Sevgili okurlar,

Bu sütunlarda işçinin, köylünün, memurun, doktorun, engellinin, çocuğun vs… mümkün olduğu kadar hakkı gasp edilen, mağdur olan her insanın hakkını arama sesi olduk. Basın olduğumuz için siyasetçinin ve hatta bürokratın sesini de duyurmaya çalıştık. Bu sefer kendi sesimizi burada duyurmaya çalışacağız. Emin olun çok zor geliyor, bir gazetecinin kendi mağduriyetini kendi kalemi ve köşesinde duyurmaya, kamuoyu ile paylaşması alışık bir durum değildir bizim açımızdan

Bakın nasıl?

14 Eylül 2020 tarihinde Artuklu Üniversitesi Tarih Anabilim Dalında başvurumuz üzerine doktora mülakatına çağrıldık. Buraya kadar herşey normal. Daha önce ilanen mülakatın tarihi ve saati de belirlenmiştir. 14 Eylül saat 13.00.

Fakat saat 13.48’de adaylar çağrılmaya başlandı. Mülakat geç başlatılınca Batman’dan gelen bir aday olanları protesto ederek, mülakata girmedi. İşte normal olmayan durumun başlangıcı bu noktadan itibaren başladı.

Puan durumuna göre oluşturulmuş listede ismi olan her aday heyecanla içeriye adım atıyor, gergin ve bozuk moral ile çıkıyor. Bu arada soruyoruz içeride olanları, çıkan adayların çoğunluğu sorulan sorulara doyurucu cevap veremediklerini ve sıkıntı yaşadıklarını anlattılar.  Kısacası içeriden memnun çıkan adayı pek göremedik.  Mülakatı biten aday içeride yaşadıklarının ardından belirsiz bir ruh hali ile arkasına bakmadan binayı terk ediyordu.

Neyse…

Sıramız geldi, içeri alındık sosyal mesafe kuralarına riayet ederek her aday gibi. İlk soru kendini tanıtır mısınız? Daha önce yine aynı yerde, ara dönemde, yapılan mülakata katılmış ve tecrübe edinmiş bir kişi olarak karşımızda duran jüri üyeleri Bölüm Başkanı Ahmet Kütük, diğer hocalar Caner Yelbaşı, Ercan Gümüş. Jüri üyeleri hocaların önünde kendimizi tanıtmaya başladık.

Gerçi biz sizi tanıyoruz ama yine de kendinizi tanıtın, diyor Ahmet Kütük. Tanıttıktan sonra doktora süreciyle ilgili neler yapmak istediğimi sordular. Üç tane konu belirttim:

1-İkinci Meşrutiyet Dönemi Kürt Basınının Kürtlerde Milliyetçilik Bilincinin Gelişimine Etkisi,

2- Halkevlerinden TÖBDER’e Mardin’de Sivil Toplum Anlayışının Oluşumu,

3- Adalet Partisi İktidarının Mardin İlinin sosyal-ekonomik yapısına Etkileri (1960-1980 Yılları arası Askeri Darbeler Dönemi)

Tabi bu konular mülakat esnasında dillendirildi, elbette daha da özgün hale getirilebilir. Bir de yazdığımız bir makaleyi de jüriye ibraz ettik. O da şuydu: Cumhuriyet Döneminde Mardin’de Basının Gelişimine Matbaacılığın Etkisi.

Bu konularla ilgili hiçbir itiraz gelmedi.  Daha sonra bir Osmanlıca metni okumamız söylendi. Birinci metin diye niteledikleri metindi bu.  Onu da okuduk, ardından ikinci metin verildi. Biraz silik biraz da küçük harfli olması nedeniyle tutukluluk yaptık ama Osmanlıcamızın geliştirilebilir olduğu görüldü.

Daha sonra Ercan Gümüş Hoca, ki pozitif tutum sergiledi mülakatım boyunca, biraz tarih felsefesi ve önemli tarihçilerden söz edelim, dedi. Bu konuyu da konuştuk ve Ercan Hoca tatmin olduğunu belirtti. Caner Yelbaşı, notlar alırken ilk mülakatımda olduğu gibi, yine aynı soruyu tekrarladı: Yüksek lisans tezi yaparken zorluk yaşadınız mı? İşte rezalet dediğim nokta bu. Allah aşkına doktora mülakatının sorusu olabilir mi bu? Kim zorluk yaşamamış ki ben yaşamayayım! Sanki kendisi o süreçten geçerken hiç zorluk yaşamamış da bana soruyor. Bir kere saatlerce tez yazarken insanın sırtı ağrıyor, zihnen yoruluyor. Bu zorluk değil midir Caner Bey?  Öbür türlü sorduğunuz soru tez danışmanıma hakarettir. Eğer tezim yeterli olmamış olsaydı, onay alamazdı. Tezim YÖK sayfasında ‘Demokrat Parti Dönemi Mardin Basını’ kısa adıyla erişime açıktır. Tezimi bölümümüz dışındaki bazı akademisyenlere de gösterdim, değerlendirdikten sonra aldığım yanıt ise şu oldu: Tebrikler, teziniz doktora tezi ayarında olmuş.

Ahmet Kütük ise metodoloji ile ilgili soru sorarken APA tekniğini soruyor. Sorabilir ama bu soru da tez danışmanıma hakarettir. Tezimi yazarken enstitümüzün tez yazım yönergesi vardır. Kesinlikle bu yönergeye göre yazdım. Eğer bu gibi teknikleri bilmeseydim ve uygulamasaydım, danışmanım ve jüri üyeleri onay vermeyeceklerdi. Sizde yüksek lisans yapmış biri olarak ve tez danışmanımı yakından tanıdığınız halde bu gibi akademik anlayış ve etikle bağdaşır bir yanı olmayan soruları sormanız yetersizliğinizi ortaya koymaktadır.

Mülakatı kazananların listesinde, jüriyi protesto ederek salondan gergin çıkan bir aday arkadaşımızın (adı bizde saklı) adını görüyorum. Ne tuhaf bir durum! Bundan sonraki mülakatlarda heyeti protesto ederek çıkalım, nasıl olsa bu şekilde kazanılıyor. Nokta diyorum ama içimden gülücük emojinini atmak geliyor.

Ara dönemde yapılan mülakatta da benzer bir tavır ortaya koymuşlardı. O zaman mülakat performansımı düşünerek her hangi bir tepki ortaya koymamıştım. Ama bu sefer deneyim kazanmış ve hazırlıklı olarak mülakata girdim. Kesinlikle hakkım yendi. Hakkımı helal etmiyorum. Zehir zıkkım olsun inşallah! Mülakatın görüntü kayıtları yoktur ne yazık ki, eğer kanıtlarım olsaydı kesinlikle hakkımı adalet önünde de arayacaktım, ama her şeyi ilahi adalete bırakıyorum. Mardin ve Türkiye’nin vicdanına havale ediyorum ayrıca.

Bu noktadan sonra sizin ortaçağ zihniyetli (ki çoğunuzun uzmanlık alanı ortaçağ) anlayışınız Mardin halkının gözünde pejmürde olacaktır. Sağ gösterip sol vuran sizin gibi akademisyenlerin maskeleri önce Mardin’de ardında tüm Türkiye’de düşecektir. Gerçek yüzünüz ortaya çıkacaktır. Artuklu Üniversitesi’nin neden gerilerde olduğu şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.

Üniversitemizin belki başka bölümlerde de aynı zihniyet iş başında. Bunu en iyi bilen sayın rektördür. Koltuklara ipotek zihniyeti ile oturan sözüm ona akademisyenlerin bilimsel üretime katkıları olamaz. 

Bütün bunları yaşamış biri olarak üniversitemize çöreklenmiş olan bu zihniyet var oldukça kimse Artuklu Üniversitesinin ön sıralara yükseleceğini beklemesin!

Sevgili okurlar, sevgili dostlar yaşadıklarımı burada anlatmaktan başka yol ve yordam yoktu. Sizi üzdüğüm ve sıktığım için ayrıca özür diliyorum.

Saygıyla…