Tarihi önemini bu köşeye sığdırmak mümkün değil. Ancak kitabeler 30'dan fazla medeniyete ev sahipliği yaptığını tarihe not düşerken, onlarca savaşa karşın hiçbir kavmin Sur'lara dokunmadığını kalın harflerle vurgular.

12 bin yıl sen kalk ayakta kal, gel 21. yüzyılın ilk çeyreğinde "insanlığın" kurbanı ol!

Hatırlanacağı üzere Kasım 2015'te kısa adı UNESCO olan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, Diyarbakır Surlarını “Dünya Mirası Listesi”ne almış, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu da, Sur'u SİT alanı ilan ederek, 600'den fazla yapıyı tarihi eser kategorisine koymuştu.

Hendek olaylarında büyük hasar gören yapılar, gelişi güzel yıkıldı. Özel ekiplerin titiz çalışmalarıyla taşınması gereken bu tarihi yapılar, dozerlerle yıkıldı, kepçelerle taşındı.

Dünya Mirası olan Sur'un eli, kolu, bacağı, bir diğer Dünya Listesi'ndeki Hevsel Bahçeleri'nin bağrına gömüldü.

Hafriyat çalışmalarında çıkarılan bazalt taşları daha sonra ne yazık ki ticari bir alana dönüştürüldü. Bu işin simsarları devreye girdi. Kamyonu 15 bin TL'ye açılan lüks kafelerin modernizasyonunda kullanılmaya başlandı. 5 yıl boyunca bu devam etti. Ta ki geçen haftaya kadar…

Önce Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, twitter hesabından, “Sur’ları tahrip edenler emniyet birimlerimizce gözaltına alınmış ve haklarında adli tahkikat başlatılmıştır. Sur’lara zarar veren ve tahrip edenlere karşı kararlılıkla mücadele edilecektir” paylaşımını yaptı, ardından da emniyet ve Büyükşehir Belediyesi zabıtasından Alipaşa Mahallesi’nde ilginç bir operasyon yapıldı.

Ekiplerin baskın adresi Simar Sokak, hedef ise getirilen Büyükşehir Belediyesi’ne ait kepçe ile sokak ortasında üst üste istiflenmiş yüzlerce tarihi bazalt taşların kamyonlara yüklenerek, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Kurulu’na teslim edilmesiydi.

Kepçe sokağa girince önce elinde taş ve bıçak bulunan bir genç, tarihi taşların üzerine zıplayarak tehditler savurdu. Sonra bir genç kadın elinde benzin bidonuyla gencin yanında yerini aldı. Ardından üç çocuğunu alıp sokağın yanı başındaki yüksek binaya çıkıp, “taşları alırsanız, önce çocukları sonra kendimi aşağı atarım” tehditlerini savurdu.

“Direnişçi” grubun yakınları, istiflenen taşları Sur’lardan sökmediklerini, bir kısmını parayla satın alıp ticaretini yaptıklarını, bir kısmının da Sur olaylarında yıkılan kendilerine ait evlerden alındığını açık açık ifade etti. Hatta kameralar açıkken ortaya atılan skandal iddialar da vardı. Elinde bıçak ve taş bulunan genç, Alipaşa’daki yıkımlarda görev yapan bir komiserin ismini vererek, “taşları bize bu sattı” dedi.

Zaman zaman polise taş atıldı, karşılıklı gerilimler yaşandı. 4 saat süren olay sonunda “8 burmalı bilezik, 2 metre Halep kordonumuzu bu taşlara yatırdık. 80 bin versinler, taşları alsınlar” diyenlerin isteği de olmadı, olay bitsin diye 5 bin TL teklif eden yetkililerin de talebi kabul görmedi. Nihayetinde “direniş”, “orta yolu bulma” konusundaki uzlaşı ile sonuçlandı.

Diyarbakır’ın orta yerinde “bir tiyatro sahnesi”ni andıran bu olaydan sonra birkaç soru sormak istiyorum;

Olay yerine gelip, “Bu taşlar tarihi eser kategorisinde. Korunmaya alınması gerekiyor” diyen ey Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Diyarbakır yetkilileri, 5 yıl önce Sur’dan çıkarılıp Dicle Üniversitesi arazisine gömülüp üstü kapatılan taşlar da aynı taşlardı. Aynı hassasiyeti neden o zaman göstermediniz?

3 yıldır Alipaşa’da yapılan yeni evlerin olduğu bölgede devriye atan polisler, istiflenen taşları gördüğünüzde neden işlem yapmadınız?

Belediyeler, zabıtalarınız ne işe yarıyor? Simit satan, pırpar satan çocuklara ve kadınlara mı gücünüz yetiyor sadece?

Ya siz; taşları istifleyenler… Evinizin yıkılması, göçer durumunuza düşürülmenize hak verecekleri “insan” diye nitelemem. Hadi yıkılan evlerinizden size ait olan tarihi mirasları aldınız. Peki ya bugün gözümüzün içine baka baka, kulaklarımızı sağır ede ede “Biz taşa altın yatırdık, paramızı verin taşları alın” demenizi de aynı kefeye koyarım. Haklıyken, kendinizi haksız yere koymanıza hak verecek bir Allah’ın kulunu da bulamazsınız!

Sattığınız ve satın aldığınıza salt taş olarak bakmayın. Onlar tarihtir, medeniyetlerin bize mirasıdır.