Dostlar ırmak gibidir

Kiminin suyu az, kiminin çok

Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca

Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

Can Yücel

     Dostlar… Hayatımızın vazgeçilmezleri, olmazsa olmazları,  umutları, neşeleri, renkleri dostlar.

     Dostlarımız olmazsa yaşamımız nasıl olurdu diye düşündünüz mü hiç? O vefalı sırdaşlarımız, o üzüldüğümüzde yüreği titreyen, bizimle ağlayan, bizimle gülen, bizimle kanayan,  yanlarımız, yandaşlarımız… Hani yaşamımızda bir gölge gibi yüreğimizi serinleten, usulca çiseleyen yağmur olup ruhlarımızı ıslatan dostlarımız… Çaresiz, umutsuz ve çıkmazlarda olduğumuz anlarda sırtımızı dayayıp, dinlendiğimiz, soluklandığımız, bin yıllık çınarlar gibi rahatlatıcı, serinletici dostlarımız… Hiç düşündünüz mü dostlarımızın aramızdan ayrılırken yaşamımızın renginin giderek neden solduğunu, sarardığını? Dostlar bizim hayatımızın olmazsa olmaz tuzu, biberi, tadıdırlar. Onlar olmadan yavan, çıplak, tatsız, renksiz kalır yaşamımız… Onlarsız, şarkılar notasız, resimler solgun, çiçekler kokusuz kalır, gökyüzü parlak maviden griye, kırlar yeşilden sarıya döner. Nehirlerde sular eksilir, denizler çekilir, kurur.

     Bir dostun sıcak soluğunu yüzünüzde, yumuşak ellerini avuçlarınızda hissettiğinizde dünyanın en mutlu insanı siz olursunuz bir anda… Acılı günlerinizde, hüzünlerle ıslandığınızda, ağladığınızda usulca sokulmak istediğiniz bir dost ararsınız değil mi? O dostu yanı başınızda göremediğinizde daha bir kederlenir, küsersiniz dünyaya… Düğünlerde, törenlerde, şenliklerde yanınızda bir dostunuz olsun istersiniz… Dahası, bir yakınınızı kaybettiğiniz acılı günlerinizde dostlarınızdan duyacağınız sıcak, içten, duygu yüklü bir söz acılarınızı hafifletiverir… Koca dünyada yalnız olmadığınızı, sizi düşünen, üzülmenizi istemeyen, acınızı paylaşan bir dostun varlığı yüreğinizi ferahlatmıştır.

     Gün olur, koyu sohbetlere dalar, geçmişten konuşursunuz dostunuzla… Geçmişin kederli ve neşeli anılarıyla yıkanır, bir kez daha duygulanırsınız. Çocuksu bir coşkuyla anlatırsınız, o sizi sadece dinler. Sonra o anlatır siz dinlersiniz bu defa… O anda dünyada sadece ve sadece ikiniz varsınızdır. Sizden başka bir hiçtir dünya ve siz her şeyin merkezindesinizdir. Çocukluktan gelen dostluklar daha bir anlamlıdır… Çünkü orada, yalın, çıkarsız, güven ve umutla yoğrulmuş bir dünya vardır…

     Geçen gün uzun zamandır görüşemediğim bir çocukluk arkadaşıma rastladım… Bir çay bahçesine oturup, geçmişten, geçmişte bıraktıklarımızdan, yitik arkadaşlarımızdan konuştuk. “Biliyor musun” dedi, “Bazen rüyalarıma giriyorsun,  beraber bisiklete biniyor, uçurtmalar uçuruyoruz. Çöplüklerde oyuncak aradığımız günler benim en mutlu günlerimdi… o günlere yeniden dönmek istiyorum. Yokluk, yoksulluk içinde perişan bir yaşam da olsa, o yapmacıksız, huzurlu, umutlu ve mutlu dünyaya…” dostuma aynen katıldığımı belirttim… O günleri aramamızın, o günlere sığınmamızın nedeni biraz da çocukluğumuzdaki ilişkilerin çıkarsız, temiz ve insanlık kokmasıdır diye düşünüyorum.

     Hayatımızda iz bırakan güzel dostların ölüm haberleri de yıkar bizi… Çünkü onların ölümüyle birlikte, anılarımızın ırmağından aslında fark etmesek de sular eksilir. Gün gelir, susuz kuru bir nehirle baş başa kalıp, kızgın güneşte çatlamaktan korkarız biraz da… Aslında biraz da bizim intihar ipimizdir çekilen onların gidişiyle. Yürürüz tükenmeye, bitmeye doğru… Her kayıp dost, bizim hayat ağacımızdan eksilen bir yeşil yapraktır. Bir gün bakarız ki, çırılçıplak ortada kalakalmışızdır.. Sığınacak bir mahzen, bir mağara, bir kaya gölgesi, bir ağaç kovuğu ararız, aradığımız bir dostun sıcak sinesidir. Ayazda, karda, bizi koruyacak, en azından hışırdayarak bizi yüreklendirecek tek bir yaprağımız kalmamıştır. Üzülürüz, üzüntümüz kuruyan son yaprakları da düşürür hayat ağacımızdan.

     Dostlar ırmak gibidir… Susuz, çatlamış, çorak toprağımıza bereket taşırlar. Bir çölün ortasında yeşil bir vahaya dönüşür kederli dünyamız onlarla. Irmağımızla yeşillenir, renklenir, canlanır, baharlaşırız. Dostlar ırmak gibidir, onların hayatımıza girişiyle nergisler, reyhanlar, karanfiller, güller, goncalar yaşam kazanır, yeşillenir, koku salar böğrümüze… Irmaklarımız susuzluğumuzu giderir, ırmaklarımız ruhlarımızı arındırır, temizler. Irmaklarımız mutluluğumuzu, sevincimizi pekiştirir… Irmaklarımız sancılarımızı dindirir,  kudurgan bir coşkuyla sevindirir bizi. Ve biz tüm susuzluğumuzu onlarla gideririz…

     Dostlar rüzgar gibidir, dünyanın her yerinde vardır… Yeter ki, bağrımızı açıp, yüzümüzü o güzel esintiye dönelim ve çekelim içimize o burcu kokan dağ esintisini… Rüzgarın ıslığını nicedir özlediğimizi düşündük mü hiç? O ıslığın ruhlarımızı canlandırdığını, coşkulandırdığını unuttuk mu yoksa? Dost kazanmak ya da yanı başımızdaki bir dostu kaybetmek tamamen bizim elimizde… Nazım’ın dediği gibi, “Bir ıslıkta bulacaksın en uzun dostluk romanını… / Ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz romanını…” kimi zaman bir ıslık kadar yakın olur bize o büyülü dostluklar… Kimi zaman denizler ötesi uzaklara gider en yakın soluklar… Bilmeyiz bile dostların bizden neden uzaklaştığını… Belki, düşünmeden söylediğimiz bir söz kırmıştır onları, ya da beklenmeyen bir hareketimizle incitmişizdir kelebek yüreklerini… Çatırdayan bir yangının koyu kırmızı rengi olur kırıcı bir sözümüz… Araya ateş gibi kırgınlıklar girer istemezsek de. O Yangının yıkıntılarında küller arasında aranır dururuz… Her şey yanmıştır, küllenmiştir. Küllü yeniden eşeleriz, çırpınışlarımız boşunadır… Dostların kırgınlıkları uzun zaman durulmaz, bulanık bir su olarak hep önümüzde durur.

     Dostlar nazik ve narin olur… Hassastır, bir çiçeği okşar gibi dokunmalı,  bir kitabı okur gibi sabırla, merakla anlamaya çalışmalıyız… Dostlar kolay kazanılmaz, onları bir çırpıda silip atamayız yaşamımızdan… Onların sıcak soluğu, güven verici, tatlı sözleri hayat pusulamızın anahtarıdır. Onlar yalnız ve soğuk dünyamızın aydınlatıcı ışıkları, serinletici rüzgarlarıdır. Onlar susuz toprağımızın bereketli ırmaklarıdır. Kıymetlerini bilelim…