Bir şey iyi görülemiyorsa, ya çok yakındadır ya da çok uzakta denir. Ahmet Güneştekin’in Hafıza Odası Sergisi’ne bir hayli yakındım serginin açıldığı gün itibariyle. Daha iyi görebilmek adına sergi sonrası  birçok sese kulak kabarttım. Sergi üzerinden verilen vekalet savaşları,  Ahmet Güneştekin’in biçimsizce mahkum edilişi, kendinden bağımsız ortaya çıkan başarıların takdiri hususundaki gayri medeni tutumlar vs. eleştirilerin yoğun olduğu bir sergiydi. Çoğuna niteliksizliği dolayısıyla katılmamakla birlikte, Güneştekin’in sergiye davet ettiği  Kemalist dostlarına, Picasso’nun,  İspanya  İç Savaşı sırasında Nazi Almayanyası’na ait 28 bombardıman uçağının Guernica şehrini bombalamasını anlatan, Guernica eserini sergide izlerken ‘bu tabloyu siz mi yaptınız’ diye soran Alman generale verdiği cevap tarzı bir cevap verdiğini ümit ediyorum.. “Hayır siz yaptınız..” Diğer türlü Güneşteki’nin dostlarıyla kendi arasına mesafe koymasını isteme hakkına sahip olmasalar da, dostlarıyla sanatı arasına bir mesafe koymasını istemenin Diyarbakır toplumsal belleğinin hakkı olduğu kanaatindeyim.

Serginin mekanı olan Keçi Burcu’nda, sanatçının  belleğimizde birçok yere çarpacak güçteki eserleri  ile dolaşmak bir hayli zordu.  Ahmet Güneştekin de zorluğun bilincinde olmalı ki öncesinde verdiği bir demeç, sergisine şayan niteliktedir;  ‘çatışmaların sonrasında tarihi şehrin bu bölgesi düz bir araziye dönüştürüldü ve en önemlisi bölgede yaşayan halk zorla yerinden edildi. Bu yıkımlar yapılırken görüntü alınabilecek yerlere yüksek perdeler asılmıştı. Yıkımın bir tarafında kepçeler ve hafriyat kamyonları, diğer ucunda da zırhlı araçlar ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen özel harekât timleri vardı. Sur’un farklı yerlerine bıraktıkları, agresif yazıların görülmesini ise çok umursamadılar, zaten onun için yazılmışlardı, görelim ve unutmayalım diye.’ 

‘Görelim ve unutmayalım diye..’ cümlesi  toplumsal bellek hakkında yazılmış birçok makalenin özeti gibidir. Bellek bir hatırlatma ve unutma sürecidir. Hatırlatma ve unutma,  bireyin ve toplumun kendini  var etmesi ve varlığını sürdürmesinde önemli bir araçtır. Siyasal iktidar aracılığıyla ‘bilinçli’ yapılan bu hatırlatma, bireyin ve toplumun, birey ve toplum olma yolunda ne oranda ya da nasıl hatırladığını belirler. Kolektif bellek,  hatırlamanın ötesinde, bireysel ve toplumsal olarak kimliğin oluşmasını sağlayan, yaşanmış deneyimlerin oluşturduğu etkin bir geçmiştir.. Russel, kolektif bellek ve kimlik ilişkisine dair yorumunda,  toplulukların yaşadığı deneyimin ortak/paylaşılan bir bellek ve kimliği üreten şey olduğunu dile getirir. Bu yönüyle, toplumsal ve bireysel eylemler ile ilişki içinde şekillenen bir “kentsel bellek”  vardır demek mümkündür.  Keçi Burcu’nda Diyarbakır halkının belleğinde derin izler bırakmış  çok fazla olgu saklıydı.  Bu olguları ve çok daha fazlasını sanatı aracılığıyla, kentin ötesinde geniş bir alana sergileyen Ahmet Güneştekin’e teşekkürü borç bilmek elzemdir.