Baharın gelişi birçok kültürde farklı törenlerle kutlanır. İnsanlar uzak, farklı coğrafyalarda da yaşasa, baharı selamlama gelenekleri benzerlik taşır. Bahar, canlılığın, bereketin, uyanışın diğer adıdır. Rengin, kokunun, duruluğun, mutluluğun müjdecisidir aynı zamanda. Toprağın, suyun, havanın yeni bir güçle devinimidir. Güneşin ışıltılarıyla açan çiçeklerin, diz boyu yeşeren otların, güllerin, sümbüllerin, reyhanların, dağ çaylarının, hayıtların, ıhlamurların kokusuyla coşan, dillenen duyguların mevsimidir. Kuzular meler, taylar koşar, kelebekler, arılar uçuşur,  kuşlar ötüşür, yürekler aşkla, sevdayla atar. Kış ne kadar sağır, sakat ve dilsizse, bahar o kadar coşkuludur.

 Halklar, tarihten günümüze, bahara girme sevinçlerini farklı zılgıtlarla, değişik yollarla dillendirmiştir. Hıdrellez, bir bahar bayramıdır. Ortadoğu halkları onu iyi bilir.  Mısırlılar, baharın gelişini Nisan ayında düzenlenen “Şamü'n Nesim” (Bahar Bayramı) isimli büyük bir festivalle karşılarlar. Bulgarlar, 1 Mart günü “Baba Marta” denilen geleneksel törenlerle girerler bahara. Kızılderililer, her yıl 23 Mart'ta Amerika'da “Altın Bahar” şenlikleri düzenlerler. Tüm kabileler toplanır, bahar şarkıları ve danslar eşliğinde baharı selamlarlar. Bu törenlerle geçmişlerine bağlılıklarını ifade ettiklerine inanırlar.

 Renklerin ve kokuların armonisi olan baharın gelişini Türkiye, İran, Irak, Arnavutluk, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Azerbaycan ve Suriye değişik etkinlik ve törenlerle kutlamaktadır. Adına Türkiye'de “Nevruz” denilen baharı karşılama geleneği, Farsça'da New ile Ruz kelimelerinden türemiştir. Newruz, 'Yeni Gün' anlamındadır. İrani dillerden olan Avestçe'deRaoçah, ışık demeti demektir. Kelime biraz da bunla ilişkilendirilmektedir. Newruz, değişik toplumlarda farklı isimlerle anılmaktadır. Gün, Zazaca'daRoc, Kürtçe'deRoj'dur dolayısıyla bu dillerde 'Newroz' olarak söylenir. Arnavutlukça'da 'Sultan Nevruz', Tacikistan'da 'NavrızMeyrami', Kırım Türklerinde 'Navrez', Kırgızistan'da 'Naoruz', Azerbaycan'da 'Novruz' denilmektedir.

Nevruz geleneği, İslamiyet’ten çok öncelere giden bir gelenektir. Dinlerin ve mezheplerin bayramı değildir. Dolayısıyla mezhep veya din adına kutlanamaz.

Bir Kürt mitolojisine göre; günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce, Dehak isimli Asurlu bir kral, zalimliğiyle nam salmıştır. Bu kralın her iki omzunda birer yılan bulunmaktadır. Bu yılanları beslemek için her gün iki genç öldürülmekte, beyinleri çıkarılıp yılanlara yedirilmektedir. Bu zulümden bıkan halk çareler bulmak için çaba harcamaktadır. Sonunda iki kişi kralın mutfağına aşçı olarak girmeyi başarır. Bu aşçılar, öldürülmek için getirilen gençlerden birini gizli bir geçitten dağlara gönderir, yerine bir koyun keserek, onun beyni ile diğer gencin beynini karıştırıp yılanlara yedirirler. Gün geçtikçe dağlara, mağaralara sığınan gençlerin sayısı artmaktadır. Bir gün Kawa adlı bir demirci, öldürülmekten kurtulan gençleri örgütler, eğitir ve krala başkaldırmalarını sağlar. Kalabalık, 20 Mart'ı 21 Mart'a bağlayan gece saraya yürür. Kawa, kralı çekiç darbeleri ile öldürür. Bu başkaldırı ateşi zaferle taçlandırılmıştır. Halk o gece dağlara, tepelere yakılan ateşlerle bu zaferi kutlar. Bu gece baharın ve özgürlüğün başlangıcı kabul edilir. Ve o günden sonra Nevroz, her sene yakılan ateşlerin etrafında çekilen halaylarla, zılgıtlarla bir düğün havasında kutlanır.

 Nevroz, baharın gelişi, toprağın uyanışıdır. Yeşil bir kilim gibi doğayı kaplayan bin bir çeşit otların arasından başını çıkaran ak papatyaların, kırmızı gelinciklerin, rengârenkçiçeklerin rüzgârda yavaşça sallanışı,   bir ayinde kendilerinden geçen sofilerin kutsal dansı gibidir. Huzur, mutluluk, kardeşlik, dostluk duyguları yayar çevresine. Bereketin ve uyanışın diğer adıdır, Nevroz. Güneşin, miskin toprağı selamlamasıdır. Kadim coğrafyalara can katmasıdır.