Faşizm kavramı ile ilgili ele alınması gereken mevzuların başında otoriter ve totaliter algının nasıl bir algı olduğu, olması gerektiği ve ne gibi sonuçlara gebe olduğu gelmektedir. Michael Mann, Faşistler kitabının giriş kısmında; ‘Faşist hareketlerin toplumsal tabanını ciddiye almalı ve ne tür insanların bu hareketlerin cazibesine kapıldığını sormalıyız der ve faşizmi anlayabilmek için faşist değelerin ciddiye alınması gerektiğini vurgular.

Siyaset Bilimi literatüründe faşizm ile ilgili çok fazla araştırmaya rastlamak mümkündür. Bunların bir kısmı tarihsel bağlam içerisinde modernizm, modernizm öncesi, dünya savaşları, devrimler vb tarihsel olaylarla ilişkilendirilmiş faşizm anlatıları olmakla birlikte büyük bir çoğunluğu faşizmi, yaratmış olduğu büyük sonuçlar itibariyle tek başına tarihi ve siyasi bir mefhum olarak ele almıştır. Mıchael Mann’in Faşistler araştırması buna örnek gösterilebilir. Mann, kitabında, faşist hareketlerin sosyolojisine değinmiş, tarihsel bağlamda karşılaştırmalar yapmış ve bu hareketlerin toplumsal yansımasıyla ilgili pek çok öneri ve fikir sunmuştur. Faşistlerin güçlü oldukları dönemlerde, Avusturya, Almanya, Macaristan, İtalya, Romanya ve İspanya’daki durumları ve konumları incelenmiş ve farklı toplumlardaki faşist güruhların etkilenme alanları ele alınmıştır. İnsanın, güç kavramı ile olan ilişkisi faşizm kavramını incelerken karşımıza birçok defa çıkar. Çünkü güç kavramının kendisi literatürde ciddi bir yer almış olmakla birlikte ideolojilerle olan bağının incelemeye sunulmaması mümkün değildir. Güç ile ideolojiler arasında birbirlerini besleyen bir ilişki söz konusudur. İdeolojiyi inşa etmek ve yönetmek gibi bir bağlam için fiile gelmiş kavram olan güç, ideolojnin eline verildiğinde doğuracağı olumlu olumsuz sonuçları kaçınılmaz kılmaktadır.

Hitler’in hayatını incelendiğinde ilgi ve alakalarının çok insani boyutlarda olduğu hatta güzel sanatlar ve mimari dallarıyla alakadar olduğu bilinmektedir. Hitler’i faşizmin güçlü lideri haline getiren sosyal ve tarihsel bağlamı bilmekle birlikte, psikolojik manada güc’ün kendisiyle kurduğu ilişkiyi incelemekte de fayda vardır. Zira bu ilişki Hitler’in güçle ve nazi toplumuyla kurduğu ilişkiyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Faşizmin lideri, o tutkunun ete kemiğe bürünmüş ‘bir’ kişi haliyken, faşist topluluk o tutkunun ‘tek’ hale getirilmiş yapısıdır. Umerto Eco’nun deyimiyle, faşizmin ötekiyle kurduğu ilişki daima ötekinin zayıflığından ve eksikliğinden beslenir. Ötekinin zayıflığını ve kendi farklılığını arttırmak adına kahramanlık imgesine ihtiyaç duyar faşizm.