Fuat Bulut/Özel Haber

Güneydoğu Ekspres Diyarbakır - Mezopotamya’nın bereketli topraklarına sahip olan Diyarbakır, endemik bitki türleri açısından da önemli bir potansiyeli bünyesinde barındırıyor.

Bu konuda önemli araştırmaları bulunan Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü eski Başkanı Prof. Dr. Selçuk Ertekin, Türkiye’nin bitki çeşitliliğini, Güneydoğu’daki endemik bitki türlerini ve bu konudaki deneyimlerini gazetemiz Güneydoğu Ekspres’e anlattı. Prof. Dr. Ertekin’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

*Hocam, öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Selçuk Ertekin kimdir?

1962 yılında Diyarbakır’da doğdum.1983’te Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden mezun oldum ve 1984’te aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak işe başladım. 1999’da doçent, 2005’te de profesör unvanıyla göreve devam ettim. 2005-2007 yılları arasında Siirt Eğitim Fakültesi Dekanlığı yaptım. 7 yıl boyunca Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Başkanlığı görevini yürüttüm. Güneydoğu’daki bitki sistematiği ve evrimi üzerine yüksek lisans ve doktora çalışmalarını yaptım.

“Türkiye’de haftada iki yeni bitki türü keşfediliyor”

*Türkiye’deki bitki çeşitliliği ile diğer ülkeleri kıyasladığımızda neler söylemek istersiniz?

Türkiye, ılıman iklim kuşağında yer almasına rağmen bitki çeşitliliği açısından oldukça çok zengin bir ülke. Ülkemiz 12 bin bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Bilimin ve teknolojinin merkezi, tüm imkanları elinde barındıran Avrupa kıtasında ise 12 bin 500 civarında. Tropiklerde ise bu rakam 100 bine kadar çıkabiliyor.

Türkiye’de bitki çeşitliliğinin fazla olmasının ana sebebi üç kıta arasında bulunması (Afrika, Avrupa ve Asya), ve iklimsel çeşitliliği. Üç farklı iklim kuşağımız var. Karadeniz, Akdeniz, karasal iklimini yaşıyor coğrafyamız.

Geçmişte araştırmacılar, bölgenin bitki varlığı ile pek ilgilenememişler. İlk çalışmalar 1800’lü yılların ortalarında başlıyor; 5 cilt halinde Doğu Florası yayınlanıyor. Türkiye’de botanik çalışmalarının öncüsü bir çalışma. Daha sonra 1965 yılında bir çalışma yapılıyor ve Türkiye Florası çıkarılıyor. 8-9 bin bitki türü tespit ediliyor. 2000’li yıllardan sonra rakam 12 bin türe çıkıyor. Türkiye’de ortalama haftada iki yeni bitki türü tespit ediliyor bilim dünyası için.

 “Güneydoğu, birçok kültür bitkisinin gen merkezidir”

*Peki, Güneydoğu’daki bitki çeşitliliğini ele alırsak neler söylemek istersiniz? Burayı diğer bölgelerden ayıran bir özellik var mı?

Güneydoğu, İran-Turan karasal iklimi içerinde yer alır, ama özel bir yere sahiptir. Kuzeyini çeviren Güneydoğu Toroslar ve Doğudaki dağlık geçiş bölgesinden dolayı Türkiye’nin diğer bölgelerinden ayrıdır.

Aşağıya Suriye çölüne kadar uzanır ve Mezopotamya floristik alanı içerisindedir. Bu bölgenin özelliği; birçok kültür bitkisinin gen merkezi olmasıdır. Yani ilk burada çeşitlendiğidir. Bunlar yabanı buğday türleri, yabani arpa türleri, yabani mercimek, nohut, bezelye, fıstık, menengicin anavatanları bu bölge. Verimli Hilal de bu bölgede yer alıyor.

Bölgemiz geniş bir coğrafyaya sahip. Endemik bitkileri araştırma açısından iklim yapısından kaynaklı dezavantajlar var. Bitkileri tanımak için bazı organlarını; yaprağını, çiçeğini, meyvesini görmek lazım. Bunları görmeden bir bitkiyi net olarak tanımak mümkün değil. Bitkilerin yeşillenme, vejatatif dediğimiz dönem bölgemizde çok kısa. Diyarbakır’da mesela bu dönem Nisan’da başlar, Mayıs sonunda biter. Doğu Anadolu’da daha uzun sürer. Türkiye’nin bitki örtüsü de buna göre değişiyor. Akdeniz’de maki, Karadeniz’de kayın ve çam ormanları, Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu’ya baktığınızda step karakteri taşıyor, ama orada kurak süre daha kısa bizde daha uzun.

*Diyarbakır üzerine yapılmış bilimsel çalışmalar ve keşfedilen türler var mı?

Doktora tezinde bir grup bitkinin evrimi üzerine çalışmıştım. Daha sonra da bölge bitkileri üzerine çalışmaların azlığı nedeniyle tanıma, teşhis etme ve floralarını ortaya çıkarma üzerine çalıştım. Örneğin Karacadağ’ın bitki çeşitliliği, bu bölgede kaç çeşit bitki var, hangileri ekonomik, hangileri endemik gibi konuları araştırdık. BM destekli bir projeydi. Karacadağ’da bir yılda 600’e yakın bitki tespit edildi. Bunların bir kısmı ekonomik bitkilerdi, yani gen kaynağı potansiyeline sahip bitkilerdi. Yabani nohut, mercimek, buğday gibi.

Bölgemizde de son yıllarda çalışmalar hız kazandı. Türkiye Çevre Vakfı Valilik destekli bir proje yürüttü. Sürdürülebilir Kırsal Kentsel Vakfı bir çalışma yürüttü. Doğal Koruma Milli Parklar da bazı endemik türlerin tür koruma eylem planlarını hazırladı. 2013’te Çermik’te Kaba Mayasıl Bitkisi, 2018’te de Ergani’de yetişen Dicle Koruğu Endemik Bitkisi için koruma kararı alındı. Bunların koparılması, toplanması herkes için yasak.

“Karacadağ, Çermik ve Ergani’deki endemik bitki türü dünyada tektir”

*Diyarbakır’a özgü ne tür bitkiler var ve nasıl bir özelliğe sahipler?

Karacadağ’da üç bitki türü var ve dünyada Karacadağ dışında hiçbir yerde yetişmiyor. Bunlar, Hesperis Hedgei (Dost akşam yıldızı), Latliyrus trachycarpus (gelin baklası), Paracaryum kurdistanicum (Karaca Çarşığı).

Kaba Mayasıl, elsi yapraklı, tüylü, etli bir bitki. Odunsu kökleri var ve kayalıklarda yetişiyor. Uzun ve beyaz, boru gibi çiçek açıyor. 10-15 cm civarı uzunluğu var. Dünyada sadece Çermik’te bir bölgede, 4-5 km’lik bir alanda yetişiyor. 3 popülasyona sahip bir bitki.

Ergani’deki Dicle Koruğu ise, Hilar Mağaraları civarındaki kayalıklarda bulunuyor. Çermik ve Çüngüş’e kadar yayılıyor. Bunun da 3-5 popülasyonu var. Tabanda rozet yaprak oluşuyor. Yaprakların şekli göze benziyor. Yaprağın kenarında sert tüyler var, bir gözün kirpiği gibi.

Şu an Diyarbakır ve civar kentlerde üç-beş endemik yeni tür üzerinde çalışıyoruz. Diyarbakır’ın hiç umulmadık yerlerinde çok ilgin bitkiler bulundu. Ada çayına yakın bir yeni tür Siirt civarında toplandı, Silvan’da yeni bir korunga türü bulundu. Hasuni Mağaraları civarında büyük bir popülasyonunu bulduk. Yine Mardin’de bir popülasyon bulduk.

Güneydoğu’da endemik bitkiler ile ilgili veriler çok sınırlıydı. 40-50 bitki türünün endemik olduğu söyleniyordu. Bu sayı şu an 500-600’e ulaşmış durumda. Türkiye de yetişen bitkilerin (yaklaşık12.000) yüzde 30-35 endemik

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 500-600 endemik bitki türü var. 100 endemik bitki türü dünya üzerinde sadece bu bölgede yetişiyor. Bu türlerin 20-30 tanesi sadece Diyarbakır biliniyor.

“Tel örgülerle doğayı koruyamayız, çalıştaylar yapılmalı”

* Bu türleri tehdit eden unsurlar nelerdir? Alınan koruma kararları başlı başına yeterli mi?

Bunlar için en önemli tehdit unsuru madencilik, özellikle mermer vb. faaliyetler. Ana kayayı yok ederseniz bitkinin yaşam alanını da yok edersiniz. Çermik, Çüngüş ve Ergani bölgesinde bu tür faaliyetler var. Ve bunlar popülasyon için ciddi tehdit.  İkinci tehlike yol genişletme çalışmaları. Bu türler ana yollara çok yakın. Buna dikkat edilmesi gerekiyor.

Birçok tehdit unsurunu insanlar oluşturuyor. Bozkırların tarımsal alanlara dönüştürülmesi, tarımda kimyevi maddelerin kullanımı, hayvancılık faaliyetleri, orman alanlarının yok edilmesi, doğadan sökme faaliyetleri endemik türlerin yok olması için ciddi tehdit. Örneğin, sökme faaliyetlerinde kenger, yumru orkide dediğimiz dağ salebi gibi birçok tür yok olmak üzere. Ayrıca kentleşme ve barajlar ciddi tehditler.

Eğitim şart. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın üniversitelerle işbirliği yaparak doğanın korunması yönünde nasıl politika izlenmesi gerektiğine dair çalıştaylar yapmalı ve bunu halka aktarmalı. Yoksa biz tel örgülerle çevreyi koruyamayız. Yerine göre o da yapılabilir, yerine göre bu insanları bu işin içine katarsınız. Yeni ekonomik süreçte veya sosyo ekonomik yapılanmada bunlara da yer verirsiniz. Peki, bunlar neden bizim için önemli. Mesele bir bitki türünün yok olması değil doğa yok oluyor. Bitkilerin de yaşam hakkı var ve biz buna saygı duymak zorundayız.

Bilimsel çalışma yürüten üniversiteler ve diğer kurumlar ortak çalıştaylar düzenleyip, nasıl korumalıyız sorusuna cevap aramalıdır. Devletin, STK’lar, üniversiteler ve insanlarla birlikte çalışması lazım.

Biz bugünkü konuma doğa sayesinde geldik. Bitkiyi ürettik, hayvanlarımıza verdik, onlardan ürün elde ettik. Bitkinin kendisinden her şeyi elde ettik. Doğa olmasa bugünkü üretimi nerde yapacağız. Güneşten gelen enerjiyi bitkiler topluyor ve biz bu enerjiyi her şeyde kullanıyoruz. Bir seminerde de söylemiştim. Bir markete gidin ve raflara bakın. Şeker, tahin, çaylar, kahve, ekmek, makarna, mercimek, nohut, salça, zeytinyağları gibi yüzde 95’i bitkisel kökenli. Bugünkü zenginliğimizin sebebi doğadır. Bu nedenle doğayı korumalıyız.

“Bilimsel araştırmalara gerekli destek verilmeli”

*Son olarak bitki türlerinin tespiti konusunda yeterince araştırma yapılıyor mu?

Türkiye’de üniversitelerdeki botanikçiler tarafından araştırmalar yapılıyor. Araştırma olanakları geçmişe göre daha rahat. Ancak bölgede ciddi yetenekli elemanın sıkıntısı var. Her ilde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Doğa Koruma Milli Parklar birimleri var. Çok ciddi çalışmalar yapılıyor olmasına rağmen yeterince gelişmedi. Burada iki biyolog kadrosu açılsa bu konudaki çalışmalara ciddi katkısı olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü bizim öğrenciler işsiz kalıyor. Fen fakültelerini artık tercih edilmiyor. Fen fakültesinin çeşitli bölümleri öğrenci almamaktan kapanıyor. Boş bir kurum haline geliyor. Bilimsel araştırmalarına, doğa çalışanlarına destek verilmiyor.

Editör: TE Bilişim