Doğanın doğalitesini bozmayacaksın, Dostum.

     Doğaya bir babanın evladına baktığı gibi bakacaksın. Bir babanın ailesinin üzerine titrediği gibi doğayı koruyacak, ona zarar vermeyeceksin.

     Öyle davranmazsan ne olur? Gelin biraz ucuz düşünelim:

     Hiçbir şey olmaz. Hatta kısa vadede doğayla oynamanın keyifli yanları var.

     Ormanın tam ortasına ocağı kuracaksın. Mis gibi hazırlanmış; kebapları, biftekleri, tavuk kanatlarını bir güzel pişireceksin. Kozalaklar fırlıyor sağa sola. Olsun, onlar kendiliğinden söner, boş ver. Kokusu ağız sulandıran bu pişenlerin yanında aslan sütü varsa değme keyfine. Zaten içeceğimiz üç beş duble bir şey. Ormanı eve götürecek değiliz ya. Biraz eğlenip çekip gideceğiz.

     Ha, ocak ne olacak mı diyorsunuz? Merak etmeyin bir süre sonra kendiliğinden sönüp gider. Şimdi nereden su bulacağız da ateşe dökeceğiz. Sönmesini bekleyeceğiz. Vs vs...

     Bir Pazar günü gelmişsin. Bir iki saat dinlenip, eğlenmişsin. Şimdi uğraşılır mı bunlarla? Zaten ateşin feri yok, sönüp gider, az sonra.

     Eyvallah bize arkadaş. Biraz kıvır zıvır kaldı ama, onları rüzgâr savurur.

     Gelecek Pazar buluşmak üzere.

     Gelecek Pazar geldiğinizde burnunuza yanık kokuları geliyorsa, çer çöpüyle bıraktığınız ağaçlıklı yeri bulamıyorsanız? Sakın, ormanın farklı bir bölgesine geldiğiniz sanmayın.

     Orayı siz yaktınız. Siz yok ettiniz onca güzelliği, ulusal değeri. Vicdan azabı duymanız, esef etmeniz, pişmanlık duyguları yüreğinizi yese bitirse de iş işten geçmiş. Giden geri gelmiyor.

     Niye bunları yazdın bu yazın ortasında diyenlerinizi duyar gibiyim.

    Söyleyeyim. Sıcaklar ortalığı kasıp kavuruyor. Hepimiz arabamızın bagajına mangallarımız, kömürümüzü, çıramızı… koyduk sanırım.

     Aman gözünüzü seveyim dikkat. En ufak dikkatsizlik, en ufak ihmal nelere mal oluyor, hepimiz biliyoruz.

     Mesela bazen gazetelere göz atarken, bir gazetenin aynı sayfasında ve yan yana iki haber görebiliyoruz:

     Birincisi; ABD’ de aşırı sıcağa kırk kurban,

     İkincisi; Şili’de soğuklar on altı can aldı. Bu aynı gün oluyor.

     Bu doğanın intikamı değil de nedir?

     Şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Doğaya, ondan aldığımız onca şeylere karşın neler verdik. Hiç. Hep istedik. Hor kullandık. Bozduk. Bitmesi için adeta elimizden geleni yaptık.

     Ekolojik dengeleri alt üst ettik.

     Hadi bu gün bir ilki başlatalım. Doğanın yıkımına son diyelim. Hor kullanma yetsin artık diyelim.

      Biz ormanda ateş yakmayalım. Olur olmaz yere izmarit atmayalım, özetle. Birazcık olsun günahlarımızı affettirebiliriz belki.

      Bey babalar da, insanları bir defada daha çok sayıda öldürmek için, yer altı, yer üstü atom, silah denemeleri yapmasınlar.

      Bizim işimiz birazcık kolay: Doğayı sevmek.

      Ya bey babaların işi: Onlar hem doğayı sevecekler, hem de insanı sevecekler, öldürmeyecekler. Onların işi biraz zor, değil mi?

       Zor dostum zor.

       Şimdi kirveme öğütlerde sıra:

      Kirveme öğütler;

Kirvem, buğday danesi değil, tohum olmayı tercih et…

Güzel bir hafta dileğiyle,

Dostça kalın…

Anzele; büyük bir Balıklıgöl haline getirip, turizme kazandırılsın…  

“Diyarbekir 5 Nolu Cezaevi, MÜZEYE dönüştürülsün.”

“SUR İÇİ; DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ OLSUN.”

“Sur İlçesinin adı “ESKİ DİYARBEKİR” ya da SURKENT olsun.”

 “ŞEHRİN STADI, ŞEHRİN ÖZGÜRLÜK MEYDANI OLSUN.”

Daha da önemlisi;

YAKIP YIKILAN BÖLGELERDE EVLER, ASLINA UYGUN VE DİYARBEKİR EVLERİNE YAKIŞIR BİR BİÇİMDE YAPILSIN.