Hayat; seni sil baştan yaşayacağım... Hangi renklerle boyayayım? Hangi kutsal değerleri nakşedeyim? Ve ne kadarını başaracağımı düşünüyorum. Yoksa bu yeni bir başlangıç mı? Hiç başlamayan bir başlangıç mı? Hiç silinemeyecek bir geçmiş... Kendimizi kandırmaktan öteye gidemediğimiz gerçek bir yanımız. Samimi bir gerçekle kendimizi aldatışımız. Ne kadar komik, Hayat ve yaşam söz konusu olunca birbirimizin benzerliğini görürüz. Hiç bir şey öyle söylendiği  gibi kolay kolay sil baştan olmuyor(muş). Zaman ve zaman zaman... Ne kadar kendine söz versen bile, bazen dönülmez pişmanlıkların nafile zamanına denk geliyorsun. Kaç bininci randevuna ya geç kalıyorsun ya da bir türlü gelmiyor. Kendini, robotvari programlansan da, hiç bir şey senin kendine, ben hayati su şekilde veyahut su şekilde yaşayacağım gibi bir yön vermiyor. Yaşam, kimi zaman kendi yönünü kendin belirliyor sen sadece izcisin... Takipçisin. Ben birçok şeye sil baştan başladım... Başlamıştım... Başlayacaktım... Ne başladığım yerdeyim nede bittiğim yerdeyim. Tek bildiğim şey düne söyleye bilecek söz hakkına sahipsin ama ya yarına ve yarınlara? Asla ama asla  o kadar uzun boylu değiliz!  yasamda bir yol var ve sen hep ilk adımı attığın günden beri o yolun yolcularından birisin.

Hayat benim için herkesle beraber  yürüdüğüm bir yoldur. Hepimiz aynı yolda yürüye biliriz ama demek değildir ki önüne gelen dikene bende basacağım. Basmışsan bu senin dikkatsizliğindir. Taşa çarpmışsan yine senin dikkatsizliğindir... Her şey dikkat gerektiriyor.  Önüne geleni yaşıyorsun. Sil baştan yaşayamazsın ama bu demek değildir ki yasadıklarını bir daha yaşaya bilirsin. Ölümsüz bir şeyleri yaşadıktan sonra. Yaşam tecrübene dayanaraktan ta ki geriye dönüp ya-şadıklarından bir şeyler çıkarta bilmişsen. O zaman yaşamak istediklerinde birazcık söz hakkına sahip olabilirsin. Bundan sonrası tercihlere kalmış bir şeydir diye düşünüyorum… tabii ki yinede hayat ve yaşam bazen seni hiçe sayıyor. O, bildiğini sana yaşatıyor. Ne yaşamak istediğini değil, ne yaşamak istediğini yaşatsaydı o zaman herkes yarınlarını tahmin edebilecek kadar kâhin olurdu. O zaman aptallık nerde kalacak ti! Kim hata yapacak ve kim hatalarından ders çıkaracak! Her şeyin bir karşıtı var. Sevginin nefret, mutluluğun mutsuzluk, doğum ve ölüm… Siyah ve beyaz birçok şey...  Bizi mutlu ve mutsuzda kılmıştır. 

Sevgini yitip gittiğinde ise başka sevgi ararız ama mutlu olmayı beceremiyor. Hele hele yürekten sevmişsen o yitirdiğin sevgiyi bulman imkânsız. Ne kadarda mutlu görünmeye çalışsan da, mutluluk karelerini çizsen de, yüzündeki fullüleşmeler, kendini göstermektedir. Biz sadece kendimizi ve karşımızdakini kandırmaktan da başka bir şey değildir. Mutluluk oyunlarını oynamaya başlarsın, tıpkı çocukluğumuzda oynadığım kör ebe, saklambaç ve diğer oyunlarda olduğu gibi o anlar mutlu olabiliyor ve oynanan oyunlardan çabuk sıkılır. Ve hatta yaptığını anlıyorsun veya yüreğin acı çekiyor bir başkasını severken nasılda bir başkasına yüreğini açacağım diye beynini kemirmeye başlıyorsun. Oysa hayattın her aşamasında mutlu olmak ister insan, bırakmalı insan yüreğindekiyle mutluysan ölene kadar da onu yüreğinde yaşatacaksın… Bende geçmişte yaşadığım, hayattı ve sahte gülüşlere ELVEDA diyorum…