Eylül ayının sonunda,  6-8 Ekim Olayları, nam-ı diğer “Kobani Olayları”nın  altıncı yılının ardından HDP’ye yapılan operasyonun yankıları kamuoyunda çeşitli boyutları ile sürmektedir. Kamuoyu önce, neden altı yıl sonra operasyon, gözaltı sürecinin tamamlanmasının ardından bazı önemli aktörlerinin PKK ile olan mesafeleri konusunda yaptıkları açıklamaları tartıştı veya tartışmaktadır. Özellikle HDP’li eski milletvekili Altan Tan ve gözaltının hemen ardından istifa eden Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in partilerinin PKK ile olan ilişkileri konusunda çok net olmayan ama önemsenen açıklamaları tartışılmaya devam ediyor.

Kısaca hatırlayalım.

Savcılık tarafından gözaltı kararı verilen 82 kişi arasında bulunan Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Emine Ayna, Ayla Akat Ata, Nazmi Gür, Emine Beyza Üstün ve Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen gözaltına alınmışlardı.

Başsavcılık açıklamasında 82 şüpheliden 20’sinin gözaltına alındığını belirterek şunları kaydetti: “Yakalanamayan 61 şüphelinin bir kısmının PKK/KCK terör örgütünün dağ kadrosunda yer aldıkları bir kısmının yurt dışında olduğu tespit edilmiştir. Bu şüpheliler için tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılması talebinde bulunulacaktır. Yurtiçinde olduğu anlaşılan 1 şüphelinin de yakalanması çalışmalara devam edilmektedir. Olay tarihlerinde HDP MYK üyesi olan ve halen HDP milletvekili oldukları anlaşılan 7 kişi hakkında, Anayasa’nın 83. Maddesi gereğince soruşturma kapsamında milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması talebiyle fezleke düzenlenecektir.” Haklarında fezleke düzenlenecek 7 HDP’li vekilin ise Pervin Buldan, Garo Paylan, Meral Danış Beştaş, Hüda Kaya, Hakkı Saruhan Oluç, Sezai Temelli ve Serpil Kemalbay olduğu açıklanmıştı.

Gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılanlardan eski milletvekili Altan Tan ve Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in yaptığı açıklamalar siyaset gündeminde ve medyadaki yerini hala korumaktadır. Tan, “PKK’ya tavrını net bir şekilde söylemesi lazım ve Türkiye kamuoyunu da bu konuda ikna etmesi lazım. Legalite ile illegalite arasında kalın çizgi çizmeli. İkincisi, Türkiye’nin bütün sorunlarıyla ilgilenmesi lazım” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu kısaca. Bilgen ise, “Bugün itibarıyla HDP, kendi geleceği ve ülkenin geleceğini ittifak stratejilerine endekslenmiş görünmekle birlikte, hiçbir parti kendisiyle açık ittifak yapmayı göze alamamaktadır. HDP, çözüm sürecindeki genişlemeyi kalıcı sanmış ve kişisel başarı olarak yorumlamayı tercih etmiştir. Hem müdahaleden şikayet edip, hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmak, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikaptır. Sadece son iki kongre süreci ve aday belirleme süreçlerine kimin, neden, hangi dayatmalarla müdahale ettiğine bakılırsa sorunun tam da benim ‘tersine Türkiyelileşme’ diye tarif ettiğim kişisel hesaplarla bir siyasi mücadeleyi kontrol altında tutma eğiliminden kaynaklandığı görülecektir” İfadelerini kullanmıştı.

Altan Tan’ın partisinin PKK ile ilişkileri konusunda eleştirileri ve uyarıların olduğu ve zaman zaman açıklamalarda bulunduğu bilinmektedir. Ancak Ayhan Bilgen’in “özeleştiri” mahiyetindeki açıklamalarını kamuoyu ilk kez duymuş oldu.

Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki süreçte HDP’li başka aktörlerden de benzeri açıklamalar gelebilecektir. Yani HDP’lilerden “özeleştiri” çerçevesinde, PKK ile ilişkileri konusunda açıklamalar olabilir ancak hiçbir zaman hiçbir HDP’li, devletin resmi ağzı ayarında açıklamalarda bulunmayacaklarını öngörmekteyiz. Daha açık bir ifadeyle HDP’liler “PKK terör örgütüdür” demeyecektir. Fakat şöyle açıklamalar gelebilir:

“Biz gücümüzü halkımızdan almaktayız, arkamızda çok güçlü bir politik bir kitlemiz var, demokratik gücümüz aldığımız oylardır vs…”

Devletin ve hükümetin her türlü girişimine karşı çıkan, hemen her konuda icraatlarını eleştiren veya tepki gösteren buna karşı PKK’ninkilere karşı sessiz kalan veya görmezden gelen bir HDP politikası Türkiye kamuoyu nezdinde hep şaibeli olarak değerlendirilecek gibi görünüyor. Birlikte hareket ettikleri Millet İttifakı’nın bileşenleri bile açık ve resmi bir şekilde HDP’yi ittifakın bir bileşeni olarak açıklamamaktadır. Örneğin CHP, İYİ Parti ve diğer partilerin yetkilileri HDP’nin PKK ile ilişkileri konusuna mümkün olduğunca girmemekte, bu konuda yorum yapmamakta, sorulduğunda ve tabiri caizse biraz sıkıştırıldıklarında “Canim AKP de onlarla çözüm süreci başlatmadı mı, hatta devletin savcılarını ayaklarına götürmediler mi” şeklinde konuya açıklık getirmekten ziyade karşı saldırı yöntemini uygulamaktadırlar. PKK’ye olumsuz bir laf, HDP’li seçmenlerde tepki oluşturabilir kaygısıyla bundan kaçınmaktadır.

Evet, bugüne kadar süreç böyle idare edilmiştir. Ancak artık bu şekilde sürecin devam edemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu konudaki öteleme ve üstünü örtme stratejileri muhalefet ittifakına her hangi bir kazanım sağlamamaktadır. HDP’ye ise sürekli bir enerji ve zaman kaybı vermektedir. Her zaman belirttik, HDP ve PKK aralarındaki ilişkilerine bir biçim vermek zorundadır, zamanı gelmiş, geçiyor bile. Öyle Parti Sözcüsü Ebru Günay Hanım’ın belirttiği gibi “Biz gücümüzü halkımızdan alıyoruz” sözü konuyu açıklayamadığı gibi, bu gibi söylemler de hiçbir çevreyi ikna edememektedir. Çok zor bir konu ve HDP’lilerin çok sıkıntı çektiği ortada. Bundan nasıl bir çıkış yapacaklardır, bu anlamda önümüzdeki süreçte nasıl bir yöntem izleyecektir? Gibi soruların cevabı kamuoyunca merak edilmektedir.

Ama her ne olursa olsun HDP’nin politikalarının içten sorgulanması, HDP için hayra alamettir. Sorgulama süreci seçmenlerinin bir bölümünde çoktan başlamış bile. Özellikle Hendek uygulamaları sonrasında bu anlamda eleştiri ve sorgu süreci yavaş da olsa başlamıştı. Fakat HDP aktörleri bu için için kaynamayı ya görmek istemedi ya da son seçimde alınan oylara bakarak sorgulamanın bittiğini anladı. Ancak süreç daha güçlü devam edecek gibi, hatta sandıklara yansıyabilir belki…

Sorgulama süreçleri netleşmeye de yol açabilir, belki netleşen HDP, PKK’nin “kuklası” olmaktan kurtulabilir veya Millet İttifakı’nın “İsimsiz Oy Vagonu” etiketinden azad olur, diyelim.

Saygıyla…