Ahmet SÜMBÜL

DİYARBAKIR - Tarihte büyük imparatorluklar kuran Süryaniler, Mezopotamya'nın en eski halklarından biri sayılır. Kudüs dışında Hıristiyanlığı ilk kabul eden halktır. Bundan yüz yıl öncesine kadar yoğun olarak Diyarbakır'ın Sur ilçesinin güneydoğusunda birçok mahallede yaşayan Süryaniler, Ermeniler’den  sonra en yoğun nüfusa sahip ikinci Hıristiyan topluluktu.

Birinci dünya savaşı sonrasında başlayan Diyarbakır'daki göçleri, 1960'lardan sonra  daha da arttı. Göç edenlerin bir kısmı İstanbul’a giderken, yurt dışına göç edenler ise Amerika ile orta ve kuzey Avrupa ülkelerini tercih etti. Bir zamanlar Diyarbakır'ın merkez ve ilçelerinde yaşayan, sanatkarlıkları ve ustalıklarıyla bilinen Süryanilerin sayısı on binlerle ifade edilirken, şu anda sadece birkaç aile kalmış durumda.

Diyarbakır, kültürleri, dinleri ve dilleri birbirinden farklı onlarca medeniyete ev sahipliği yaptı tarih boyunca. Ev sahipliği yaptığı halklardan biri de renkli bir kültüre sahip olan Süryaniler idi. Süryani isminin kökeninin Arami-Asuri konusundaki farklı görüşler hep dile  getirilmiştir.  Süryaniler kendilerini Suryoyo olarak tanımlar. 

Süryanilerin ataları

Süryani Ortodoks Kilisesi’nin kabul ettiği bir görüş ise Süryani olarak adlandırılan halkın Sami ırkından olduğu ve Ortadoğu’da Subariler, Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular, Kenaniler, Aramiler, Keldaniler, Fenikeliler, Tedmurlular, Abgarlılar gibi devletleri kuranların Süryanilerin ataları olduğu kabul edilmektedir.

Süryani kelimesinin etimolojisi konusunda da farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bunlardan ilkine göre Süryani adının Lübnan’ın güneyinde bulunan “Sur” kentinden geldiği öne sürülmektedir. İkincisine göre bölgede Hıristiyanlığı kabul eden Asurlular, Ermeniler ve Nebatlılar putperestlerden ayırt edilebilmeleri ve Suriye’de yaşadıkları için kendilerini “Süryani” olarak adlandırmıştır. Bir başka yaklaşıma göre ise; Süryani kelimesi, Pers krallarından Sirus (Keyhüsrev) adından gelmektedir. Keyhüsrev, Babil’i aldıktan sonra ve burada yaşayan İbranilerin Filistin’e dönmelerine izin vermişti. İbraniler bu nedenle bir kurtarıcı olarak gördükleri Cyrus’u İsa’ya benzettiler ve İsa’ya inanan halka, Cyrus’a inananlar anlamında Surin (Süryani) denildi.

Herodot’a göre Süryaniler

Öte yandan antik dönemin ünlü tarihçisi Herodotos, Pers ordusuyla savaşa katılan uluslar arasında Asurluları da sayar. Herodotos, bu ulusa Yunanlıların Suriyeli, Barbarların Asurlu dediklerini kimi zaman da Khaldealı olarak anıldıklarını anlatır Yunanca’da “ş” harfi bulunmadığı için Yunanlılar Aşurileri Asuri olarak adlandırıyordu. Zamanla bu kelimenin önce Asiryan’a, daha sonrasında da Süryani’ye dönüştüğü sanılmaktadır. 

Süryanilerde köken tartışması

Süryani adının kökeni konusunda araştırmacıların ortak bir görüşe varamamalarına karşın, Süryanilerin soyunun kökeni hem bilim çevrelerince, hem  de Süryanilerce tartışılan bir konudur. Süryanilerden bir kesim, Arami halkının devamı olduklarına inanmaktadır, başka bir kesim ise, onların  Asuri olduklarını düşünmektedir. Bunların yanı sıra, Süryanilerin ne Arami ne Asuri ancak Süryani kilisesinin oluştuğu zamanda Mezopotamya'da  yaşayan bütün halklardan oluşan bir topluluk olduğu ileri sürülmektedir.

Ayrıca, etniklik değil, dini kimliklerini vurgulamak isteyen bir grup, kendilerini sadece Süryani Ortodoks olarak tanımlamaktadır. Süryani Ortodoks Kilisesi,  etnik yerine dini kimliği vurgulamasına karşın, resmi  yayınlarına göre Arami yanını desteklemektedir. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde, inançsal bir ayrışımın ifadesi olarak kullanılan Süryani kavramı, günümüzde etno-dinsel bir anlam taşımaktadır.

Mezopotamya’nın en eski halklarından

Süryanilerin kökeni konusunda değişik görüşler öne sürülse de tek değişmeyen şey bu halkın Mezopotamya'nın en eski halklarından olduğudur.  Asur ve Arami kelimeleri, günümüzdeki Süryanilerin Hıristiyanlık öncesini ifade ederken, Süryani kelimesi ise, Hıristiyanlık sonrasına karşılık gelmektedir. Süryaniler, tarihi Mezopotamya’nın Asur, Babil, Keldani ve Aramilerin yeni bir sentezi olarak kabul edilmelidir. Asur, Arami kavramları, Hıristiyanlık öncesi Süryanileri kavramlaştırırken, Hıristiyanlık  sonrası bu inancı benimseyen Mezopotamya kavimlerini ifade eden kelime ise Süryani’dir.

Ulus olmanın önündeki engeller

İlk dönemlerde bir halkı tanımlayan “Süryani” kelimesi daha sonraki yıllarda dini bir kimliğe dönüşmüştür. Bunun nedeni ise, Süryanilerin daha çok egemen kültürün dilini kullanmasıdır. Örneğin Süryaniler Helen kültürünün egemen olduğu dönemlerde bilim dili olarak Yunanca’yı, İslam kültürünün egemen olduğu dönemlerde ise Arapçayı kullanmışlardır. Bu da onların ulus olma bilincinin gelişmesini engellemiş ve yalnızca dini bir kimlik olarak varlıklarını sürdürmelerine neden olmuştur. 

Aramice’nin bir lehçesi

Süryani halkının konuştuğu Süryanice, Sami dilleri ailesinden olan Aramice’nin bir lehçesidir. Aramice, 7.yüzyıl başında Arapça’nın Ortadoğu’ya egemen oluşuna kadar, farklı diller konuşan ulusların birbiriyle anlaşmak için kullandıkları uluslararası ticari dili durumundaydı. Zaman içinde Doğu ve Batı Aramice olmak üzere iki kola ayrılan Aramice’nin doğu lehçeleri Süryanice olarak adlandırılmıştır. 7. Yüzyıldan itibaren Süryanicenin Arapça’nın yayılma alanına girmesiyle pek çok yazar artık Arapça yazmaya başlamıştır.

İlk inananlar Süryaniler

Süryani Kilisesi, hem kendilerinin ilk Hıristiyanlar olduklarının kanıtı olarak, hem de diğer Ortodoks kiliselerden farklılıklarını belirtmek için kendilerini “Süryani Kadim” olarak adlandırmaktadırlar.

Süryani Kilisesine göre; Kudüs’ten sonra İsa’ya ilk kez Antakyalı Süryaniler inanmıştır. Roma’nın en önemli üç kentinden biri olan Antakya’nın havariler tarafından ziyaret edildiği ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında Hıristiyanların önemli bir merkezi durumuna geldiği bilinmektedir . Antakya’da Hıristiyanlığın yayılmasından sonra havari Thomas ile Aday ve yardımcıları Mara Urfa’ya gitmişler; daha sonra da Aday, öğrencileri Agay ve Mara’yı yanına alarak Mezopotamya’nın diğer bölgelerine gitmiştir. Aday, Agay ve Mara ile birlikte Diyarbakır, Nusaybin, Dicle’nin doğusu, İdil, Erbil, Begermay, Keker, Ahvaz ve civarlarında dolaşıp buralarda misyonerlik çalışması yapmışlardır.

Kiliselerin ayrılması

Süryani Kilisesi MS 451 yılında toplanan Kalkedon (Kadıköy) konsilinden sonra Bizans'ın ağır baskılarına maruz kalmıştır. Dağılma noktasına gelen Süryani Kilisesini Yakup Burdono isimli genç bir Süryani rahip yeniden örgütlemiştir. Kendini Antakya Kilisesinin devamı olarak gören Süryani Ortodoks Kilisesinin kabul ettiği yaklaşıma göre bu kilisenin içinden birçok yeni kilise doğmuştur. Bu kiliselerin ilki Nasturi Kilisesidir,  daha sonra Kalkedon Konsilinin kararlarını benimseyen başka bir grup Süryani Kilisesinden ayrılmış ve Melkit Kilisesini kurmuştur. Sonraki yıllarda kurulan Maruni Kilisesi, Keldani Kilisesi, Süryani Katolik Kilisesi ve Süryani Protestan Kiliseleri de yine Süryani Ortodoks Kilisesi içinden ayrılan kiliseler olarak kabul edilmektedir.

Patriklik Şam’a taşındı

Milattan Sonra 37 yılında Mor Petrus (Şemun) tarafından kurulduğu kabul edilen Süryani Kilisesi’nin patriklik merkezi 518 yılına dek Antakya'da kalmış, daha sonra başka yerlere taşınmıştır. Patriklik merkezi daha sonra 969 yılında Patrik 7. Yuhanna döneminde Malatya yakınlarındaki Mor Barsavmo Manastırına, 1293 yılında Patrik İğnatiyos Bin Vahip döneminde Mardin yakınlarındaki Deyrulzafaran Manastırına taşınmıştır. 1932 yılında Humus Metropoliti Efrem Barsavm Patrik olunca bu kez patriklik merkezi Suriye'nin Humus kentine, 1959 yılında da Şam'a  taşınmıştır.

Dört metropolitlik bölgesi bulunmakta

Süryani Ortodoks Kilisesi’nin Türkiye sınırları içinde Tur Abdin (Midyat), Mardin ve Diyarbakır, Adıyaman ve İstanbul olmak üzere dört metropolitlik bölgesi bulunmaktadır. Tur Abdin Metropolitliği’nin merkezi Midyat’tır. Midyat, İdil ve Nusaybin’in köylerinde yaşayan Süryaniler dini açıdan Tur Abdin Metropolitliği’ne; Mardin ve Diyarbakır’da yaşayan Süryaniler Mardin ve Diyarbakır Metropolitliği’ne; Adıyaman, Malatya ve Elazığ'da yaşayan Süryaniler Adıyaman Metropolitliği’ne; Ankara ve İstanbul'da yaşayan Süryaniler ise İstanbul Metropolitliğine bağlıdır.

Tur Abdin ve Süryaniler

Türkiye'de Süryanilerin yoğun olarak yaşadıkları ve Tur Abdin diye anılan Mardin, Diyarbakır ve ilçelerini içine alan bölgede genellikle üç dil konuşulur. Bunlar; Kürtçe, Arapça ve Süryanice’dir. Bu dillerin, karşılıklı olarak birbirlerini etkilemeleri kaçınılmazdır.  Süryaniler, kendi anadilleri yanında, diğer iki dili kullanmakla birlikte kentsel yerleşimlerde Türkçe’yi oldukça yaygın bir şekilde kullanırlar.

Kilise ayinlerinde, dua ve ilahiler dışında, kısa da olsa Türkçe vaazlar yapılmaktadır. Arapça, Türkçe, Kürtçe ve Süryanicenin yanında  İngilizce, Almanca gibi dilleri konuşabilen Süryani sayısı da oldukça yüksektir. (Sürecek)

Editör: TE Bilişim