Sevgili okuyucularım bugün yine öğretmenliğim tuttu. Bugün yine ders verme duygularım kabardı. Hümanist duygularım tavan yaptı.

Böyle zamanlarda hiç kimseyi, hiçbir makamı kast etmeden, hiçbir kurum ve kuruluşu asla töhmet altına almak gibi bir amacım olmadan, genelde olan bitenleri düşünerek aklımca öğütler vermeye çalışırım.

Hiçbir kast-ı mahsusam olmaz.

Böyle biline.

Duygularımı siz okurlarıma aktararak rahatlamak istiyorum. Hepsi bu kadar.

Hoşgörünüze sığınıyorum.

Ne olursunuz beni hoşgörün ve anlattıklarımın hiçbirini yapmadıysanız kendi üzerinize almayınız.

Ey insanlık!

Bugünkü yazımda sizlere dini olduğunu sanabileceğiniz, aslında 75 yaşın verdiği tecrübe, gördüklerim, emin ağızlardan duyduklarım şeyleri size anlatmaya çalışacağım.

Şuna emin olun, kimsenin yaptığı yanına kalmıyor. Sanmayın yaptığımız yanımızda kalır. Kalır diye de düşünmeyin. Kalmıyor.

Gerçekten bir yerlerden çıkıyor. Ama bazen hissetmiyoruz bile. Hadi oradan dediğimiz zamanlar çok oluyor.

Hatta ama tekrar diyorum; hiçbir insanın, hiçbir kurumun, hiçbir mezhebin, hiçbir dinin, hiçbir inancın, hiçbir örgütün, doğaya karşı yaptığı kötü anlamsız haince şeyler asla ve asla yanında kalmıyor. Bir yerlerden mutlaka çıkıyor. Ama biz, vay aksi şeytan nasıl oldu da bu böyle oldu diyoruz. Çünkü geçmişi düşünmek, o an işimize hiç mi hiç gelmiyor. Her şeyi her olanı başka bir nedene bağlıyoruz.

Tanık olduklarım var. Çocuğu sakat doğuyor, kadere bağlıyor. Şansızlığına lanet okuyor. Ama dönüp arkasına bakmıyor. Düz yolda giderken ayağı kayıyor düşüyor, herhangi bir organını kaybediyor, bahaneyi hiçbir suçu olmayan yolda buluyor. Çünkü dönüp arkasına bakmaya cesaret edemiyor.

Dün yaptıkları yalakalığı, yandaşa yaranmak için ülke yararı olmayan, hatta ülke ve ülke insanına verdiği zararı düşünmeden aldığı kararları düşünmek bile istemiyor.

Sizlere dini bir nasihat vermek için söylenmiş sözler değil bunlar. Yaşanmış, tanık olunmuş ve emin ağızlardan duyulmuş gerçekçi sözlerdir. Yapmayın etmeyin yaptıklarımızın keyfini sürerken bir başka yerde bir başka yakınımızda bir felaketin olduğuna-olacağına emin olun. Bugün değilse yarın duyuyorsunuz.

En yakınımızdan ailenizin bir ferdine ya da bir arkadaşınıza ya da bir dernek veya bir parti mensubuna ya da bir ülkeye bir yanlış yaptığımızda durun düşünün. Bunun cezasını çekerim diyebilin. Çünkü çektiriyor, çekiliyor, hiçbir şey karşılıksız kalmıyor. Ama hiçbir şey.

Belki bugün belki yarın. Hatta bazen hemencecik ya da yıllar sonra.

Şimdi ben bakanlarımıza, hangi partiden olursa olsun tüm milletvekillerine ve genel müdürlerimize, hâkimlere, savcılara, öğretmenlere; Sayıştay’a, Danıştay'a yani kuvveti elinde tutan her kurumun başkan ve üyelerine… Sesleniyorum. Ne olursunuz verdiğiniz kararlar bir kişi veya bir grubu memnun etmek için değil, tüm ülkeyi, tüm ülke insanını sevindiren özelliklerde olsun. Ne olursunuz kararlarınızı ülkenin yararına ülke insanlarının yararlarına düşünün öyle karar verin. Bugün bir kişiyi, bir gurubu sevindirirsiniz. Hatta üç beş kuruş da nemalanabilirsin. Ama bunun karşılığını ödemeden bir yerlere gidemezsiniz. Hani bir söz vardır ya, çok tutarım onu; “İnsanlar yaşattıklarını yaşamadan beri tarafa göçmezler.”

Çektirdiklerimizi çekmeden bir yerlere gidilmiyor. Bazen siz, direkt siz, bazen dolayısıyla oğlunuz, kızınız, kısaca ev efradınız sonuçta yaptıklarınızı ödüyorsunuz.

Bakın Yunus Emre ne demiş;

“Olsun be aldırma

Yaradan yardır.

Sanma ki zalimin ettiği kârdır,

Mazlumun ahı, indirir şahı”

Son olarak;

Yok olsun ülkemin ve ülkemin insanlarının çıkarlarını düşünmeyenler.

Diyarbekir ağzıyla “Boynu altında kalsın” yalakaların, yanaşmaların, kendi çıkarlarını ülkem çıkarlarının ve ülkem insanlarının çıkarlarının üzerinde tutanların.

Bugünlük bu kadar.

&

Kirveme öğütler;

Kirvem doktor bana “Kesinlikle stresten uzak durmam yani sinirlenmemem gerekir” diyor.

Ama olmuyor.

Bu ülkeyi seviyorsanız olmaz.

Özgür yaşamaya alışıksanız hiç olmaz.

Doğru olduğuna yüzde yüz emin olduğunuz gerçekleri saklamak zorunda kalırsak, yüreğimiz yanar patlarız.

“Ama kimin umurunda” diyeceksin.

Onda da sen haklısın…

&

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.

Dostça kalın.

2021 yılı DİYARBEKİR YILI olsun

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerine yakışır bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.