir. Hele bir durum var ki çok dramatik! Bir mahallede veya bir köyde taziye olmuş. Taziye nedeniyle oranın bozuk yolunu taziye sürecinde yapıyorlar, kamyonlarla kum ve çakıl gönderiyorlar gerekirse iş makinaları gönderiliyor. Demek ki taziye olmasa oranın yol sorunu sürüp gidecekmiş!

İktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi partilere çağrımızdır:

Gerek bölgemizde gerekse Türkiye’de halkın sorunları büyümekte ve çeşitlenmektedir. Bu durum giderek taşınamayacak kadar ağır bir yük oluşturacaktır. Halkın sorunları hem basın aracılığıyla, hem de ilgili sivil toplum kuruluşları hazırladıkları raporlarla yetkili makamlara iletilmektedir. Çözüm üretmek ise tamamen siyaset kurumunun görevidir. Siyasetçilerimize düşen ilk görev devlet kurumlarını yasalar çerçevesinde harekete geçmesine itici bir katkı sunmaktır. Yani siyaset çözümü dayatacak devlet bürokrasisi uygulayacaktır.

Ne duruyorsunuz, kaybedecek zamanımız kalmamıştır. Unutmayalım ki, toplumsal huzur bu noktadan çıkıp boy verecektir.

Saygıyla…