Bir süre önce bir gazeteci arkadaşım Whatsapp durumuna şöyle bir cümle yazmıştı; ‘Gazeteci iş insanlarıyla içli dışlı oluyorsa, o artık mesleği bıraksın, çünkü artık tüccar olmuştur’ demişti.

Her dönem kamu yararı yerine kendi yararını düşünen ve mesleği bireysel çıkarları doğrultusunda kullanan gazeteciler oldu, oluyor ve bundan sonra da olacaktır. Ancak, hiçbir dönem bu kadar mesleğin çivisi çıkmamış, hiçbir zaman meslek bu kadar kirlenmemişti.

Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olarak bilinir. Tabi bu o ülkedeki demokrasi ve hukukun üstünlüğüyle eşdeğerdir. Bir ülkede demokrasi ve hukuk yok ise, orada özgür bir basından söz etmek söz konusu bile olamaz.

Meslektaşımın Whatsapp durumuna yazdığı cümleden, ‘gazeteci, haber kaynağı ile temas kurmasın’ anlamı çıkarılmasın, çünkü onu kastetmediğini çok iyi biliyorum. Elbette gazeteci ile haber kaynağı arasında temas olacak, fakat bu temas onlarla iç içe geçmemeli ve bir çıkar ilişkisine dönüşmemelidir.

Aslında iktidarlar her dönem medyayı elinde tutmak ve istediği gibi propaganda yapmak için çaba sarf etmiş ve nispeten de başarılı olmuştur. Bugün ise yazılı, görsel ve işitsel medyanın yapısal durumuna baktığımızda, ilk kez medyanın neredeyse tamamına yakınının iktidarın elinde bulunduğunu görüyoruz.

Diğer tarafta kalan ve bir kısmının kendisine ‘özgür medya’ dediği kuruluşların da aslında ya muhalefetten ya da belli başlı bazı kaynaklardan desteklendiğini söylemek yanlış olmasa gerek.

Sonuç olarak tablonun geneline baktığımızda medyanın hiç de iyi bir yerde olmadığını görüyoruz.   

Mesela, bir tarafta organize suç örgütü liderleri Sedat Peker ile sözüm ona gazeteciler Hadi ve Süleyman Özışık gibileri arasındaki ilişkiler ve bunun siyasi bağlantılarının ortaya saçılması.

Mesela, yeryüzünün en iyi gazetecisi edasıyla program sunan Veyis Ateş’in iş insanı Sezgin Baran Korkmazı arayarak, ‘Devreye giriyorum. Ankara’da önemli görüşmelerim var. Haksızlığa uğradığını biliyorum. Borcu sileceksin. Bir de 10 milyon Avro vereceksin. Arada bazı arkadaşlar var. Hakkında medyada yapılan olumsuz algı tersine dönecek.’

Bu iki örnek, medyanın geldiği durumu çok iyi özetliyor. Artık bürokraside olduğu gibi, medyada da büyük bir çoğunluğun daha fazla pay alma derdinde olduğunu, kamu yararı yerine kendi yararını düşündüğünü sağır sultan bile biliyor, görüyor.

Peki; bunun yerel medyaya veya ulusal medyanın yereldeki temsilcilerine yansıması nasıl oluyor. Gördüğüm kadarıyla aşağının yukarıdan bir farkı yok. Birkaç gün önce bazı meslektaşlarımla bir kahvenin açık hava kısmında sohbet ederken, oradan geçen bir kamu kurumunun basın biriminde çalışan arkadaşta sohbete katıldı.

Mesleğe uzun yıllarını vermiş arkadaşlarım, medyanın hiçbir dönem bu kadar baskı altında kalmadığını, medya kuruluşlarına artık sadece torpillilerin işe alındığını, maaşların çok düşük olduğunu, maalesef parayla veya çıkar karşılığı haber yapma olaylarının münferit olmaktan çıkıp, neredeyse normal hal aldığını anlattılar.

Ama o kamu kurumunun basın biriminde çalışan sözde gazeteci, bunlarda bir şey mi? diyerek, ‘Biz neler görüyoruz. Kendisine devrimciyim, yurtseverim, muhafazakarım, dindarım diyen bazı gazeteciler, 100 veya 200 liralık yardım çeki veya gıda kolisi gördüler mi, hemen fikri-zikri unutup cumburlop atlıyorlar. Hatta bazıları doğru düzgün bir yayın kuruluşu olmamasına rağmen, abone adı altında birkaç ayda bir gelip hem nakit koparıyor, hem de yardım götürüyorlar’ dedi.

Bununla yetinmeyerek bazı isimleri de saydı. Bu isimleri gerek masadaki, gerekse kentteki medya mensuplarının da bildiğinden emin olduğumuzdan çok fazla tepki gösteremedik.

Şimdi denilebilir ki, Hadi veya Süleyman Özışık kardeşler ile Veyis Ateş’in yaptıkları ile bunlar bir olabilir mi?

Olur elbette.

Hiçbir farkı yok.

Hatta daha kötüsü bunların bazılarının o veya bu görüşten olsun, fikirlerine ters düşmesine rağmen bu yollara tenezzül etmeleri daha da tehlikelidir. Çünkü davasını, fikrini ortamına göre ayarlayanlar sizce de daha tehlikeli değil mi?

 Ama bu devran hep böyle sürüp gitmez. Mutlaka bunlar temizlenir, su yolunu bulur. Ama bu gibiler kaybettiği itibarı hiçbir zaman geri kazanamaz. Çünkü unutmasınlar ki, kimsenin bilmediğini sandıkları her çıkar ilişkisinin karşı tarafı da vardır.

Sevgiyle kalın.