Yazıma başlarken öncelikle gazeteci olmamın sorumluluğunu yerine getirmeyi insanlarımızı korona virüsü ile ilgili olarak uyarmayı, bir zorunluluk ve de bir sorumluluk olarak görüyorum.

Dostlar, arkadaşlar, sevgili okurlarım ve tüm yurttaşlarım; öncelikle kendiniz, eşiniz, çocuklarınız ve de tüm insanlar için korona virüsü için bilimsel olarak yapılan uyarılara titizlikle uyunuz. Yaşamsal nedenler olmadıkça evinizden çıkmayınız, en azından tokalaşmayınız, öpmeyiniz, sık sık sabunla 20 saniye elinizi yıkayınız…

                                                              &

Bana diyorlar ki bu ne Diyarbekir sevdasıdır gözlerini bürümüş. Varsa yoksa Diyabekir diyorsun.      Hiç bir yazında Diyarbekir’e değinmeden edemiyorsun. Hele çok sevdiğim bir arkadaşım var bana; Diyarbekir şövenisti diyor. Varsın desin. Başım gözüm üstüne.

     Hiç bir eleştiri beni Diyarbekir sevdasından alı koyamaz. Ben bir Diyarbekir sevdalısıyım. Ben Diyarbekir yazarıyım.

Neden mi?

Söyleyeyim.

Bu güne kadar bir çok neden saydım. Bu gün siz okuyucularıma nedenlerin en büyüğünü yazacağım.

Bu yazımda da sevdalısı olduğum Diyarbekir’imin; 14 bin yıllık tarihinden, kuş cenneti Hewsel’inden, dünyada günümüze kadar her şeye rağmen gelebilmiş görkemiyle tek olan surlarından söz etmeyeceğim. Peygamberler yatağı şirin ilçesi Eğil’den, dünyada örneği olmayan tarihi evlerinden, köşklerinden, kutsal Kırklar Dağından, tarihle var olan süslü gelin Dicle Nehrinden, Malabadi ve de On Gözlü Köprülerinden söz etmeyeceğim. Tarihi hanlarından, surların kapılarının yanı başında bulunan her yönüyle tarih kokan hamamlarından söz etmeyeceğim.

Bu gün size; Anzeleden, Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarından söz etmeyeceğim.

Bu gün sizlere; yakıp yıkılan, o güzelim tarihi yok edilen Diyarbekir’in mahallelerinden söz etmeyeceğim. İhmal sonucu yıkılmak durumuna gelmiş hatta yıkılmaya yüz tutmuş hanlarından, hamamlarından söz etmeyeceğim.

Kuru ekmeğe muhtaç edilmiş gençlerinden bu nedenle kahreden analardan babalardan söz etmeyeceğim.

Ve 18 Eylül döneminde dünyanın en büyük ve yoğun işkence hanesi olan E Tipi hapishanesinden söz etmeyeceğim.

Hele Diyarbekir evlerine imzasını atan, eteklerinde pirincin hası yetişen Karaca Dağdan söz etmeyeceğim.

Diyarbekir'de benim zamanımda hiç kimse, bir başkasını “öteki” olarak görmüyordu.

Diyarbekir’de hiç kimse, bir başkasını “kusurlu” olarak görmüyordu.

Diyarbekir’de hiç kimse, bir başkasının dinini, tahammül edilmesi gereken bir din olarak görmüyor.

Diyarbekir’de hiç kimse, bir başkasının mezhebini, göz yumulması gereken bir mezhep olarak görmüyordu.

Diyarbekir’de hiç kimse, bir başkasının etnik kökenini, sabırla katlanılması gereken bir etnik köken olarak görmüyordu.

Diyarbekir’de herkes, herkesi “insan” olarak görüyor.

Diyarbekir’de hiç kimsenin, tahammül edilmeyecek, göz yumulmayacak, sabırla katlanılamayacak, hoş görülemeyecek bir kusuru yoktu…

Diyarbekir’de herkes, herkesi olduğu gibi kabul eder olduğu gibi yaşardı.

Diyarbekir’de dört dini herkes dilediğigibi yaşardı.

                                                     &

Gel de yazma.

Vatandaş sızlanıyor. Şu Esma Ocak Parkı amacına uygun çalıştırılmıyor. Hiç olmazsa kıraathane olması gerekirken, bu günkü anlamıyla kahve olarak çalıştırılıyor. Fokur fokur nargile içiliyor. Oyun merkezi olmuş. Yani Esma Ocak Parkı bir kültür merkezi olması gerekirken, nargile içilen, oyun oynanan sıradan bir kahve olmuş. Vatandaşlar bundan rahatsız.

Oranın Esma Ocak’ın adına geride bıraktığı eserlerine uygun bir Kültür Merkezi, hiç olmazsa bir Millet Kütüphanesi olması gerekir.

Bence bu gelişmelere göz yummak bir nevi kültür katliamına yol vermek demektir.

Bu ve benzeri kültür katliamına son vermek için yetkililerin tez elden olaya el koyması gereklidir.

                                                   &

Gel de yazma.

Yıllar önce yırtınırcasına kaç kez yazdım. Namı değer Çifte Han diğer adıyla Eski Borsa Han gözlerimizin önünde yok olmaya yıkılmaya terk edilmiş.

Bağıra bağıra yazdım;   bu terazi bu kadar sikleti çekmez. Ne oldu ilgisizlik devam etti. Sonunda olan oldu. Tarihe tanıklık etmiş, ticari ve turistik değeri olan hanın duvarları çöktü. Yok olmaya yüz tuttu.

Ama Diyarbekir’de hala on gazete yayın hayatına devam ediyor. Yetkililer koltuklarında kendi keyfinde…

                                                &

Sıra kirveye öğütte;

Kirveme öğütler;

Bak kirvem birlik beraberlik ve kardeşliğin kalıcı olması ancak yönetenlerin, muktedirlerin yönettiklerini, hükmettiklerini kayıtsız koşulsuz sevmeleri ve demokratlığı onlara layık görmeleri ile mümkündür.

                                                    &

Özgürlük mücadelesinin meşalesi ve Mezopotamya halklarının zafer sembolü olan NEWROZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.

NEWROZÊ VE PİROZ BE

                                                     &

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.

Dostça kalın.

2021 yılı DİYARBEKİR YILI olsun       

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir Balıklıgöl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Suriçi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına

uygun ve Diyarbekir evlerine yakışır bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.