İktidar, ilk günden bu yana Koronavirüs salgını ile mücadele de dünyanın en başarılı ülkeleri arasında yer aldıklarını, hatta birçok ülkeye yardım yapmakla övüne gelirken muhalefet ise, sürekli olarak iktidarı hem ölüm, hem de ‘hasta’ veya ‘vaka’ sayılarını gizlemek ile suçladı.

Her nedense birden fazla aşının bulunması ile birlikte, bir anda 2 bin ile 6 bin arasında bulunan hasta veya vaka sayısı 30 binin üzerine, 50 ile 90 arası seyreden ölüm sayısı ise 200’lere dayandırıldı. Bunda Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘Türkiye’den sağlıklı bilgi alamıyoruz’ ve muhalefet partili belediyelerin sadece İstanbul’da bulaşıcı hastalıktan kaynaklı vefat sayısının 200’ün üzerinde olmasını açıklamasının büyük etkisi oldu. Fakat en önemlisi sağlık sisteminde olası bir çökmenin şimdiden önünü alma politikası daha fazla ön plana çıkıyor.

Gerçi tablo bu haliyle bile herhangi başarı göstermiyor. 5 Aralık 2020 tarihi itibari ile 14 bin 705 kişi öldü, 533 bin 198 kişi hastalandı- ki taraflı tarafsız en iyimser bilim insanı bile gerçek ölüm ve hasta sayısının açıklananın en az 2-3 katı fazla olduğunu söylüyor. Bu arada tablonun ağırlaşması üzerine iktidarın küçük ortağı, bir süreliğine Türk Tabipler Birliği’ni suçlamayı bir kenara bırakırken, iktidar da, ‘tüm sorumluluk Bilim Kurulu’ndadır’ diyerek sorumluluğu üzerinden attı.

Tüm bu veriler ışığında ekonomik göstergelerin daha da kötüye gitmemesi adına, tamamen kapanma yerine yine kısmi tedbirler alındı. Hafta sonu kapanma tedbir ne kadar sürecek bilmiyorum ancak, hafta sonu dışarıya baktığımızda faturanın yine emekçiye kesildiğini görüyoruz.

56 saatlik ilk kısıtlamanın olduğu Cumartesi ve Pazar günü bazen yürüyerek, bazen arabayla birçok cadde ve sokağı dolaştım. Sessiz cadde ve sokaklarda açık olan işyerlerinde çalışan emekçilerin her zamankinden daha ağır bir iş yüküyle çalıştıklarına tanıklık ettim. Bazılarıyla salgın kurallarını gözeterek, kısa kısa sohbetler ettim. Bu emekçi kardeşlerimin, işyerlerinde bir sorunla karşılaşmamaları için isimlerini vermeden, bu sohbetlerden bazılarını sizlerle paylaşmak istedim.

Bir pizzacı da servis işinde çalışan emekçi; ‘Lise mezunuyum. Evliyim ve 3 çocuğum var. Kronik tansiyon hastasıyım. Annem ve babamla aynı evde kalıyoruz. Hazirandaki ilk açılmaya kadar organize sanayi bölgesinde bir fabrikada çalışıyordum. İşyerimiz de birçok arkadaşım ile birlikte Koronavirüse yakalandım. Ancak işveren ne test yapmamıza, ne de karantinaya girmemize izin vermeyerek çalışmamızı istedi. Karşı çıkınca da tazminatsız işimize son verdi. Yasal süreç başlattım. Fakat hiçbir gelirimiz olmadığı için çalışmak zorundayım. Çok iş aradım ama bulamadım. Şu anda asgari ücretle, ama sigortasız çalışıyorum. Kronik hastalığım var. Bir daha bu hastalığa yakalanırsam bu kez atlatabilir miyim, bilemiyorum. Sürekli olarak yeniden koronaya yakalanırsam diye korkuyorum. Çünkü evde annem ve babamın da birçok kronik hastalığı var. Korkarak eve gidiyorum. Evde küçük. Tek başıma bir odada da kalamıyorum. Devlet bize 1 yıl bakamadı. Ne diyeyim. Allah sonumuzu hayır eylesin.”

Bir kargo şirketinde çalışan emekçi kadın da, “Üniversite mezunuyum. Branşımda atama olmadı. Yıllarca iş aradım. Sonunda bu kargo şirketine girdim. Burada emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Zaten Koronavirüs öncesi de iş yükümüz çok ağırdı. Şimdi bu iş yükü katlanarak arttı. Bu da yetmezmiş gibi bir de sendikalı olduğumuz için sürekli olarak, işten atılma korkusu ile yaşıyoruz. Birçok arkadaşımız Koronavirüse yakalandı. Çoğu da yeterince dinlenmeden işe çağrıldı. Bizden her türlü vergiyi almayı bilen yöneticilerimiz, bizlere bakmayı beceremedi.”

Bir markette kasiyer olan emekçi ise, “Lise mezunuyum. Her gün Koronavirüs olacağım diye korkuyorum. Ha yanlış anlama abi. Kendim için değil, kronik hastalıkları bulunan annem, babam ve ablam ile diğer kardeşlerim için korkuyorum. O nedenle evde onlardan uzak durmaya çalışıyorum. Marketler çok kazanıyor. Ama bize asgari ücret bile vermiyorlar. Sigortayı zaten geçtim. Ama çalışmaya mecburum.”

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Her şehirde bu ve buna benzer onlarca emekçi hikaye var. Yani fatura yine emekçilere kesildi.

Son olarak bir dip not düşmek istiyorum. Diyarbakır’da biri ya da birileri, bir kedinin ayaklarını kesmiş ve bunu da büyü yapmak için gerçekleştirmiş. Nedeni bilmiyorum. Hangi cani bunun yapmışsa tez zamanda bulunmalı ve gereken ceza verilmeli. Yazık günah. Zaten bu salgın döneminde kediler, köpekler daha fazla aç-susuz ve çaresiz kaldılar. Birde insanlıktan nasibini almamış bu mahlukların eziyetine maruz kalıyorlar. Başta belediyeler olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlar, dostlarımıza sahip çıkmalı ve gerekli özeni göstermelidir.

Sevgiyle kalın.