Uzaklara gittin…

Simleri dökülmüş bir gurbettir yüzün.

Mevsimler değişti, kederli sesiyle aynada kayboldu ömür. Hüzün kapladı şehri, sancılı sabahların kanatan yalnızlığı doldurdu bulvarları, karanlığa bulandı yüzün. Ah o yüzün ki, yeni açan gonca, kan kırmızı uçurumlarda… Çıplak ayaklı bir kadındı zaman, gülüşleri ağlamaklı, gözleri nemli. Ve zaman tenha sokaklarda faili meçhul bir cinayetti.

Uzaklara gittin… Bu şehrin tüm pisliklerini ardında bıraktın. Sokaklarda günlerce aradım izini. Bulanık sularda sabahladım, karanlık bir leke gibi gözlerime yapıştı gözün. Kaç intihardan kurtuldum, bilemezsin, kaç ölümü ıskaladım. Zamansız korkulara merdiven dayadım, karanlık kuyulara düştüm. Kokunu aradım, gözlerinin aydınlığını… Yüzüme kamçı gibi vurdu özlemin.

Güz yolculuğuna çıksam… Haziran’dan Eylül’e sürse yolculuğum. Sesinin izini bulsam, kokunu alsam, gözlerine ulaşsam. Kaval çalsam bir Eylül akşamında sana, kutsal dengbejlerin yüreğinin sesiyle. Seninle ölsem, seninle ölsek… Ruhuma dokunsan nefesinle. Dokunsan nefesinle, güller kokar, menekşeler, karanfiller öperdi dudak uçlarımdan. Keklikler havalanır, çiçekler renklenirdi. Dokunsan.

Sonra keskin uçurumlarda güneşe doyardı mevsimler. Uçup giderdi dudaklarımdaki hüzünlü şarkılar.

Ortaçağdan kalma bir gülücükle geldim sana… Utangaç bir aşkla ağladım. Uzaklardasın, cam kırıkları doluyor yalnızlığıma, hiçbir kalabalık almıyor içine beni. Gözlerinde gördüm ayın on dördü kadar güzel bir ömrü. Eylül akşamında geldim sana, acıyla kanattığın ruhumla. Papatya falında koparılan yapraktım, “sevmiyor” düştü benim payıma. Utandım, kanadı koparılan kelebek titrekliğinde özledim seni…

Uzaklardasın, kederlerini bana emanet ettin. Bulvarları cinayet kokan bu kentin yangınına bıraktın beni. Sözlerin umuttan uzak, gülümsemelerin tuzaktı. Dar sokakları koşarak geçtim, kapısı yoktu hiçbir evin. Yağmurda işlenen cinayetin tek tanığı bendim.

Uzaklara gittin… Simleri dökülmüş bir gurbettir yüzün…

Her uzun yolculuk Eylül’den geçer. Ruhumun yaralı yerlerinde sarı bir hüzün. Bütün aşklar talandır şimdi. Darmadağın edilmiş düşlerin arasında yalandır hayat. Ellerine uzandım o gurbet akşamında. Ellerin papatya kokuyordu. Uykuları bölüyordu kurşun çığlıkları, bir kız ağlıyordu.

Uzağında kaldın bu ömrün, şarkı adları gibi eskidi yüzün. Gittin, aşk büyüdü, yıldızsız gecelerde giyindim kederlerimi, unutuldum. Şimdi akşamları kanamalı bir gurbettir yüzün. Uzak iklimlere uzandım, son türküsünü söyleyen bir ozan burukluğuyla. Hangi yıldıza uzansam, kayıp gidiyor elimden. Üşüyorum…

Uzaklara gittin…

Soğuk iklimler ülkesine. Solan güller, çürüyen karanfillerin kuşattığı bir keder gözlerinde. Hangi sularda yıkansam karakatran. Ne zaman düşünsem, yalnız bir kadın ağlıyor yanı başımda. Hangi sularda yıkansam paslı demir kokuyor, ayın on dördü gibi güzel yüzün, soluyor…

Uzaklara gittin.