Ahmet Sümbül / Özel Haber-  3

Güneydoğu Ekspres Diyarbakır - Dünyada günümüz anlayışı çerçevesinde ilk hapishane Avrapa'da 1595’te Amsterdam’da, kadınlar için ise 1597’de  açıldı.  Cezaların hapishane yoluyla yeniden yapılandırılması 18. yüzyılın son çeyreğinde ABD’de ortaya çıktı ve daha sonra Batı ve Orta Avrupa’ya yayıldı. Amerika’da 1774’de ilan edilen Hürriyet Beyannâmesi ile yeni bir devlet kurulmuş, kısa süre sonra Pensilvanya’da ilk hapishaneler açılmıştı. Açılan bu hapishaneler iki model üzerine inşa edildi. Bunlar açıldıkları yerlerle Auburn ve Philedelphia modeli olarak adlandırıldı.

İslamiyet’te ilk hapishane Hz. Ali döneminde yapıldı

 İslam toplumunda ilk kez Hz. Ali döneminde özel bir yer hapishane yeri olarak tayin edilmişse de günümüze yakın hapishaneler Emeviler zamanında oluşturuldu. Memlûk döneminde Kahire hapishaneleri meslek grupları, cinsiyet ve suç türlerine göre ayrılmıştı. Üst düzey komutanlar sayılan emirler ile memurlar, kadılar, valiler, kadınlar ve katiller, hırsızlar ayrı hapishanelerde tutulurdu.  İslam hukûkunda hapis cezası bulunmadığı için “hürriyeti bağlayıcı cezaların infaz edildiği yer” anlamında hapishanelerden kural olarak söz edilemezdi 19. yüzyıla kadar.

19. yüzyılın ortasında hapishane düzeni getirildi

 Hapishanenin Osmanlı’ya gelişi Avrupa’nın dayatmasıyla olmuştu. 1839 Tanzimât  Fermânı’nda Osmanlı Devleti büyük güçlere;  “ceza infaz sistemini eşitlikçi hale getirme, gayrimüslimler de dahil herkesi kanun önünde eşit tutma” sözünü vermiştir. Bu sözün ardından Osmanlı Devleti’nde Avrupa’daki gibi hapishane rejimine geçilmesi yönündeki ilk telkinler 1844’den itibaren İngiliz elçisi Stanford  Canning tarafından dile getirilmiş, mahbeslerin ıslâhı bu elçi tarafından bizzat takip edilmiştir.

Sinop'ta yeni hapishane inşa edilir

Canning, ülkedeki tüm konsolosluklarına bir anket gönderterek görevli oldukları yerlerdeki mahbeslerin içinde bulundukları durumu rapor etmelerini istemiştir. Nisan 1847’de Sinop’ta yeni bir hapishane inşası için 9.500 kuruşluk tahsisat ayrılarak hapishanelerin ıslâhı yolunda ilk adım atılmıştır. Bunun arkasından Mehmed İsmet Paşa çalışmaları takip etmek üzere “Anadolu Müfettişi” olarak görevlendirilmiştir. Yabancı elçilikler hapishanelerin olumsuz koşullarını öne sürerek kendi uyruklarının teslimini, hatta mahkûmların ülkelerinde hapis yatmalarını talep etmişlerdir.

Hapishane reformu

Sultan II. Abdülhamid dönemi öncesinde hapishanelerle ilgili diğer bir reform paketi 1866 Girit İsyanı’ndan sonra İstanbul’daki Fransız temsilci Bouree tarafından sunuldu. İstanbul’da ilk yeni hapishane 1870’de Sultanahmet’te açıldı. Sultan II. Mahmut döneminde Mehterhane olarak kullanılan Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı’nın bir kısmı “Hapishane-i Umûmi”ye çevrildi. Hapishane ile birlikte Sultanahmet Meydanı yeniden düzenlendi ve “Millet Meydanı” adını aldı.

Hapishanelerin durumu raporlaştırıldı

1864’te Diyarbakır, 1867’de Kırklareli, 1861’de Sivas, Amasya, Harput ve Doğu Anadolu’nun diğer vilâyetlerinde hapishaneler yapılması ön görüldü. Osmanlı Devleti, 1890 Petersburg Hapishaneler Kongresi’ne katılarak bu konudaki duyarlılığını gösterdi. İngiltere, Avusturya, Belçika, Danimarka, İspanya, Fransa, Yunanistan, İtalya, Japonya, İsveç gibi ülkelerin katıldığı kongrede Osmanlı temsilcileri 1876-1890 yılları arasında hapishanelerle ilgili gelişmeleri ifade eden raporlar sundular.    

 Diyarbakır'da hapishane

Diyarbakır, 19. yüzyılın başlarında 35 sancak, 22 kazadan oluşuyordu. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Diyarbakır eyaletine bağlı olan Palu, Çarsancak, Harput, Eğil, Çermik, Çemişgezek, Ergani, Çüngüş, Maden, Maden-i Ergani, Malatya kazaları Maden-i Hümayûn merbutundan sayılıyordu. 20. yüzyılın birinci çeyreğinde Diyarbakır eyaleti, Diyarbakır merkez sancağı, Mardin, Siverek, Maden sancaklarından mürekkeb olup 11 adet kazadan meydana gelmekteydi. Diyarbakır; Lice, Silvan, Derik Beşiri kazalarından, Mardin; Cizre, Midyad, Savur, Nusaybin kazalarından, Siverek; Çermik, Viranşehir kazalarından, Maden sancağı ise Palu kazasından oluşmaktaydı.

20. yüzyılın başında Diyarbakır Vilayeti’nde

20. yüzyılın başında Diyarbakır Vilâyeti dahilinde 13 hapishane bulunuyordu. Bu hapishaneler; Merkez Vilâyet Hapishanesi3, Hükümet Konağı Hapishanesi3, Ticaret Hapishanesi, Mardin ve Siverek sancakları ile Maden, Ergani, Nusaybin, Savur, Bece, Silvan ve Dirik kazaları hapishaneleriydi.  Adı geçen hapishanelerin dışında Diyarbakır Vilâyetinde 2, Mardin Maden Kazası Çermik Nahiyesi’nde 1, Mardin Sancağı, Midyat ve Cizre kazalarında 1’er,  Mardin Sancağı Avniye Kazası’nda 1 olmak üzere toplam 7 yeni hapishane bulunmaktaydı. 

Diyarbakır Vilayeti'nde 8 hapishane vardı

Ayrıca sürgün olarak Diyarbakır'a getirilen Bulgar devrimciler için kiralanmış bir hanın da hapishaneye çevrilmesi Dâhiliye Nezâreti’nden talep edilerek yeni hapishane sayısı 8’e ulaşmaktaydı. Eski hapishanelerin ortak özellikleri tamire muhtaç olmaları, mahkûm sayısının fazlalığı, gardiyan azlığı, nemli ve sağlıksız oluşları şeklinde sıralanabilir. Bu özelliklerinden dolayı yeni hapishaneler yapıldı. Savur, Nusaybin, Bece, Silvan, Siverek ve Dirik Kazalarında bulunan hapishaneler ile Ergani Kürek mevkiinde bulunan hapishane ve Eski Hükümet Konağı hapishanesi tamire muhtaç olanların başında gelmekteydi.

Hapishane müfettişleri

 Hapishanelerde, memur ve müstahdem kadrolarının açılması ve görevlendirilmesi, Vilâyetler Kanununun 10. maddesiyle ilgili olup kaymakam ve mutasarrıflar tarafından seçilen personel, valilik makamınca onaylanarak göreve başlıyordu. Diyarbakır hapishanesinde zabıta,  gardiyan, imam ve muallimlerin görev yaptığı tespit edildi.  Diyarbakır hapishanelerinde gardiyan, imam ve neferlerin yanında idarî işlerle ilgilenen, yeni inşa ve tamir edilecek hapishanelerin keşfini yapan, haritasını çıkaran ve defterini tutan görevliler vardı.  Bunlar; Zabıta, Baş Mühendis, Nafia Müdürü, Hapishane Müfettişi idi.

200 asker merkez hapishaneyi koruyordu

19. yüzyılın son çeyreğinde ve 20. yüzyılın başlarında Diyarbakır hapishaneleri için gardiyan azlığı genel bir durumu arz ediyordu. 1879 yılında Diyarbakır Vilâyet Hapishanesi’nden Mâliye Nezâretine gönderilen raporda gardiyanların azlığı bildirilmekte ve gereğinin yapılması istenmektedir. 1887 yılında Diyarbakır Merkez Hapishanesi’nde 200 nefer (asker) olmasına karşın nefer sayısının hapishane muhafazası için yeterli olmadığı bildirilmektedir.

Mardin, Maden ve Diyarbakır hapishaneleri

1913 yılında Siverek, Mardin ve Maden hapishanelerinde bulunan mahkûm mevcudu 881’dir.  Aynı yıl içerisinde tahliye olanların sayısı ise 815’tir. Vefat eden mahkûmlar 22 olup bunlardan 11’i Siverek, diğer 11’i de Maden hapishanesindeydi. Siverek hapishanesinde 1912 senesinden kalan mahkûm mevcudu 132 kişidir.  1913 yılı verileri bu üç hapishane için 1.159 kişiden oluşuyordu. Mahkûm adetlerinin sırasıyla Mardin, Maden ve Diyarbakır hapishanelerinde yoğunlaştığı görülmekte olup bu merkezlerin nüfusları ile mahkûm sayıları birbirine paralellik göstermektedir.

Hapishanelerde mahkum sayısı artıyordu

Çünkü 1907 senesinde 21 olan mahkûm sayısı 1913 senesinde 201 kişiye çıkmıştır.  1913 yılında mahkûm sayısı 1.159 kişi olup bunun 132’si Siverek Hapishanesi’nin 1912 yılından kalan mahkûm sayısıdır. Mardin Hapishanesi 641 mahkûm ile en fazla mahbûsun bulunduğu hapishanedir.  Mardin Sancağı’nda yapılması planlanan hapishaneler de göz önüne alındığı takdirde bu bölgede suç oranının yüksek olduğu ve çevre sancak ve kazalardaki hapishaneler içerisinde en fazla mahkûm barındırabilecek kapasiteye sahip olduğu söylenebilir.

Mahkumlara işkence yapılıyordu

Mardin Sancağı’na bağlı Maden Kazası Hapishanesi mahkûm adedi açısından 388 kişi ile ikinci sırada yer almaktadır. 887 tarihli bir belgede Diyarbakır Merkez Hapishanesi’nde bulunan mahkûm sayısının 179 kişi olduğu görülmektedir. Mahkumlar parasızlıktan, memurların kötü davranışlardan ve hapishanelerin elverişli olmaması gibi nedenlerle sıkıntı çekmişlerdir.  Mahkûmlara giyecek yardımı edilmek istenildi. Bütçenin yeterli olmadığı ve merkezden gerekli meblağ karşılanamamasından dolayı yardım mümkün olmuyordu.  Mahkûmların giyecek ve iaşe gibi sorunları ekonomik nedenlerle karşılanmasa da mahkûmlara işkence yapan memurlara çeşitli cezalar verilmiştir.

Hapishanede firarlar

Diyarbakır hapishanelerinde firar sıklıkla rastlanan bir olay değildir. Yalnız 1891 yılında Diyarbakır hapishanesinden Koçer Aşireti’nden Tabanlı Reşid isimli bir şahsın firar etmesine hapishanenin gardiyanlarından olan Mahmut Çavuş’un yardım etmesi üzerine Mahmut Çavuş 2 yıl hapis cezasına çarptırılır. Ancak ceza Mahmud Çavuş’un itirazı neticesinde 1,5 yıla düşürüldü 58.  İşkence: İşkence ceza usullerinden en kötüsünü teşkil etmektedir. İşkencenin yasak olduğu ve cezasını haps edilerek çekmesi uygun görülen suçlulara işkence yapmak başka bir suçu ortaya çıkarmaktadır. İşkence yapılan şahıslar işkenceye maruz kaldıklarını beyan ederek bu durumdan kurtulabilmekte veyahut daha kötüsüyle ile karşılaşabilmekteydi. Dönem içerisinde Diyarbakır hapishanelerinde de işkenceye maruz kalan mahkûmlar bulunmaktadır.  (Sürecek)

Editör: TE Bilişim