Ahmet Sümbül / Yazı Dizisi - 1

Güneydoğu Ekspres Diyarbakır  - 16. Yüzyılda vilayet haline getirilen Diyarbakır'a Mardin, Şengal, Birecik, Maden, Urfa, Siverek, Çermik, Cizre, Nusaybin, Midyat,  Harput, Ergani, Arapkir, Kığı, Çemişgezek sancakları da bağlı idi.

20. yüzyılın başlarında ise Diyarbekir Vilayeti ise geniş bir coğrafyayı karşılayacak şekilde, 35 sancak ve 22 kazadan oluşuyordu. Vilayet merkezindeki ana hapishanenin dışında, sancaklarda da irili ufaklı hapishaneler bulunuyordu.

Suçluları kontrol altında tutmak, ibret-i alem için cezalandırmak ya da ıslah edilmeleri için eskiden 'zindan'lar bulunurken, 1800'lü yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun batılılaşma hamlesi kapsamında bir cezalandırma sistemi olan 'zindan' kültürü terk edilerek, batılı ülkelerde bulunan 'hapishane' sistemine geçildi.

Islahat ve Tanzimat fermanları ile birlikte, hem o günü şartlarına göre 'medeni' yasalar yürürlüğe girdi. Yeni ceza sistemi kapsamında imparatorluğun önemli vilayetlerinde yeni hapishaneler kuruldu. Osmanlı döneminde en büyük hapishanelerden bazıları da Diyarbekir Vilayeti’nde idi.

'Hapis ve 'Hapishane'

Sanık veya suçlunun yargı kararıyla bir yere kapatılarak hürriyetinin kısıtlanması anlamına gelen 'hapis' ve cezaların infaz edildiği kurum olan 'hapishane' terimi, Osmanlı ceza hukukunda, yerini batılılaşma süreciyle birlikte aldı ve bu nedenle hapishaneler 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşmaya başladı.

Osmanlı döneminde Tanzimat Devrine kadar hapishane veya cezaevi karşılığı olarak zindan terimi kullanılıyordu. Zindan bir anlamda konulan kişiyi itibarsızlaştırma, rencide etme, işkenceye tabi tutulacağı yer olma özelliği taşırken, hapishane ise tutuklu ve hükümlülerin cezalarını yasalar çerçevesinde çektiği bir yer konumundaydı.

Hapishanelere yeni düzenleme

Batılılaşma ile birlikte Osmanlı topraklarının önemli vilayetlerinde yeni hapishaneler inşa edilmeye başlandı. Aynı şekilde hapishane nizamnameleri ile hapishane ve tevkifhanelerde birçok yeni düzenlemeler yapıldı. Hapishaneler, başlangıçta fiziki ve sıhhi bakımdan uygun mekânlarda açılmadıklarından 1856 yılından 1917 yılına kadar aralıklarla çıkarılan nizamname ve yasalarla ıslah edilmeye çalışıldı. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarındaki siyasal, sosyal ve ekonomik buhranlar ile savaşlar,  çok ciddi sorunları da beraberinde getirdi.

İsyan ve asayişsizlikler artında devlet önemli bazı tedbirler alınırken, hapishaneler de bu tedbirler kapsamındaydı.

Tarihsel süreçte hapishaneler

İlkel dönemden başlayarak her dönem var olan hapsetme, önceleri bir ceza türü olmaktan çok, suçluların asıl cezalarının belirlenmesi yahut infazı için el altında tutulması amacına hizmet etmiştir.

Suçluların yanı sıra, savaş esirleri, siyasal iktidara muhalif olanlar veya farklı düşünenler, hatta toplum için tehlike oluşturdukları gerekçesiyle serseriler ve dilenciler hapsedilmiştir. Böylelikle bu gruplar üzerinde denetim sağlanmıştır. Hapsedilen insanların salıverilme sürelerine ve usulüne dair bir düzenleme bulunmamaktaydı.

Hapishanelerin ortaya çıkışı

Hapsetmenin tek başına bir ceza türü olarak, suçluyu toplumun dışına çıkarmak amacıyla olduğu kadar, ıslah ederek yeniden suç işlemesini engellemek ve topluma döndürmek amacıyla uygulanmasının geçmişi çok eskilere gitmemektedir.

Hapis cezasının infazını sağlamak üzere inşa edilen cezaevlerinin ilk olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, hapis cezasının günümüzdeki anlamı ile ilk olarak hangi ülkede uygulandığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.

Ceza infazının tarihçesinde, XVI. yüzyılda Amsterdam Cezaevleri ortaya çıkıncaya kadar, suçluyu cezalandırmak suretiyle zararsız hale getirme düşüncesi egemendi; bu diğer hukuk sistemlerinde olduğu gibi, Roma, Germen ve Frank ceza hukukunda da geçerliydi.

İlk cezaevi Amsterdam'da kuruldu

Hapishanenin ilk olarak ne zaman ve nerede yapıldığı konusunda net bir tarihi bilgi bulunmamakta. Kimi yazarlar ilk hapishanenin 1555’te Londra Bridewel’de, şehirleri, dilenci ve serserilerden kurtarmak için yapıldığını iddia etmişlerdir. Her ne kadar, 1595’te Amsterdam’da erkekler için açılan hapishane, dilencilik ve serserilik ile mücadele amacını taşımışsa da, Amsterdam Hapishanesi bugünkü anlamda ilk cezaevi olarak kabul görmektedir. Bunu 1597’de kadınlar için olan Spinnhaus Hapishanesi takip etmiştir.

Tutuklu ve hükümlünün yeniden kazandırılması hedefleniyordu

Amsterdam Cezaevleri, modern anlamda hürriyeti bağlayıcı ceza düşüncesinin kök saldığı ilk modern cezaevleri olmuştur.

Farklı görüşlere rağmen, hapis cezasının infazını ve infaz ile birlikte hükümlünün sosyalleştirilerek topluma yeniden kazandırılmasını amaçlayan ilk ceza infaz kurumunun Hollanda’da açılan Amsterdam Cezaevi olduğu kabul edilmektedir. Hapis cezasının infaz yerleri olan cezaevleri ve bu cezaevlerine hâkim kılınan yaklaşım, hapis cezasının evrimini ifade etmektedir.

Suçlunun ceza ile ıslahı tartışmaları halen sürüyor

Hollanda’dan tüm dünyaya yayılan Amsterdam Cezaevleri’nin doğduğu dönemin özelliği, cezalandırmada, kefaret çektirmenin yanı sıra suçluyu iyileştirerek topluma kazandırmanın da amaçlanmasıdır. 17. yüzyılda başlayan ve Fransız Devrimi’ne kadar devam eden dönemin ardından aydınlanma ile birlikte gelişen düşünceler etkili olmuştur. Özellikle Amerika’da inşa edilen cezaevi modelleri Avrupa ülkelerini etkisi altına almıştır.

Hapis cezasının infazı, bu kurumu asli bir cezalandırma yöntemi olarak gören ve geliştiren batı toplumlarında öteden beri ciddi kaygılara ve tartışmalara yol açmıştır. Teoride, hapsin suçluyu ıslah edeceği, suçun işlenmesini önleyeceği ve toplumu koruyacağı öngörülse de bu uygulamanın çok defa beklenen sonucu vermediği de bilinmektedir.

Islah mı, suç okulu mu?

İşlevsel açıdan sürgüne benzeyen hapishane, yaşam alanı içinde yaşam alanından yoksun bırakmayı amaçlamaktadır. Suçlunun yeniden yaşam alanının meşru bir bireyi haline getirilmesi görevi de hapishanenin görevi olmuştur. Çünkü artık, bir bireyin otoriteye, pratik olarak da yasaya ya da değerlere karşı tehdit olması, doğrudan yaşam alanı ve topluma tehdit oluşturması anlamındadır.

Hapishane, bu tehditlerin toplumsallaştırıcı aracı haline gelmektedir. Hapishanelerdeki reform hareketlerinin özünde de hapishaneyi, suçlu ruhunun arındırıldığı, suçlu bedeninin yaşam alanının üretken bir öğesi hâline dönüştürüldüğü, eğitim merkezleri hâline getirmek gibi bir arzu yatmaktadır. Ancak bu düşünce ters bir şekilde işleyerek hapishanenin giderek büyüyen bir suçluluğun okulu haline gelmesiyle sonuçlanmıştır.

19. yüzyılda modern hapishane sistemi kuruldu

Hristiyan geleneğinde manastıra kapanan rahiplerin manen yüceleceği, günahlarından arınacağı inancı, hapsin en uygun ve etkili rehabilitasyon ve cezalandırma yöntemi olacağı görüşünü kuvvetlendirmiş ve 17. yüzyıldan itibaren hapis bir ceza olarak kabul edilmiştir. Hapishanenin modern ceza sistemi anlamında bir kurum olarak doğuşu, 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçiş dönemine rastlamaktadır.

19. ve 20. yüzyıllarda da hapis, adeta bütün suç türleri için öngörülen bir ceza halini almıştır. Ancak teorideki iyimser yaklaşımlara rağmen, hapis cezasının hazineye yük getirmesi, iş gücü kaybına yol açması, mahpusun sorumluluk duygusunu öldürmesi ve yeniden topluma kazandırılmasının zorlaşması, mahpusların ıslah olacak yerde hapishanelerin adeta suç okulu haline gelmesi gibi bir dizi olumsuz sonuca yol açtığı da bilinmektedir.

Hapishanelerin işlevi

Bir kişinin cebren bir yerde tutulması; cezalandırılmak maksadıyla hukuki tasarruflarının engellenmesi, davası görülünceye kadar kaçmasına engel olmak için güvenli bir mekânda alıkonulması anlamına gelen hapishaneler suç ve ceza insanlık tarihi ile birlikte var olan bir olgudur. Toplumlarda cezalandırmanın şekli de tarih boyunca sosyal, ekonomik ve kültürel koşullara göre değişime uğramıştır. Hapishaneler, tüm toplumların uyguladığı formel cezalandırma yönteminin başında gelmektedir.

Ceza düşünüldüğünde ilk akla gelen kavram hapistir. Bu bakımdan hapis cezası en temel ve yaygın yaptırım türüdür. Uygulandığında, kişiyi özgürlüğünden yoksun bıraktığı için “Özgürlüğü bağlayıcı ceza” olarak da isimlendirilen hapis cezası, kişinin özgürlüğünün kısıtlanması yoluyla yerine getirilen cezadır.

Hapishane ve suçlunun topluma kazandırılması

Kişinin özgürlüğü yaşama hakkından sonra sahip olduğu en temel değerdir. Hapis cezası ile kişinin sahip olduğu bu özgürlük ortadan kaldırılmaktadır. Bununla kişi çeşitli yoksunluklar içerisinde girmekte, böylece cezada ödetme amacının gerçekleşmesine olanak sağlanmaktadır.

Öte yandan, suç işleme eğiliminde olanlar bakımından ibret oluşturarak caydırma işlevi görmektedir. Ayrıca çeşitli iyileştirme çalışmalarıyla suçlunun yeniden topluma kazandırılmasına elverişlidir. Bütün bu nedenlerle hapis cezasının, cezadan beklenen amacın gerçekleşmesinde en uygun ceza türü olduğu söylenebilir.

Bununla birlikte, hükümlüde bedensel ve ruhsal çöküntüye yol açması, toplumdan dışlanmış olması nedeniyle kendine olan güvenini yitirmesi, aynı suça ilişkin verilen farklı cezalar nedeniyle kendisine haksızlık yapıldığı düşüncesine kapılması gerekçeleriyle hapis cezalarının olumsuz yönleri işaret edilmiştir.

(Sürecek)

Editör: TE Bilişim