Röportaj/Fuat BULUT

Raif Türk, algalı bir denizi andıracak derecede hareketli bir hayat ve bir o kadar da sakin düşünce yapısı ile bilinir. Hayatının temelini oluşturmuş gibi duran dağ ile ova arasına sıkışmış dalgalı araziye kondurulmuş bir köyde doğmuş. Altı yılını yatılı olarak verdiği okulda öğretmenlik öğrenimi gördüğü ve öğretmenlik hayalleri kurduğu halde bu meslekte geçen ömrü dört aydan ibaret kalmış. Sonraları, en az ilk mesleği kadar sevdiği gazeteciliği meslek edinmiş. Bu mesleğini keyifle ve özveriyle yıllarca sürdürmüş, bu sırada tek tercih yaparak girmek istediği İzmir Hukuk’u az puanla kaçırınca ön kayıtla girdiği yüksekokulda işletme öğrenimi görmüş. Meslekten kısa aralıklı kopuşları da saymaz isek 20 yıl boyunca haber peşinde koşmuş, bu alanda yöneticilikler yapmış…

Raif Türk, madenciliğe başlayışını şöyle anlatıyor: “Gazeteciliğe ara verdiğim bir sırada çevre köylerimizden bana bazı maden numuneleri geldi. Numuneler ısrarla gelince ve benden bir şeyler yapmam istenince de sık sık araziye çıkmaya başladım. Arazide tanıdığım ilk maden, zımba tellerini andıran görünüşüyle maalesef asbest oldu. Elimde taşıdığım madenin asbest olduğunu öğrenince de ürperdim, çünkü  asbestin kanserojen olduğunu yazan ilk gazeteci olduğum halde, yıllarca içme suyu borularında ve ısıya dayanıklı materyallerde kullanılan bu madeni ilk kez görüyordum. Tel tel duran yapısına baktıkça saldırıya geçmek üzere olan bir yılana bakar gib ürpermiştim. Ancak gidiş gelişlerim sırasında ilginç bulduğum taşları uzmanlara gösterdikçe değişik madenleri tanıdım.”

Dozerle mermer çıkartıp, katır sırtında taşıtarak Türkiye tarihinde bir ilke de imza atan Raif Türk, 30 yıl önce kurduğu DİMER’le bugün 70 ülkeye mermer ihraç eder hale geldi. Türkiye Mermer Doğaltaş ve Makinaları Üreticileri Birliği Başkanlığı (TÜMMER) da yapan Raif Türk, Dimer Grup’u, mermer sektörünün içinde bulunduğu durumu değerlendirdi. Raif Türk’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

*Maden sektörüne giriş süreciniz nasıl oldu?

O dönem Anadolu Ajansı’nda çalışıyordum. Diyarbakır’da bölge müdürüydüm. İsteğim dışında Bursa’ya tayinim çıktı. Gitmek istemedim ve bir süre sonra ajansla bağım kesildi. Başka bir gazetede gece sekreteri durumum oldu, bunu yapamayacağımı gördüm. Yurt haberler müdürü olarak görev almam istendi, ben de Diyarbakır’a dönerek yapmam gereken işleri bitirip İstanbul’a, gazeteye dönmek için izin istedim. Ancak gazeteye gitmeyerek ticarete atıldım. Bana Kulp’tan yabancısı olmadığım taşlar getirdiler. MTA’ya götürdüm, asbest, kanserojen madde içeriyor dediler. Asbestin kansere yol açtığını yazan ilk gazeteciyim. Dolayısıyla böyle bir işe girişemezdim. İlk kromla, sonra mermerle tanıştım. Doğduğum coğrafya ve çevre köylerden taşlar geliyordu. Araziden getirdiğim renkli bazı taşları MTA’ya götürdüm, çok iyi mermer dediler. Rengi ve albenisi hoşuma gitti. Buna ilgi duydum. Büyük rezervler gördüm. Gittim, geldim, çok uğraştım. Parası olanlara teklifler götürdüm. Ancak kimse yakın durmadı. Yüzüme karşı söylemeseler de bana acıyanlar bile oldu. “Taşla uğraşılır mı? Taş kimi iflah etmiş” gibi sözler sarf ettiler. Ters adamlarla karşılaştım, borçlandım. 1987 Eylül ayında ilk ocağımı Kulp’ta açtım. Biri Antep’ten, diğeri Sinop’tan gelen ortaklarımla çalıştık, ürettik ancak ürettiklerimizi iklim koşulları ve çevre nedeniyle satamadık. Ertesi yıl baktık ki burası bataklık, girmemiz zaman alacak, bu defa da iki km ötede başka bir ocak açtık. Orada da aynı nedenlerle başarısızlığa uğrayınca çok zor durumda kaldık. Bir dairem ve Çankaya’daki 3. Basın Sitesi’ndeki dairemi satarak yoluma devam ettim. Yakınlarıma borçlandım. 1988 Şubat’ında DİMER’i kurdum ve 87’de kurduğum Dorşin Mermer işletmesini kapattım.1989’da hareket yeteneğim kalmadı. Elimde bir kompresör bir de titano diye tabir edilen hidrolik kiriko kaldı. Mermeri bıraktım ve kromla ilgilenmeye başladım. Kromların yerlerini tespit edip katır sırtında iki bin metreden indirdik bir yere, oradan da traktörle ana caddeye indirip bir kamyon yükünü tamamlayarak İskenderun’a götürüp tonunu 100 dolara sattım. Sonra 3 kamyon daha götürüp sattım. O zaman satış yaptığım şirketin müdürü, şu an DİMER Grup’un çok değerli bir çalışanı. Hatta ikinci kez emekli olduğu halde hazır kıta gibi bizden gidecek haberi bekler ve yardım elini uzatır. Elimdeki kompresörü de satarak işçilerin parasını satıp geçici olarak ara verdim. O sıralar DTSO’ya basın müşavirliği yaptım, “GAPTA DİYARBAKIR” adlı bir aylık dergi de yayınlayarak Diyarbakır’ın GAP’taki yerini tartıştırdım…

*Pes mi ettiniz?

Hayır. DTSO’dayken İtalyan bir mermerci ile bağlantıdaydım, gidip gelerek yeniden üretimi başlattı. Koşulların güç oluşu bu projeyi de yarıda bıraktı. Ayrıca çeşitli teklifler geliyor ve ben de değerlendiriyordum. Bu arada bir firma gelip açtığım bir ocağı almak istedi, sattım. Satmasına sattım da paramı alamadım. İkincisini kiraya verdim oradan da paramı tam olarak alamadım. Hemen belirteyim; paramı alamayışımın birinci nedeni bölgesel koşullardı.  Üç – dört yıl daha gazetecilik yaptım. Türkiye tarihinde dozerle mermerciliğe başlayan kimse yoktur. Biz, hurdadan toplama dozerle mermer çıkardık. Çok zor bir dönemdi bizim için. Bir müşterimiz, Allah rahmet etsin (çeşitli röportajlarımda adı var.) Elimizde bulunan az sayıdaki taşları satın alıp, biraz da avansla bizi destekledi. Böylelikle yürümemiz için bir yol açılmış oldu.

 “DİMER bir eğitim yuvasıdır”

*Sonra şirketleşme süreci var. 1988’de kurduğunuz ve “Bir eğitim yuvası, okul” diye tanımladığınız DİMER Grup’un bugün geldiği nokta nedir? İşlevi, neler yaptığı, ne kadar üretiminin olduğu, hangi pazara hitap ettiği ve istihdam ettiği kişi sayısı nedir?

DİMER, Hazro’da oryent pink adlı taşı piyasaya vermekle tanındı. Bu taş piyasada yoktu ve modası da çabuk geçti. Bu taş sayesinde önce İtalya, Çin, taivan, Honkong ve Arap ülkelerinde tanındık. 1998’de fabrikamızın temelini attık, 2000’de de faaliyete geçtik.

Her zaman çok önemsediğimiz ilkelerimiz oldu. Birincisi söz. Eğer söz verdiysek, o söz senetten de kıymetli olmuştur. İkincisi güvenilirlik; Bize güveneni hiçbir zaman yolda bırakmadık. Profesyonelliğimizi gölgelememesi koşuluyla İlişkilerimiz her zaman güvene dayalı oldu. Ben girişimciyim, yatırımcıyım, madenci ve sanayiciyim. Ama itiraf edeyim iyi bir tüccar değilim. Ticaret kısmını çok çok beceremesem de tevazuya gerek yok, girişimcilikte fena sayılmam. İşin ticaret (yani alım satım işleri) yanını yapabilen arkadaşlara bıraktım, şimdi de profesyoneller alıp götürüyor… İlişkilerimizde sürekli tutarlılık oldu. Üçüncü ilkemiz de emeğe saygıydı. Laf olsun diye bu işi yapmadık. Kiralık diplomalarla bu işi yürütmedik. Bu işi yaparken önce ustadan yararlandık ama bilimin, teknoljinin ustayı yönetmesi; ikisinin bir arada, mühendis ve ustanın bir arada çalışması için ortam hazırladık. Ustalar yetişti, şef oldu, hatta müdür oldular. Bu anlamda DİMER bir eğitim yuvasıdır. Bir okuldur. Bizim yetersiz gördüğümüz çok sayıda kişi, bizden ayrıldıktan sonra çalıştıkları yerde yönetici oldular, önemli görevlere geldiler. Diyarbakır’a hizmet ediyorlar. Türkiye’de, kendi sektöründe DİMER’in seviyesinde çok az firma vardır. 1000’i aşkın çalışanımız var. Ticaret mantığına aykırıdır belki, kar etmesek de dayanabildiğimiz kadar direndik, zarar durumunda bile firmalarımızı kapatmadık, kimseyi işinden etmek istemedik.

*“DİMER olarak biz önce yurt dışında, sonra yurt içinde, en son da kendi ilimiz ve bölgemizde tanındık. Fuarlar bu anlamda çok etkili oldu” diyorsunuz. Neden?

Birinci neden emeğe saygıydı. Yürütebileceğime olan inancım her zaman güçlü oldu. İnsanların evlerine ekmek götürmekten alıkonulması bana ters bir durumdu. Bu anlamda az önce de belirttiğim gibi ticari yönüm zayıftır diyebilirim. Ancak bundan zarar görmedim, iyi dengeledik. Bugün DİMER Grup’un başındayım. Çok sayıda tedarikçimiz var ve 70 ülkeye ihracatımız var. Mutluyum.

*DİMER Grup bünyesinde neler var?

DİBAZ, bazalt üzerinedir. DİMER, bildiğiniz gibi mermer üzerine faaliyet yapıyor. Yıllarca bu grubun amiral gemisi oldu. DİMİN, daha çok metaliklerle ilgili bir şirketimizdir. DİMER’i geçiyor. DİYOR, mobilya sektöründeki dalımız, oteller, hastaneler, lüks sitelerin ahşap işlerini yapıyor ve her gün biraz daha çeşitlerini arttırıyor. Diyarbakır’da mobilyacılıkta, Artedecor markasıyla inşaatların güzelleşmesinde bir emeğimiz oldu. Konutlar ve otellerde Kaliteyi yükselttik. Mardin, Urfa, Maraş, Kıbrıs ve Erbil, bazı Arap ülkelerinde ’de beş yıldızlı oteller yapıyoruz. Çok büyük sitelerin konforunu arttırdığımızı görmek bana ayrı bir haz veriyor. Nasıl ki dünyanın gittiğim hemen her ülkesinde mermerimizin uygulandığını görmek bizi mutlu ediyorsa mobilya uygulamalarımız da bizim için ayrı bir mutluluk kaynağı. Ankara’dan doğuya mobilyada bir numarayız.

*Erzurum’da Güneş Enerjisi Santrali kurma girişiminiz ve bir de rüzgar enerjisinde 5 kentte yatırım için ölçüm yaptığınızı biliyoruz. Bu projeler ne aşamada?

Başında oğlum Aziz Erman Türk’ün bulunduğu DİFER ENERJİ’nin yürüttüğü Erzurum’daki Güneş Enerjisi Santrali projemiz bu yıl faaliyete geçti. Altı megavat enerji üretimimiz var. Rüzgar enerjisi içinşimdiye kadar üç yarışmaya girdik ve bunlardan 20 megavat’lık bir tanesini aldık.

*DİMER’in geleceğe dair hedefleri arasında başka neler var?

Şimdilik girmiş olduğumuz bütün işleri en iyi yere getirmek istiyoruz. Yeni alanlarımız olan enerji ve turizme biraz daha ağırlık vermeyi düşünüyoruz…

 “Bizim insanımız, yatırım yapmıyor, risk almıyor”

*Diyarbakır’ı ekonomik açıdan nasıl görüyorsunuz? Sanayileşme istenilen düzeyde mi? Ticari yaşam ne durumda?

Bizde ortaklık kültürü bir türlü oturmadı. Bu nedenle de sanayileşme yavaş gidiyor. Bir grubun bir araya gelmesiyle Kentte 35 yıl kadar önce bir tuğla fabrikası kurulmak istendi. Ardından bir yağ fabrikası kurulmak istendi. Sonradan gördük ki küçücük bir şey olduğu halde Diyarbakır eşrafı bir araya geldi ama o yatırımı gerçekleştiremedi… Diyarbakır’da inanılmaz bir kaçış geleneği, inanılmaz bir kaçış sevdası vardı. 2000’li yıllardan sonra bu anlayış değişti. Bizim gibi bazı ‘donkişot’ların gayretiyle kurulan birkaç sanayi yatırımıyla burada da kalınabilirmiş gibi bir kanaat gelişti. Ve şimdi iyi kötü 4. OSB’miz kuruluyor ki bu güzel bir şeydir.

Bizim insanımız, yatırım yapmıyor, risk almıyor. Risk alınmadı mı da hiçbir gelişme olmaz. Örneğin benim risksiz hiçbir işim yok. Böyle olunca da tamamen kumar gibi baksak bir kazanırız, beş kaybederiz. Biraz daha tekniğine uygun, bilimsel bir yaklaşımla veya geleneksel bazı değerleri de katarak yaşanabileceğini, gelişebileceğini gördük. 20 yıl öncesine kadar ya bir beyaz eşyacı, bir halıcı veya bir mütteahit vergi rekortmeni olurdu. Sonradan gördük ki ençok vergi rekortmenleri sanayicilerden çıktı. Bu bir aşama oldu ve artık öyle gidiyor. Bunu artık kimse geri çekemez ve böyle gider. Daha büyük yatırımlar bekliyorum. Ama insanlarımızın da daha çok rahata alıştığını görüyorum. Yan gelip yatarak geçinme sevdasında olduğunu görüyorum. Bu böyle olmaz. Diyarbakır denince aklıma bir avuç toprak gelmiyor. Evet doğduğum topraklardır. Gitsem herhangi bir yerde de kazanırım. Ama bu memlekette doğduk, yakınlarımız, daha çok tanıdıklarımız, çevremiz bu kentte. Yoksulluk bu kentte. Bir şey yapabiliyorsak yaparak onlara hizmet edelim, faydamız olsun istiyorum. Diyarbakır, yoksulu çok olan bir yerdir. Mümkün olduğu kadar biz hizmet edelim diyoruz.

 “Kaliteye dayalı rekabet bizi yüceltir”

*TÜMMER’in açılımı nedir?

Türkiye Mermer Doğal taş ve Makinaları Birliği’dir. Ege ve İstanbul Maden İhracatçıları Birlikleri ile sektördeki 19 dernekten oluşan bir üst birlik. Ayrıca maddi katkıda bulunabilecek belli koşulları taşıyan büyük firmalarımız da üyedir.

*Dünya rezervleri açısından en büyük doğal taş potansiyeline sahip 5 ülkeden biri olan Türkiye’deki sektörün içinde bulunduğu durum nedir? 2016 yılı üretim ve satışları gerek blok, gerek işlenmiş ürünlerde 2015’e göre yüzde 5.2 oranında bir düşüş yaşamıştı. 2017 yılı sektör açısından nasıl bir ivme gösterdi? Beklentiler karşılandı mı?

Sondan başlayayım. 2017 daha iyi. 2018 için de bakanlığa benim de TÜMMER Başkanı olarak bir taahhüdüm var. Biz mermer ihracatımızı 2.5 milyar dolara çıkaracağız. 2012 genelgesiyle önümüz tıkanmıştı. Son uygulamalarla, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın önümüzü açmak için çaba harcadığını görüyoruz. Biz de bu gayrete karşılık üretim ve ihracatımızı arttıracağımızı söyledik. Sayın bakanımız, 2023 için hedefin 15 milyar dolara çıkabileceğini söylüyor. Bu potansiyelimiz var. Ülke olarak dünyada mermer sektöründe en iyiler arasında 3’ncü sıradayız. İkinciliğe, birinciliğe yürümememiz için bir engel yok. Kaliteye dayalı rekabet bizi yüceltir. Köylü kökenli olan sektörümüzün satış politikasını umarım medeni ülkelerdekine benzer bir zeminde geliştirir. Yoksa daha çok ‘dayak yeriz’.

 “Dar bir kentçilik yapmadım”

*Siyasete girmeyi hiç düşündünüz mü?

Gazeteci iken memleketime yeterince faydalı olduğumu düşündüm. O nedenle siyasete girmeyi hiç düşünmedim. Çünkü o zaman yetkililerle, ilgilerle yaptığımız görüşmeler sonucu hizmetler oldu. İşadamı kimliğimle ruhsal yapıma göre siyasete girmeden hangi işi iyi yapıyorsam onu yapayım dedim. STK’ya girerken de iyi bir STK’cı oldum. Tamamen temsil ettiğim iş dünyasının çıkarlarını gözetmeye çalıştım. Bugün TÜMMER Başkanı’yım. Hepsine hizmet etmekten aynı heyecanı duyuyorum. Dar bir kentçilik yapmadım. Aslında hizmet etmekten, elimden geleni yapmadığım için kendimi suçlamayacığım  bir durum yaşamak istiyorum. Ben bugün bunları yapayım diyorum.

TÜMMER Başkanlığı için 2013 nisanında istediğim gibi bir aday aday çıkmayınca genel kurula bir hafta kala aday oldum ve öyle seçildim… İnanıyorum ki siyasette de bir şeyler yapabilirdim, ama bu kadar rahat olamazdım. Çünkü kendi başımayım. Bir Yönetim Kurulum var. Sektörümüze hizmet ediyoruz. Siyaseti bu nedenle hiç düşünmedim. Bundan sonra da düşünmem. TÜMMER’de 1.5 yılım kaldı. Hayırlısıyla bu süreyi de gönlümce hizmet ederek doldurup Sonrasında zamanımı kendime ayıracağım. Belki de hep ertelediğim şeyi yapacağım: Yazacağım.

Bu röportaj 2017 yılında Abori Dergisi’nde yayınlanmıştır...

Editör: TE Bilişim