Bütün dünyayı kasıp kavuran, bilim kurgu filmlerini bile geride bırakan günler yaşıyoruz. Şu baş belası virüs salgın günlerinde. Ülkede Ekonomik, sosyal ve psikolojik kriz gittikçe derinleşirken, ilimiz Diyarbakır ve dolayısı ile Silvan ilçemizde de hayat durma noktasına geldi. Sessiz ölüm çığlıkları yükselirken bu çığlığı duyan var mıdır? 

Duyan yoksa daha önce de duyurmak istediğimiz sesimizin duyulması için yazmaya devam edeceğiz, sesimiz duyuluncaya dek.  

Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve dünyayı etkisi altına alan Coronavirüs hakkında şuana kadar yüzlerce hatta binlerce istatistiki ve epidemiyolojik çalışma yapıldığı biliniyor. Bu çalışmalar içinde çok kıymetli ve çözüm odaklı çalışmalar olduğunu göz ardı etmeden belirmek isterim ki bizim buralarda durum vahim! 

Salgın nedeniyle Diyarbakır'da şu ana kadar 250 kişiye aşkın insan hayatını kaybetti, 450 kişi de çeşitli hastanelerde tedavisi sürerken, 2 binden fazla aktif hasta olduğu bilgisi birçok yerel kaynak tarafından ifade edilmektedir. 

Tabi ki hastalıkla mücadelede istatistik bilgisi çok kıymetli ancak olayın tutum iradesi yetkili kurumların ortaya koyduğu politikalarının sosyal alandaki yansıması da yadsınamaz. Bundan kaynaklı birkaç hususu tekrar gözden geçirip, çığlığımızı ve naçizane önerilerimizi kamuoyu/yetkili kurumlara duyurmak istiyorum.  

Pandemi kaynaklı Mart ayının ortalarında alınan sıkı uygulamalar salgının yayılım hızının düşmesiyle normalleşme sürecinin başladığı 1 Haziran'dan sonrası düğünler, taziyeler ve toplu yemekler gibi sosyal faaliyetlerde uygulanan yasağın kaldırılması ile yaşanan rağbet maalesef ki vaka sayılarında ciddi artışa neden olmuştur. 

1 Haziran'da normalleşme sonrası ile birlikte, düğünler, taziyeler, toplu yemekler gibi sosyal faaliyetlerde bir artış olmuştu Diyarbakır'da. Yine Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bu etkinlikler ya da sosyal vecibeler daha fazla yapılıyor. Kalabalık ortamlar oluşuyor. Bu toplu alanlardaki kalabalık ortamın olması ve bu ortamlarda çok fazla zaman geçirilmeye başlandı. Sağlık bakanlığınca bunlarla ilgili bazı kısıtlamalara gidildi. Bu kısıtlamalar yeterli miydi? Diye sorarsanız tabi ki de yeterli değilmiş ki, her geçen gün sayılar artmaya devam ediyor. Bundan sonra önümüzdeki günlerde belki bu bakanlık daha farklı kısıtlamalara gidilir artık. 

İzolasyonu çok fazla ihlal eden vatandaşların olduğunu ve bunların vaka sayılarını ciddi bir biçimde etkilediği . Sayısı artırılan filyasyon ekipleriyle bunun önüne geçilmesinin sağlanacağı amaçlandı. Ancak insanların bilinçsiz hareket etmesinin tek sebebi gerekli tedbirlerin alınmamasından kaynaklıydı. 

Buna rağmen izolasyon kuralına uymayanlar için ciddi yaptırımların da gündeme geldi. İzolasyonu çok fazla ihlal eden vatandaşımız var. Bu çok çok önemli. Sonuç itibariyle pozitif bir vakanın toplumda dolaşması en az 3,4 kişiye bulaşmasını sağlayacaktır. Daha fazla bulaş, daha fazla hasta sayısı, daha fazla hastaneye başvuran kişi ve bununla birlikte yatan hasta ile yoğun bakımda yatan hasta sayısında artışa yol açmıştır. Bu da sonuç olarak ölüme katkı sağlıyor. Vefat eden hasta sayısında daha fazla yol açıyor. Pozitif iseniz veya temaslı iseniz lütfen 14 gün boyunca evde kalın. Hiç dışarı çıkmayalım. Tedavimizi, takibimizi evde devam edelim. Zaten bunun sağlanması için filyasyon ekiplerinin sayısı artırıldı. izolasyonu ihlal edenlere artık ciddi yaptırımlar uygulanacaktır.

Birde içten içe çok konuşulan ancak bu yönde hiçbir iyileştirme yapılmayan alınacak önlemleri ekonomik boyutunu gözler önüne sermekte fayda var. Karantina veya sokağa çıkma yasakları sırasında evine ekmek götüremeyenler, günlük işlerde çalışanlar, kafe restoran çalışanları, zor çalışma koşulları altında çalışan sağlık emekçileri, eğitme işini yapamayan öğretmenler ve eğitim alamayan geleceğimiz olan çocuklarımız. Bir bütünen toplumun tamamında kopuşa yol açan tükenmişlik mevcut iken sermaye odaklı politikalarla birlikte üretimin de durmasıyla toplumsal taban açlık ve yoksullukla kıvranıyor!

Açık ve tek çözüm; 

Kafaları karıştıran dışarı çık, evde kal uygulamalarının yetersiz ve çözüme hizmet etmediği noktadan baktığımızda iki hafta aralıksız sokağa çıkma yasağı uygulanmalı. Tabi sosyal devlet gereği kimse mağdur olmadan. Karantina süresince ve sonrası için gıda ve yaşam malzemeleri dağıtılarak sürece hazırlık yapılmalı.

İl ilçe hıfzı sahha kurulları toplantıları açık olmalı eşit katılım esas alınmalı.

Bilgilendirici/Eğitici broşürler hazırlanıp dağıtılmalı.

Tabi bu öneriler geliştirile bilinir ve genişletile bilinir. 

Yazının sonuna sakladığım bir gazeteci kardeşimin yaşamını yitirmesinin yüreğimdeki acısı dinmeden sormak istediğim önemli bir husus var. 

Ölüme mi gönderildi?

Diyarbakır Memorial Hastanesi’nde Basın Halkla İlişkiler Bölümü’nde görevli olan Yılmaz Tarancı'ya görevi olmamasına rağmen pazarlamacı olarak hastane yetkilileri yönlendirmesiyle kapı kapı PCR testi satışı yaptırıldığı illeri sürülmüştü. 

Gazeteciler pazarlamacı değil, kapı kapı PCR testi satışı için gönderilen Yılmaz Tarancı, korona virüse yakalandı. Yaklaşık bir aydır çalıştığı hastanede tedavi gören Tarancı, yaşamını yitirdi.

PCR testi tanıtımı ve satışı yaparken korona virüse yakalanan Tarancı, hastanede tedavi edilirken hayatını kaybetti.

Yaklaşık bir aydır çalıştığı hastanede tedavi gören Tarancı fenalaşarak yoğun bakım ünitesinde entübe edildi. Korona virüse yenik düşen Tarancı, Diyarbakır'da basın camiasını yasa boğdu. 

Sevgili kardeşim Yılmaz Tarnacı'ya Allah'tan rahmet diliyorum.

Ölüm bu kadar kolay olmamalı, hem Yılmaz arkadaşımız, hem de diğer ihmal sebebiyle yaşamını yitiren tüm yurttaşların yaşam hakkı ihlali olan ihmallerden hesap sorulmalı.

Saygılarımla.