Günümüzde bizim toprakların kıymeti bilinmese de, tarih kitapları yazar. Geçmişi Milat’tan Önce 10 bin yıl öncesine uzanan, buğday ve mercimeğin ilk toprakla buluştuğu yer, Diyarbakır'ın hemen yanı başında bulunan Ergani İlçesi’nin Çayönü bölgesidir. İnsanlığın avcılık ve toplayıcılıktan çiftçilik hayatına geçtiği Çayönü’nde elde edilen tohumlar zamanla Mezopotamya’nın bereketli toprağında yeşerdi. Ve buradan tüm dünyaya yayıldı.

Peki, günümüzde durum ne?

Önce verilere bakalım. Türkiye’de 2000 yılında 92 milyon dekar alanda buğday ekimi yapılırken, bu rakam 2017’de 77 milyon dekara, 2018’de ise 72 milyon dekara kadar düştü.

Peki, neden tarımda geriliyoruz?

Pek çok nedeni var ama öncelikli olanları sıralayalım.

*Bir defa plansız üretim sorunu var. Kim, nerede, hangi ürünü ne kadar ekiyor, dikiyor ya da yetiştiriyor? Bu bilinmiyor.

*Ürünlerin ne kadarı iç tüketime, ne kadarı ihracata gidiyor? Hangi ürünü ne kadar ithal ediyoruz? Bunların hepsi muamma…

*Girdi maliyetleri çok yüksek. Tohumdan gübreye, yemden ilaca kadar girdi kalemlerinin önemli kısmı ithal ediliyor. Bu durumda zarar edeceğini düşünen çiftçi, üretimden vazgeçiyor.

*Verimlilik, ürün kaybı sorunu… Hem bitkisel, hem de hayvansal üretim tarafında yaşanan verim kaybı, lojistik tarafındaki yüksek zayiat oranı üreticinin rekabet avantajını ortadan kaldırıyor, düşük kar marjını da alıp götürüyor.

Bu kadar dezavantajın olduğu bir alanda iyi şeyler de oluyor.

Tunceli’de kendilerine “Anka Dersim” adını veren oluşum, geleceğin tarımda olduğunu belirterek, köy köy gezerek kavanozlarda muhafaza edilen ata tohumlarını topluyor. Bu oluşuma Genel Merkezi İstanbul’da olan Çağdaş İş İnsanları Derneği (ÇAĞSİAD) üye ve yöneticileri de dahil oldu. Kendisiyle görüştüğüm ÇAĞSİAD Başkanı İsmail Ali Şahin, “Anka Dersim oluşumuyla özellikle tarımsal faaliyetlerde ortak üretim kararı aldık. Ata tohumlarla tarımsal üretim yapıyoruz. İlk etapta 200 dönümlük bir araziye buğday ekimi yapıldı. Devamında eskiden kalan tüm ata tohumlarla organik mısır ve fasulye ekimi yapacağız” diyor.

Millat’tan Önce’den günümüze muhafaza edilerek gelen organik tohumlar sayesinde Mezopotamya’nın bereketli toprakları bu tür girişimlerle yeniden altın çağını yaşayabilir.