Unutulmuş, sanki hiç yaşamamış gibiydim ben. Garip, bir o kadar da gizemliydi o. Umudumu kaybetmenin verdiği acıyla, kendimi kaybetmiştim. Olur, olmaz işlerle kendimi oyalamaya çalışıyordum ama nafile. Hüzün bulutları yine üstümde geziniyordu. İnsan hiç iki hayat arasında kalır mı? Merakını gidermemi istiyorsan, ben söyleyeyim. Ben kaldım. Senden öncesi ve senden sonrası. Senden öncesinde dünya etrafımda dönüyordu. Senden sonrasında ise ben dünyanın etrafında dönüyorum. Çünkü çok yoruldum.

Umudumu, yani seni kaybettim. Aklımda kalan ise kötülüklerin. Baktığım her yerde seni görüyorum. Beni hayatta tutan yegane varlıktın. Neyin ne olduğunu anlamama fırsat vermeden çöldeki bir serap gibi kaybolup gittin. Hüzün bulutlarıyla karışık bir hayat kaldı senden geriye. Senin gidişine anlam veremedim ve bunu bir türlü kabullenemiyorum. Hüsranımla baş başayım şimdilerde.

Yüreğimde saklı kalan bir gizemden öteydin sen benim için. Düşlerimde saklı kalan bir hikayesin şimdilerde. Bu acı, bu ızdırap ne zaman biter bilemiyorum. Evin her yerinde seninle geçirdiğimiz güzel günlerin tortusu var. Nereye baksam hayalin gözlerimin önünde bir film şeridi gibi…

O gözlerine bakınca kendimi farklı dünyaların içinde buluyordum. Aşk acısı kalbimi kor gibi yakacak mı? Gözyaşım durmadan hep böyle akacak mı? Bilemiyorum.

Aşk ateşi yakar kül eder insanı sonra alır aklını başından deli divane eder adamı… Tatmayan bilemez bunu. Kimi mutlu olur kimi de acılar içinde sürdürür yaşamını… Zaten hayat mutlulukla mutsuzluk arasında geçen gelgitlerden ibaret değil midir?

Dünyada kimileri mutluyken kimileri de mutsuz olur. Kimileri de kimilerinin mutsuzluğuyla mutlu olur. Senden geriye bana sadece mutsuzluk kaldı. Gel çıkar beni bu karanlık dehlizlerden. Sen kaburgamdan yaratılmış altın parçamdın. Çaresizliğimin feryadı kulakları çınlatırken sen sadece bakmakla yetiniyorsun. Üstümde hüzünlü bulutlar gezinmekteydi. Gizli bir matem gibiydin sen yüreğimde saklı kalan. Yıllanmış bir şarap gibiydin. Tadı damağımdan ve yüreğimden hiç eksilmeyen… Bir de kara gözlerin vardı. Dünyalara bedel olan, bir bakışıyla insanın yüreğine işleyen ve bir ok gibi yürekte saplı kalan o deniz gözler.

Umutlarını yitirmiş idam sehpasındaki mahkum gibiyim. Son dileğim o kötü bakan kem gözlerden korunup ölüm şerbetini içerek son nefesimi vermek benim en büyük ümidim. Zaman o kadar hızlı akıyor ki ne olup ne bittiğini anlamamıza fırsat vermiyor. Dünya etrafında durmadan dönüyor. Biz de bu modaya uyup etrafımızda dönmeye devam ediyoruz. Durmadan başladığımız yere geri dönüyoruz…

Ölüm yanı başımda… Bana bir nefes kadar yakın. Nerede olursam olayım beni er geç yakalayacaktır. Ölümden korkmuyorum ama seninle birlikte yarım kalan bir hikayemiz var. Bu hikayeyi tamamlayamadan göçüp gitmek beni çok ürkütüyor. Ne olurdu inadından vazgeçseydin. Geri dönüp beni bir ömür mutlu etseydin. Yüreğimde kopan fırtınaları dindirip ‘seviyorum seni’ deseydin. O zaman gelir mi? Yüreğimdeki fırtınalar diner mi? Matemim yerini mutluluğa bırakır mı? Bütün bu soruların cevabı sende! Senin o kara gözlerinde… Hadi gel dindir artık yüreğimde kopan fırtınaları… Gel ki boynu bükük çiçekler sana baksın. Hazan mevsimini yaşayan bu şehir ilkbahara adım atsın. Dünya dönsün. Güneş yine doğudan doğsun. Dinsin artık bu feryat figan... Dünyanın en tatlı varlık yüreğinde var olan sevgidir...