Evet sevgili dostlar, basının ve gazetecinin tarihine ya da tarihten beri süregelen yaptıklarına elbette değinmeyeceğim.

Fakat şöyle bakıldığı zaman savaşta herkes kaçar gazeteci ateşin geldiği yere, doğal felakete herkes kaçar gazeteci olay yerine enkaza, çığa ve sele, hastalıkta herkes evine kapanır yine gazeteci hastanede, sokakta ve mezarlıkta bu örnekleri her alanda çoğaltabiliriz.

Malumunuz bir yıla yakındır Türkiye’de bir Korona iletti var. Yasaklı günlerde de bir kaç meslek grubu ile birlikte yine gazeteciler sokakta. Biraz önce geldi-gelecek, oldu-olacak denilen ve nihayetinde gelen aşıların yapılacağı kişilerin listesi düştü önüme. Acaba ‘Gazeteciler’ var mı? Diye şöyle bir baktım. Oysa pandemi sürecinde 20’den fazla gazetecinin hayatını kaybettiği halde maalesef aşıda gazetecinin adı yok.

Sormak istiyorum; acaba risk gruplarının hiçbirinde adı olmayan gazetecilerin risksiz bir iş yaptığını mı düşündüler yoksa onlar her felakete, her savaşta olduğu gibi Korona ile mücadelede de başlarının çaresine bakarlar mı? Denildi. Umarım birileri buna cevap verir.

Meslek örgülerini de bu konuda göreve davet ediyorum.

GIDA, SU YENİ DÜNYA

Pandemi gündemiyle o kadar meşgulüz ki, hepimiz gözümüzün önünde olanları kaçırıyoruz şu günlerde.

Garip zamanlardan ve daha da garipleşecek anlara doğru yol alıyoruz farkına varamadan, farkındalık geliştirmeden.

Dünya daha hızlı dönüyormuş mesela, bir gün 24 saatten daha kısaymış artık. Bilim adamlarının yalancısıyım.

Yine bir araştırmaya göre ki bu yaşadıklarımızla da ispatlı, daha sıcak ve daha az yağmurlu bir iklime doğru gidiyoruz. Yağışların azlığını bilmek için bilim adamı olmakta şart değil üstelik. Barajların hali malum, büyük şehirlerden gelen su kadar günlük suyumuz kaldı açıklamaları da malumunuz. Üstelik pandemi de maske, mesafe, hijyen çağrıları varken susuzlukla sınanmakta ayrı bir dert.

Sıcaklıkla ilgili durum yıllardır gündemde küresel ısınma, eriyen buzullar yeni virüslere gebe bir iklim.

Tüm bunların ışığında kapanmalarla artan gıda, su, enerji tüketimindeki artış, yeni krizlere gebe bir dünya ile karşı karşıya olduğu sinyalini veriyor insanoğluna.

Benim ve hepimizin bildiği başka bir dünyamızda yok. Dikey tarım, topraksız tarım vs vs projeler dünyanın açlığına çözüm olur mu? Bilinmez ama su denince akan sular durmalı kanımca.

Hepimiz şapkamızı önümüze koyup o akıttığımız muslukları daha az akıtmanın hesabını yapmaya başlasak hiç fena olmaz.

Yoksa Ortadoğu'da petrol savaşlarından sonra mis gibi su savaşlarına doğru gidiyoruz gibi gibi...