Salı sabahı başta Diyarbakır olmak üzere bölgedeki iş camiasını derinden üzen bir vefat haberiyle sarsıldık.

O haber ilk önce sosyal medyada üç kelimeyle yer aldı;

Ferda Cemiloğlu’nu kaybettik…

Kolon kanseriydi. Son dört yıldır da tedavi görüyordu.

Tedavisine, yemesine, içmesine dikkat ediyordu.

Öyle yatalak falan da değildi.

Geçen hafta Cuma günü İstanbul’da özel bir hastaneye yatışı yapılarak, kanserli hücreleri yenip yenmediğinin tetkiki yapılacaktı.

Salı sabahı patoloji için tüm hazırlıklar yapıldı, küçük bir parça numunesi için ameliyathaneye alındı.

İşte ne olduysa burada oldu.

İç kanama geçirdi ve sürgünler, mücadeleler, azimlerle dolu yaşamına veda etti.

İhmal var mı yok mu onu definden ve tutulacak yasından sonra netleşecek.

İsmen bildiğim Ferda ablayla ilk kez dört yıl önce yüz yüze tanışmıştım.

İki saati bulan röportajında DOGÜNKAD Başkanlığı’na seçilmesinin ötesinde yaşam hikayesini dinlemiştim.

Bilmeyenlere kendi anlatımıyla hikayesini aktarmak istiyorum:

“1951 yılında Şam’da dünyaya geldim. 7 yaşından sonra Cizire ve Derbesiye bölgelerinde yaşadım. İlkokulu Derbesiye’de Katolik okulunda okudum. Çünkü orada Fransızca öğretiliyordu ve yatılı bir okuldu. 14 yaşıma kadar Cizire’de 150 kişinin yaşadığı büyük bir avluda büyüdüm. Baas rejimi iktidara gelince okullarımız kapandı ve rahat bir ortamdan çıkıp oldukça katı, disiplinli devlet okullarında okumak zorunda kaldık. Resmi giysilerimiz askeri elbiselerdi. 22 saate yakın askeri eğitim zorunluydu. O süreçte tüm Kürtlerin mal varlıklarına el konuldu. Bir gecede toprak reformu çıktı. Varlıklı Kürtlerin evlerine el konuldu, arazileri ellerinden alındı. Daha sonra sık sık aile büyüklerimiz kaybedilmeye başlandı. Oraya tam adapte olmaya başlamışken sil baştan bir yaşam oldu. Evsiz, barksız, annesiz, babasız bir ortamda kaldık. Babam, amcalarım, dedem uzun süre mahpusta kaldı. Daha sonra 1968’de bir yılbaşı akşamı, 30 kilometre boyunca mayın tarlalarından yürüyerek Türkiye’ye geldik. Diyarbakır’a yerleştik. Ziya Gökalp Lisesi’nden mezun olup Hacettepe Üniversitesi’ni kazandım. Biyoloji bölümünü okudum. 1980 ihtilali başladı sonra. Babam bir tutuklandı, bir bırakıldı. O sıra evlendim. Bir kızım, bir oğlum oldu. Tıbbi ve inşaat işleri yaptı babam. O sırada İran’da devrim oldu ve babamın her şeyi orada kaldı. Her şey yine sil baştan başladı.

Çocuklarımı Ankara’da İlk Adım Okulları’na kaydettirmiştim. Ben de Aile Birliği’ne üyeydim. Okul iflas edince veliler olarak okulu satın aldık. İsmini İlkem yaptık. İlk bireysel ve özel işim bu oldu. Okulun yüzde 99’luk hissesi benim olmasına rağmen son derece demokratik bir eğitim kurumuna çevirdik orayı. Eğitim Kurulu oluşturduk ve tüm kararlarda herkesin imzası oluyordu. Türkiye’de Fransızca ve İngilizce eğitim veren ilk özel okul oldu burası. Milli Eğitim Bakanlığı bize yüklü cezalar verse de biz çok özgün eğitimler verdik. Saçı uzun olan erkeğe ceza yoktu, isteyen küpe takabilirdi, şiddet kesinlikle yasaktı. Kendi içinde bir disiplini olan ama herkesi ortak karar almaya iten demokratik bir yapısı vardı. Sonra okulu devrettim.

Sosyal projelerde ve STK’larda yer aldım. 51 kadın bir araya gelerek aile içi şiddete karşı Kadın Dayanışma Vakfı’nı kurduk. Başkan Yardımcılığı görevinde bulundum. Sonra Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER) yönetiminde yer aldım. O dönemde Van’da sığınmacıların ciddi sorunları vardı. Van’a gittim. Sığınmacılar ve Göçmenler ile Dayanışma Derneği’ni kurdum. 1999’dan 2002’ye kadar çalışmalarımı orada sürdürdüm. Binlerce mülteciye yardımcı olduk. BM Mülteci Yüksek Komiserliği’nin nobeli diye bilinen “barış ödülü”ne layık görüldüm. Yine Van’da Kadın Çevre ve Kooperatifi’ni kurup, iyi çalışmalara imza attık. Daha sonra Saddam süreci gelişti. Erbil’e geçiş yaptım. STK çalışmalarımı orada da sürdürdüm. Sosyal çalışmalarım devam ederken iş teklifleri geldi. İnşaat işine girdik. Ciddi projeleri hayata geçirdik. Çok sayıda kamu kurum binalarını biz yaptık. Bir grup arkadaşla Kürdistan İş Kadınları Derneği’ni kurduk.

Orada şirket çalışmaları devam etse de aklım buradaydı. Dünya’nın neresinde olursa olsun Diyarbakır kelimesi geçince içim cız eder. Beni bağışlayın Diyarbakır’a gitmem gerekiyor dedim ve Diyarbakır sürecim başladı. Sur olayları vardı. STK’larda çalışmalar yürüttüm. Birçok çalışmayı da bireysel yaptım. Bir yardım yapılırken gizli yapılır. Ben ev ev gezip yapabileceklerimi yaptım, yapmaya da devam ediyorum. Diyarbakır bu olayları hak etmedi.

Eski Başkan Nevin (İl) hanım Erbil’e gelip gidiyordu. Kürdistan İş Kadınları Derneği olarak da biz Diyarbakır’a gelmiştik. Bir diyaloğumuz vardı. Genel Kurul süreci öncesi arkadaşlardan başkanlık önerisi geldi. 24 saat burada değilim dememe rağmen ikna ettiler. Kendimi ilk defa başkanlığını düşünmediğim bir STK’nın başında buldum. Kurum ve kuruluşları ziyaret ettik. Birimler oluştu ve çeşitli projeler hazırladık.”

Ferda abla, bu röportaj sonradan 4 yıl sonra DOGÜNKAD Başkanlığı görevini devretti ancak Onursal Başkan ilan edildi. Ardından Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Meclisi Yönetim Kurulu Üyesi oldu.

Bu görevi devam ederken hayata veda etti Ferda Cemiloğlu.

Bugün ebedi yolculuğuna çıkarken, kadın girişimcilere yol gösterirken söylediği bu sözler geride kaldı:

“Girişimci kadınlara kendilerine inanmalarını tavsiye ediyorum. Kafalarına bir şey koymuşlarsa o rüyayı gerçekleştirmelerini isterim. En iyi bildikleri iş ne ise onunla başlamalarını öneririm. Hiçbir zaman rüyasından ve hayallerinden vazgeçmesinler. Yaratıcılıklarını kaybetmesinler, çok güçlü olduklarını biliyorum. Fakat birşeyin riskini almadan başarılı olamazsınız. Biz de eksik olan şeylerden biri de birlikte hareket etmemektir. Bunu geliştirmeliyiz. Birbirimize sarılıp, öpüp sıcaklığımızı hissetmeliyiz. Böyle olursak daha başarılı oluruz. Biz tüm kadınlara gönüllü danışmanlık hizmeti vermeye hazırız. Bir işe başlarken çok iyi analiz etmek gerekir. Taklit yapmamak gerekir. Herkes kendi markasını yaratabilir. Bu coğrafya buna çok müsait. Çünkü herkesin kendine has kabiliyeti var. Herkes herkese benzemez. Birisi diğerine bakarak başarılı olduğunu düşünmesin. Herkesin kendi içinde başaracağı bir şey vardır. Herkesin bir handikapı vardır. Kendi kendileriyle yarışsınlar. Bu onlara iyi gelecektir.”

Toprağın bol, mekanın cennet olsun Ferda abla…

Saygılarımla