DİYARBAKIR - İnsan faaliyetleri ve küresel ısınma gezegeni her geçen tüketirken, doğanın dengesi de giderek bozuluyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Aralık raporuna göre, 2021, son 20 yılda en kurak geçen yıl oldu. Fırat-Dicle ve Van Gölü havzaları su-tarım yılı yağışları son 90 yılın en düşük seviyesinde ölçüldü. Yapılan araştırmalarda 2022’de kuraklığın devam edeceği ve özellikle tarım ve hayvancılığın bundan çok etkileneceği belirtiliyor.

 Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC), iklim değişikliği raporunda, pandeminin başından beri iklim krizi kaynaklı felaketlerin 139,2 milyon kişiyi etkilediğini, 17 bin 242 kişinin ise hayatını kaybetmesine neden olduğunu açıkladı. Online PR Servisi B2Press’in incelediği Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) raporuna göre, İklim Aşırılıklarından Kaynaklanan Ölümler ve Ekonomik Kayıplar Atlası'na göre, 1970 - 2020 arasındaki 50 yıllık dönem boyunca en büyük insan kayıplarına yol açan olayların ilk sırasında 650 bin ölümle kuraklık geliyor.

 Yaşanan küresel ısınma, doğanın talan edilmesi gibi nedenlerden dolayı da her yıl daha kurak geçmeye başlıyor. Kuraklığa dair geçen yıl da çok ciddi uyarıların yapıldığını vurgulayan Polen Ekoloji Kolektifi üyesi Cemil Aksu, “Türkiye’de çok ciddi kuraklıklar yaşandı. Son yıllarda yapılan araştırmalarda da yağış miktarında ciddi azalış olduğunu görüyoruz. Kürt illerinde yüzde 40’lara varan oranda yağış miktarında azalmalar var” dedi.

 200 YILIN ÜRÜNÜ

 Güneşteki patlamaların oluşturmuş olduğu ısı dalgalarından dolayı da belli dönemlerde kuraklıklar yaşanabildiğini belirten Aksu, “Mevcut su havzaları ve nehirler üzerindeki aşırı tüketim ve ormansızlaştırmanın kuraklık açısından son derece etkili olduğunu görüyoruz. Etrafımıza baktığımız zaman çıplak ovalar, çıplak dağlar var. Bunlar sanki asırlar boyunca böyleymiş gibi geliyor. Bu büyük bir yanılgı, büyük oranda son 200 yılın ürünü olan ve insan eliyle yaratılmış bir çevrede yaşıyoruz. Birçok bölge ormansızsa bu doğa ananın tarihi boyunca hep ormansızdı anlamına gelmiyor. Bilimsel veriler gösteriyor ki tarihsel süreçte ormanlık bölgelerdi. İnsan eliyle orman sistemi yol edildi” şeklinde konuştu.

 TARIM POLİTİKALARI

 Uzun zamandır su varlıkları üzerinde ciddi tüketim baskısının olduğuna işaret eden Aksu, Dicle ve Fırat nehirleri üzerindeki büyük barajların havzadaki biyo-çeşitliliği yok ettiğini vurguladı. Aksu, “Bu suların büyük bir kısmı su ihtiyacı fazla olan tarımsal faaliyetlerde kullanılıyor. Mevcut tatlı su tüketiminin yüzde 70’i tarımsal sulamada kullanılıyor. Tarım politikaları doğru izlenmediği için yöresel çeşitlilik, yerli tohum kullanmak gibi özellikleri yerine endüstriyel tarım politikaları uygulanıyor. Bu da mevcut tatlı su varlıklarını çok hızlı bir şekilde yok etmeye yönelik bir baskılanmaya neden oluyor. Aynı zamanda endüstriyel tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde mevcut orman sisteminin yok edilmesini de yaratan bir faktör” şeklinde ifade etti.

 ‘ZİNCİRLEME SORUNLA KARŞI KARŞIYAYIZ’

 Savaş politikalarından dolayı orman yapılarının parçalandığına dikkati çeken Aksu, “Bütün bunlar bölgede bir çoraklaşma politikasının su yüzüne çıkmasını sağlıyor. Kuraklık için bazı nesnel faktörler var. Küresel iklim ısınması, güneşteki patlamalarda ısının yarattığı dalgalar gibi ama önemli olan şey su kullanımının ciddi bir şekilde kontrol altına alınması. Su varlıklarını yok eden tarım, enerji ve benzeri politikalara son verilmesi gerekiyor. Her geçen sene daha ciddi bir kuraklık yaşanıyor, kuraklıktan dolayı çiftçiler daha fazla sulama yapmak zorunda kalıyor bu da daha fazla su tüketimi anlamına geliyor. Tarımsal girdilerin artması, istenilen oranda gıda ürünlerin elde edilmemesi gibi durumlar, gıda enflasyonuna sebep oluyor. Yani zincirleme bir sorunla karşı karşıyayız.” şeklinde vurguladı.

Geniş kapsamlı ve uzun vadeli planlama yapmak gerektiğini ifade eden Aksu, “Orman varlıkların geliştirilmesi, yeşil kuşaklar yaratılması gerekiyor. Kentlerin etrafında, içinde ormanların oluşturulması gerekiyor. Sadece hayvancılıkla geçinebilir gibi bir algı var bu da çok yanlış, değişik tahıl üretimleri gerçekleştirilebilir. Güneydoğu Anadolu ovalarının yeniden tahıl ambarı haline getirilmesini sağlayabiliriz. Ekolojik yönleri göz önüne alınarak politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Öte yandan şeker pancarı, mısır gibi çok su tüketen bitkilerin Konya ovası gibi yerlerde yetiştirilmesi uygun değil. Sonuç itibariyle ülkenin tarım politikaları, köklü bir şekilde iklim krizi, kuraklık ve ya biyoçeşitlilik gibi özellikler göz önünde bulundurularak yeniden yapılması gerekiyor” şeklinde konuştu.

 ‘TEK KALKAN ORMANLAŞMAKTIR’

 Su tüketimi üzerindeki baskının kırılması gerektiğini ifade eden Aksu, “Burada kısır bir döngü var. Su tüketimi fazla olan mısır, pamuk, şeker pancarı gibi ürünler yetiştiriliyor. Bunlar da daha çok sanayinin geliştirilmesi ya da endüstriyel hayvancılıkta kullanılıyor. İklim krizinden de kuraklıktan da kurtaracak tek kalkan ormanlaşmadır. Bu sadece devlet meselesi değil; belediyeler, sivil kuruluşlar, ekoloji örgütleri de boş arazilerde, dağlık alanlarda ormanlaştırma faaliyetlerini geliştirebilirler. Bizi çölleşmeden ve iklim krizinden çıkaracak tek kalkan ormanlaşmaktır su varlıklarımızı da bu şekilde koruyabiliriz” şeklinde ifade etti. (M.A)

Editör: TE Bilişim