Hüzünsüz veda törenleri olur mu?

Her veda bir ayrılığı getirir beraberinde ve her ayrılık hüznü kucaklar. Vedalarla sevdiklerimiz uzaklara gider, gurbet yollarına düşer, uzun mesafelerin ardına gizlenen memleketlerde alır soluğu. Geride kalansa, kederle kalandır, özleyendir, bekleyendir. Veda törenleri hüzünlü olur; veda gitmektir çünkü, gitmekse hüzün. Veda ayrılıktır, uzaklıktır, gurbettir…

Daha önce “Divane Bir Şin” isimli romanını severek okuduğum yazar Kalender Durukan’ın ikinci kitabıdır “Hüzünsüz Veda Törenleri” Şiirlerini topladığı bu kitabı da Aryen Yayınları etiketiyle çıkmış, kitap 78 sayfa. Şiirlerini de merakla ve keyifle okudum.

Hüzünsüz Veda Törenleri’nde, şairin dizeleri yaşamın içinden, acılarla, umutlarla, hayallerle yoğrulmuş. Lirik ve hüzünlü…

“Bir ovada öğrendim ilk vedayı annem saçlarını tarıyordu kıvırcık saçlı kardeşimin arkasına bile bakmadan giderken babam.”

Durukan’ın veda’ları her ne kadar inat, kızgınlık ve gurur barındırsa da hüznün rüzgarları da esiyor mısralarında.

“Yeşil nohut kokan bir acı var derin mi derin kınalı saçlarında annemin.”

Dizeleri neler anlatmıyor ki? Okurken yeşil nohut hasadında güneşin altında kavrulan yüzümü, kabaran, nasır tutan ellerimi anımsıyorum. Bir de saçlarına kına yakan anamın ağıt yüklü ezgilerini. İki dizeye tüm çocukluğumu, çocukluğumuzu sığdırıvermiş şair.

Yakın tarihin de tanığı oluyor kimi satırlarında. Zaten şairler tanığı değil midir yaşamın?

“Gözlerine bakabilseydiniz o karanlıkta tedirgin güvercinin anlardınız Hrant’ı ağlardınız.”

Naif, yumuşak kelimelerle dokuyor şiirlerini şair. Okurken, tedirginliğe kapılmıyor, kasılmıyor okur. Dili sade, anlatımı günlük hayatın içinden. Yoncalarla kaplı bir tarlada uzanıyor yumuşacık ve geçmişine yolculuk yapıyor okur. Her yan taze ot, yonca kokuyor.

“Acelesi yok sanki burada hiçbir şeyin dağ, nehir, gökyüzünde asılı bulut ve gülerek el sallayan yamalı çocuk.”

Sakin dizeleriyle, yoksulluğuna, çocukluğuna el sallayan, selam gönderen bir şairin narin mısralarında gezinirsiniz “hüzünsüz veda törenleri”ni okurken.

İmgeleri yerli yerinde kullanıyor Kalender Durukan şiirlerinde. Veda’yı, gurbeti, ayrılığı ve kavuşmayı sığdırdığı, harmanladığı dizelerinde yürek telini titretiyor insanın. Şiir biraz da bu değil midir?

“Unutulmaya yüz tutmuş bir tren garı gibiydi yüzü babamın unutuyorduk bu yabani paslı yüzü her geçen gün bir cuma akşamüstü çıkıp geldiği ana dek.”

Vedalar uzaklara götürür sevdiklerimizi, sonra yavaş yavaş silinir görüntüleri hafızalarımızdan. Zaman geçtikçe yabancıya dönüşüverirler. Bir başına kalırız yalnızlığımızla. Bir gün çıkıp gelinceye kadar uzaklara giden. Ama hiçbir şey eskisi gibi değildir artık. Geride kalanlar yaşlanmıştır, terk edilen şehir değişmiştir. Dönen yabancılaşır bu kez. Hüzünsüz veda törenleri yoktur bu yüzden.

Tüm vedalar hüzünlüdür.