Türkiye'de intihara sürüklenenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) en son açıkladığı 2018 raporuna göre, söz konusu yıl içerisinde 3 bin 161 kişi intihara sürüklendi. İntihara sürüklenenlerin yüzde 75,6'sını erkekler, yüzde 24,4'ünü ise kadınlar oluşturdu. TÜİK sonraki yıllara dair rapor açıklamazken, intihara sürüklenenlerin sayısının 2018 sonrası daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Kimi sağlık örgütleri ve kuruluşlar söz konusu durumu genelde ekonomiye bağlasa da muhalif örgütler farklı nedenlere işaret ediyor.

 Psikolog Mesut Aslan, özellikle koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde artış gösteren intihar vakaları ve altında yatan nedenleri değerlendirdi.

  HALK SAĞLIĞI SORUNU

 İntihara sürüklenmelerin geniş bir boyutta ele alınması gerektiğine dikkati çeken Aslan, bireysel bir girişim olarak görülen bu durumun altında ekonomik, siyasal ve kültürel etkenler olduğunu kaydetti.

İntiharın bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade eden Aslan, dünya genelinde ölüm nedenlerinin ilk 10 nedeni arasında intiharın da yer aldığını aktardı. Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte intihara sürüklenmelerin de arttığına işaret eden Aslan, "Son zamanlarda insanların ellerine ‘aş-ekmek’ gibi yazılar yazarak, ekonomik durumlarından şikayet ettiklerini görüyoruz. Maddi olanaksızlıklar kişinin psikolojisine etkiliyor. İşsizlik, ekonomik sorunlar, hastalık ve ilişkinin bireyi intihar girişimine yöneltmede önemli etkenler arasında yer alıyor" dedi.

 Sağlık hizmetine ulaşamama

 İntihar vakalarında temel etken olarak görülen ekonominin insanların günlük yaşamını sürdürmesini zorlaştırmasının yanı sıra aile ve sosyal ilişkilerinin de bozulmasına neden olduğunu kaydeden Aslan, "Umutsuzluğu ve belirsizliği artırıyor. Depresyona zemin hazırlamakta. Ekonomik krizden en çok alt ve orta gelir gruplar etkilenmekte. Ekonomik ve sosyal krizi daha derin yaşayan bireyler, en fazla gereksinim duyduğu ruh sağlık hizmetlerine de erişemiyor. Bu da tetikleyici nedenler arasında" diye konuştu. 

 Gelecek kaygısı ve belirsizlik

 Bireyleri, yaşadıkları toplumdan ayrı düşünmemek gerektiğini vurgulayan Aslan, kaos, yoksulluk ve geleceğe dair belirsizliğin bireylerde belli bir kaygı ve korkuya neden olduğunu söyledi. Uzun süre giderilmeyen kaygı ve korkuların birey üzerinde olumsuz etkileri olduğunu aktaran Aslan, "Bireyler, aniden karar verip intihar etmiyor. İntihara başvurmadan önce bütün yol ve yöntemleri, çıkış yollarını uzun bir süre kendi içerisinde değerlendiriyor. Daha önce birikmiş, çözülmemiş sorunların üstüne yenilerinin eklenmesi ile bireyin bu sorunlar karşısında çözüm noktasında yetersiz kalması da intihar düşüncesini tetikler. Bireyler, ekonomik, sosyal politikasızlıklar, umutsuzluk ve mutsuzluk halinden kurtulmasına dair herhangi bir ışık görmediklerinde yaşam güdüsü ve ölüm güdüsü üstün gelir” diye kaydetti.

Erkeğe biçilen rolün etkisi

 Bilimsel verilere göre intihara sürüklenme oranlarının erkeklerde daha yüksek olduğunu dile getiren Aslan, "Erkeklerin intihar oranı kadınlarınkine göre 3-4 kat daha fazla. Bunun sebeplerinden biri de erkeğe yüklenen toplumsal rollerdir. Bu roller yerine getirilmesi durumunda birey üzerinde bir toplum baskısı oluşur. Örneğin erkek evine ve ailesine bakmakla yükümlü, çocuğun ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak zorundaymış gibi bir algı var. Erkek bunu yerine getirmediği zaman yetersizlik hisseder. Kendine güveni kaybolur. Bu da zamanla bireylerin depresyona girmesine neden oluyor. Toplumun biçtiği rollere göre görevini yerine getiremeyen erkek, artık yaşamanın bir anlamı kalmadığını düşünerek intihar yolunu tercih edebiliyor" şeklinde konuştu. 

 Dayanışmanın önemi 

 Bireylerin, intihar öncesi bunu çevresindekilere bir şekilde hissettirdiğini kaydeden Aslan, intiharların önüne geçilebileceğini vurguladı. Aslan, intiharı düşünen kişilere yakınlığın ve temasın önemine işaret ederek, "Bunun yeterli olmadığını fark ettiyseniz bile ilişkiyi sürdürmeniz gerekli. Çünkü intiharı engelleyecek en büyük yöntem toplumsal iletişim ve dayanışma kurma yöntemidir. Fakat ne yazık ki son zamanlarda toplumda yaşanan belirsizlik hali diğer insanların yakınlarına da yardım etme pratiğini ortadan kaldırıyor. Dayanışma ve yardımlaşma duygusu ortadan kalktı mı kişinin başvurduğu bir alan da kalmıyor” diye belirtti.

Pandeminin etkisi

Koronavirüs tedbirleri kapsamında alınan sokağa çıkma kısıtlamaların da başta yaşlılar ve gençlerde depresyon eğilimlerini artırdığına söyleyen Aslan, son süreçte artan intihar vakalarının "toplumsal bir kriz halinin yaşandığının göstergesi" olduğunu kaydetti. Bu kriz halinden çıkmak için bireysel çözümler yerine toplumsal çözümlere odaklanmanın daha faydalı alacağını ifade eden Aslan, şunları söyledi: “Bireyin sağlığı toplumun sağlığından geçiyor. Toplumun sağlığı da bireyin sağlığından geçiyor. Bireyin intihar etmesi genelde toplumsal sorunlarla ilişkili olduğu için aslında toplumun da içinde olduğu ruh halini yansıtıyor.” (M. A)

Editör: TE Bilişim