İslam aleminin kutsal olarak kabul ettiği aylardan biri olan Ramazan’ı geride bıraktık.

30 gün boyunca bedenler açlığa yattı, avuçlar Rahman’a yöneldi.

Dualar ve tövbeler edildi.

Zenginler, fitre ve zekatını yoksula yetiştirdi.

Geçen yıllara oranla daha da küçülen koliler, fakirin sofralarına umut oldu.

Rahmet ayı, yağmur bereketini de beraberinde getirdi.

Son üç yıldır küresel ısınmaya bağlı kurak geçen mevsimler, bu yerini yağışlara bıraktı.

Kışın yağ kar, ilkbaharın yağmuruyla toprağa hayat verdi.

Geçen yılın ekim-kasım aylarında toprağa ekilen buğdaylar, son bir haftadır aralıksız yağan yağmurla can buldu.

Çiftçi memnun, köylü memnun.

Toprak yeşile bürünmüş durumda.

Geçen yıl kuruyan nehirler gürül gürül, kuyulardan artık su fışkırıyor.

Kurak nedeniyle yanlış sulama yöntemi olan vahşi sulamadan vazgeçen bilinçli çiftçi, damlama yöntemiyle suyun kıymetini de anlamış durumda.

Meteoroloji’nin verilerine göre yağış, bu hafta devam edecek.

Anlaşılan o ki bu bahar, çiftçinin bayramı…

Geride bıraktığımız günlerde 1 Mayıs İşçi Bayramı da vardı.

Bu vesileyle iki kelam da onlar etmek için isterim.

Emeğin insan yaşamında çok önemli bir yeri vardır ve emeğin yegane kaynağı da insandır.

Dini açıdan ele alırsak, kişiler arası ilişkilerin temeline yerleştirdiği kul hakkı düşüncesi, işçi işveren ilişkilerinde de en önde tutulması gereken ilk prensiptir.

Genellikle emekçilerin temel geçim kaynağı ücret gelirleri olduğundan bu amacın gerçekleşmesi büyük önem arz etmektedir.

Ücret, işçi tarafından hak edilişinden itibaren işverenin üzerinde bir nevi emanet mal niteliği de taşır.

Bu nedenle meşru bir mazeret bulunmadığı sürece, işverenin, ücreti zamanında ödememesi, ya da eksik ödemesi emanete riayet etmemek anlamına gelir.

Böyle davrananlar için pek çok hadisler vardır.

Örneğin Hz. Muhammed (s.a.v), bu kişiler için “Onların hasmı benim” buyurmuş ve şöyle demiştir:

“Üç kişi vardır ki kıyamet günü ben onların düşmanı olacağım.

Bir şey verip hilede bulunan, hür bir kişiyi satarak değerini yiyen, bir işçi tutup ücretini ödemeyen kimseler.

İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz.”

Hz. Muhammed, “İşçinin ücretini alın teri kurumadan önce ödeyiniz” diyerek, emeğin önemine dikkat çekmiş ve bu konuda yol gösterici de olmuştur.

Dünyada işçilerin çalışma şartlarının düzeltilmesi için verdikleri mücadelenin başlangıcı olan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, çalışma hayatında yaşanılan sorun ve sıkıntılarının dile getirilmesi, haklarının korunması, iyileştirilmesi ve hatırlanması açısından önemli bir gündür.

Tüm dünyada ve Türkiye’de olduğu gibi Diyarbakır’da da işçiler, emekçiler meydanlara çıktı.

Sorunlarını ve taleplerini dile getirdi.

Patronlar da sosyal medya hesaplarından paylaşımlar yaparak, emekçilerin önemine ve haklarına dikkat çekti.

Peki bu paylaşımı yapan kimileri gerçek yaşamda da aynı duyarlıktalar mı?

İşyerinde çalıştırdıkları, ailesinden daha çok zaman zamanını kendisine ayıran emekçinin haklarına riayet ediyor mu?

Hükümetin belirlediği ancak reel yaşamda yetersiz olan asgari ücreti dahi ödüyor mu?

Kağıt üzerinde, maaş bordrolarında yazılanlar ile işçilerin eline geçen para aynı mı?

Çalışmaya muhtaç insanları şartlı işe alırken parasının bir kısmına el konulduğuna dair söylemler artıyor.

Bu konuda ilk uyarıyı, Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu bir açılışta dile getirmiş ve şöyle demişti:

“Devletin sağlamış olduğu asgari ücreti bile çalışanına vermekten imtina ederse Diyarbakır’daki sanayicilerimiz kendi ayağına sıkar.

Eğer hala çalışanlarımızın kayıt içi kayıt dışı diye bir problemi varsa kendi ayağımıza sıkarız.

Sektördeki işverenlere sivil toplum kuruluşlarına, derneklere, birliklere ve üst kuruluşlara bölgede yeni yeni oluşan bu sektörde çalışanların hak ve hukukları konusunda çok titiz davranması gerekir.

Bu durum, başta ben olmak üzere hepimizin vebalidir.

Çalışan işçinin hakları konusunda eksiklik varsa kendimi sorumlu görüyorum. Bunu gidermek de benim görevimdir.”

Vali Karaloğlu’nun, bu konuşmasıyla bizlere gelen benzer şikayetlerden haberdar olduğunu gösteriyor.

Yapmayın, işçinin alın teri soğumadan hakkını ödeyin, fani dünyada üç kuruş uğruna rüsva etmeyin kendinizi diyorum…

Saygılarımla