AMED bana ben Amed’e bakıyoruz bu gece. Şimşekler aydınlatıyor geceyi. Yağmurun sesi tüm şehirdeki sesleri rehin almış sanki. Aslında sesimizi rehin alan yağmurun sesimi, yoksa gerçeğimizi tokat gibi yüzümüze vuran şimşekler mi bilemedim bu gece.

Bu karantina günlerinde o kumdan kaleler yaptığımız korunaklı evlerimiz bile bize dar geliyor. Oysa biz değilmiydik daha yüksek duvarlı jiletli telli üçer beşerli korumalı sitelerde oturmak isteyen. Bizdik. O zaman ne bu mızmızlanma halleri. Çiçekleri, komşulukları, dayanışmayı, o duvarlara hapseden bizdik. O derin yalnızlığı deste deste paralar ödeyerek biz inşa etmedik mi?

Şimdi gökyüzü aydınlandıkça o modern hapishanelerimize bakıyorum. Her bir ışığın ardında doymayan hırslarımız, şımarık, savruk taleplerinizden oluşan kirli hikayelerimiz var.                                                           

Gökyüzü yıkasın istiyorum, umutsuzum, yıkar mı? Diye sormadan edemiyorum da. Belki bu günler şanstır, o korunaklı sandığımız yapay dünyalarımızdan çıkmak için. Nereye diye sormak için. Sahi en son ne zaman bir komşunuza sordunuz? Yada ne zaman tanımadığınız bir çocuğun saçına şefkatle dokundunuz? Sur’a doğru uzandınız mı? Sıradan bir bakırcıya, terziye, ayakkabıcıya sordunuz mu? İşlerin nasıl? Son birkaç yıldır DİCLE ye doğru inip bir ağaç dalına dokundunuz mu? Hevsel’in hatırını sordunuz mu? Bende sormadım. İzole hayatlarımızla o kadar meşguldük ki. Çok şeyi unuttuk, sormadık, benim başıma gelmez dedik.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     

Bu gece hangi şehirde olduğunuzun önemi yok. Yaşadığınız kente, sokağa, apartmana dokunun. Komşunuza, ağaca, böceğe, kuşa sorun zor değil nasılsın demek. Botana düşerse yolunuz nergis koklayın. Nerdeyseniz dayanışın, el verin. Bu zamanda en çok ihtiyacımız olan bu. Birbirimize dokunamıyorsak da, hayatlarımıza dokunmak zor değil.