Dünyada en çok kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 ile Fransa ve İngiltere geliyor. Türkiye ise binde 1’lik bir okuma oranına sahip. Buna rağmen son yıllarda parasını veren hemen herkes ne yazdığına bakılmaksızın kitap yayınlayabiliyor. Yayınevleri artık işin sadece ekonomik boyutuyla ilgileniyor. Yazılanlar ne kadar saçma, ne kadar düzeysiz, ne kadar edebiyattan yoksun olursa olsun yayınlanma şansı buluyor. Birçok yayınevi artık dosyayı okuma zahmetine bile girmeden önüne geleni yayınlayabiliyor. Yeter ki paradan haber verin. İşte bu nedenle, metinde düzey, edebi derinlik, kaliteli içerik, gerçekçilik giderek zayıflıyor. Ortalık kalitesiz kitaplardan geçilmiyor. Oysa bir kitabın yayınlanma aşaması şöyle olmalı; yazar edebi derinlik kaygısı taşıyarak, titiz bir çalışmayla hazırladığı dosyayı yayınevine iletir. Yayınevi dosyayı editörüne ulaştırır, editör titiz bir okuma ile kitabı okur ve bir rapor hazırlar. Yayınlanmasını istediği kitapla ilgili raporunu yayınevinin yayın kuruluna sunar. Yayın kurulu ikna olursa, kitabı yayınlama kararı alır. Yazarına belli oranda telif hakkı vererek sözleşme yapar ve kitap yayınlanır. Olması gereken budur. Ancak, artık birkaç yayınevi dışında diğer yayınevleri böyle çalışmamaktadır. Yazar, ‘benim bir dosyam var şu kadar sayfadır, kaç liraya basarsınız?” diye sorar, pazarlık yapılır dosya okunmadan basılır, piyasaya sürülür. Bu yöntem, tehlikelerle dolu çok yanlış bir yöntemdir.

Çocuk kitapları da maalesef aynı yazgıyla karşı karşıyadır. Çocuk edebiyatı piyasası özellikle son yıllarda önemli bir ekonomik kaynak olarak algılanmaktadır. Önüne gelen çocuk kitabı yazıyor, kontrolsüz bir şekilde piyasaya sürüyor. Oysa bunların her biri çoğu zaman bir bomba niteliğindedir. Basına, sosyal medyaya yansıyan birçok olumsuz örnekle her gün karşı karşıya kalıyoruz.

Çocuk alanında onlarca ürün veren, bu alanda yetkin bir isim olan değerli yazarımız Muzaffer İzgü, çocuk gülmece kitapları alanında bir ekol yaratmıştı. Kendisiyle ölümünden birkaç ay önce İzmir’deki evinde bir söyleşi gerçekleştirmiştim. Sevgili İzgü şöyle bir tespitte bulunmuştu; “Çocuk edebiyatı kutsal bir alandır, bu alana her önüne gelen girmemeli, herkes bu alanda yazmaya kalkarsa, yarardan çok zarar verir.” Bence çok doğru bir tespit. Herkes, tüm yazarlar, ses sanatçıları bu alana el atmaya başladı. Yıllar önce bir yazar arkadaşım çocuk kitabı alanında bir yarışmadan bahsederek bir teklifte bulunmuştu, “Boş ver, roman yazmayı bırak, bu alanda hiçbir şey kazanamazsın, Çocuk kitabı yaz, bak kısa sürede ne paralar kazanacaksın, okullarda imza günleri düzenlersin, kitapların her yere dağılır, paraya para demezsin,” demişti. O dönemde bu teklifi biraz düşünmüş, sonra çocuk edebiyatı alanına girmeye cesaret edememiştim. Yazamadığımdan değil, piyasada bulunan yazarların çoğundan daha iyi yazabilirdim, kendime güveniyordum ama söz konusu çocuk olunca sorumluluğun ağır yükü yüreğime binmişti. Bu alanda kalem oynatmak büyük sorumluluk, büyük disiplin, büyük bilgi birikimi gerektiriyordu. Çocukların psikolojisini iyi tahlil etmeli, onların isteklerini, ruhlarını iyi tanımalıydım. Vazgeçtim. O alana girmeye cesaret edemedim. Çocuk edebiyatı alanında yazmayı düşünen her yazar biraz korkmalı, o alana girmeye cesaret edememeli.

Çocuklara kitap yazmak, sağlam bir vicdani yapı, ahlaklı bir duruş, pedagojik alanda güçlü bilgi birikimi ve gerçek anlamda profesyonellik gerektirir. Çocuk alanında kalem oynatabilmenin yolu çocuklarla diyalogdan, çocuk sevgisinden ve derin pedagojik bilgiden geçer. Herkes çocuk kitabı yazamaz, yazmamalıdır.

Yukarıda belirtmiş olduğum gibi günümüzde parası olan herkes kitap yazabilir ve yayınlayabilir. Ancak edebi derinliği olan bir eser ortaya koymak kolay değildir. Herkes bunu başaramaz.  Çocuk kitabı yazmak da derin edebi birikim ister. Yazarlık deneyimi olan her yazar bu alana girmemeli; yazarlık dışında, çocuk ruhunu iyi tahlil eden, pedagojik formasyona sahip, çocuk psikolojisini çok iyi bilen, yarattığı kurgusal dünyanın çocuğun ruh dünyasıyla ne kadar uyumlu olduğunu analiz edebilen, yazdıklarının çocuğu nasıl etkileyeceğini anlayan biri olmalıdır. Türkiye’de birçok yazar aynı zamanda çocuk edebiyatı alanında da ürün veriyor. Bu alan belli bir denetime de tabi değil. Her önüne gelen istediği gibi yazıyor, bu bazen büyük tehlikelere yol açabiliyor. Saçma sapan düzeysiz, çocuk ruhunu yaralayacak birçok metin ortalıkta pimi çekilmiş bomba gibi geziniyor. Telafisi mümkün olmayan ruhsal yaralanmalara neden olabiliyor.

Çocuk edebiyatında sahiciliği işlerken, bunu naif bir dille, evrensel değerlere bağlı, hümanist, paylaşımcı ruhu aşılayan, sevgi ve hoşgörü çizgisinde anlatmalı. Yetişkin için yazmakla çocuk için yazma arasında ilkesel bir fark olmamalı ama söz konusu çocuk olunca daha bir sorumluluk bilinciyle hareket edilmelidir. Anne babalar çocuklarına alacakları kitapları daha çok öğretmenlerine bırakıyor ancak çocuğun okuma deneyimine bire bir müdahil olmalıdırlar. Çocuğun okuduklarını uzaktan da olsa denetim altına almalılar. Yine, çocuklarına iyi ve kötü diye farklı dünyalar dayatmak yerine, onlara kendileri olma dürüstlüğünü kazandırmalıdırlar. Peki, çocuk kitabı nasıl olmalı? Çocuksu merakı tatmin eden, sorgulayıcı, eleştirel düşünceyi geliştiren bakış açısına sahip metinleri çocuklarımıza okutmalıyız. Yetişkinlerin dünyasındaki olumsuz davranışları onların ruhlarına enjekte etmekten titizlikle kaçınmak gerekir.

Çocuk metinleri, çocukların psikolojik dünyasına, yaşına, düşünsel yapısına uygun olmalıdır. Korkutucu, ürkütücü, aşırı dram ve aşırı trajik metinlerden kaçınmalıdır. Çocuklara kendilerini tanıma, keşfetme, hayal etme dürtülerini kazandırmalıdır. Maalesef çocuk kitaplarında da büyük bir kirlilik mevcuttur.  Çocuk alanında yazmayı tasarlayan yazarlar öncelikle çocukları sevmelidir. Onları iyi tanımalı, ilgi alanlarını iyi tahlil etmelidir. Yazar, çocukları iyi gözlemlemeli, ihtiyaçlarını bilmeli, onları gülmeye, oynamaya, keşfetmeye yönlendirmelidir. Bu yüzden, çocuk kitabı, çocukları eğlendirirken aynı zamanda onlara yeni yaşantılar kazandırmalıdır. Çocuk kitabı dış kapağından, içeriğine kadar, dilinden, kurgusuna kadar her şey uyumlu olmalıdır. Çocuğun düş dünyasına inmeli, ona düşünme sorumluluğu veren, görsel ve düşsel algısını harekete geçiren, onu birey olarak kabul eden, cinsiyet ayrımcılığı yapmayan, şiddet içermeyen; sevgi, hoşgörü, dostluk, arkadaşlık, paylaşım duygularını besleyen, evrensel değerlere yer veren bir metin olmalıdır.

Çocuğun dünyasına girebilen, onunla arkadaş olabilen yazar ve metin niteliklidir.