Türkiye’nin son yüzyıldaki tarihine damgasını vuran ‘İttihatçı Zihniyet’ adeta siyasete darbeler vura vura gelişti ve kurumsallaştı. Bu zihniyet, Osmanlı tarihinin özellikle son çeyreğinde iyice belirginleşti ve devleti ‘Kurtarma’ amacını güttü. Söz konusu kutsal devlet ise gerisi elbette ‘teferruat’tı. Tarihi bakılırsa ilk teferruat Kürtler olmuştur. Bu noktaya sonra geleceğiz ama önce CHP Lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nun helalleşme ile ilgili yaptığı açıklamasının bazı noktalarına dikkat çekelim.

“Diyarbakır hapishanesi mahkûmları ile helalleşeceğiz.Roboski ile helalleşeceğiz.Darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede. Bir sağdan, bir soldan o insanlarımızla helalleşeceğiz. 9 yaşındaki oğlu Oğuz Arda Sel'i kaybeden ve mahkemelerde süründürülen Mısra Öz ile helalleşeceğiz. Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz" diye açıklamasının altını doldurmaya çalışan CHP lideri, bu çıkışla toplumdaki fay hatlarının giderilmesini amaçladıklarını açıklamıştı. Ama bütün bu olanların arkasında tarihsel olarak ‘İttihatçı Zihniyet’ yer almaktadır.

Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinden Kürtlerin önemli oranda darbelerin ve darbeci zihniyetin hedefi olduğunu ortaya koymaktadır. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme kapsamındaki açıklamaları elbette bunlardan ibaret değil, bir önceki yazımızda diğer sözlerine yer vermiştik.

İlerleyen günlerde CHP Lideri, basın mensuplarının konuyla ilgili sorularını yanıtlarken helalleşme kapsamını daha da genişletti. Gazeteci Fikret Bila’ya verdiği röportajda Menderes ve arkadaşlarını ile Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da bu kapsamda olduğunu açıkladı.

Geçen yazımızda Kürt Mahallesinde helalleşmeden söz etmiş ve bu mahallede de helalliğin alınmasını önermiştik. Şimdi de İttihat Terakki Cemiyeti(İTC)’nin siyasi zihniyetinin siyasette ve yönetimde egemen olduğu dönemde yaratılan toplumsal fay hatları nedeniyle helalleşmenin gerektiğini öneriyoruz.

‘Darbeler ve Paşalar Zihniyeti’

İttihat Terakki zihniyeti Osmanlı Devleti’nin çöküş yaşadığı son yıllarında ‘Osmanlıyı Kurtarma’ amacıyla ortaya çıkan çabalar olduğunu söyleyebiliriz. Orduda görev yapan genç subaylar önderliğinde, doktorlar, gazeteciler vb aydınların bir araya gelerek devletin çöküşünü önleme konusunda geliştirdikleri çözüm alternatiflerinin bir cemiyet (dernek) etrafında bir araya gelmeleriyle kurumsallaşan bu zihniyet bir süre sonra ülkede yönetimi ele geçirmiştir. Yani padişahlar gitmiş gelen paşalar artık devleti yönetmede tek güç olmaya başlamıştır. Sivil siyasetçiler hükümet olsa da arkada paşalık zihniyeti belirleyici güçtür. Siyaset tarihi vesayet altında ilerlemiştir.

Paşalar zihniyetiyle ülkede her ‘tehlike’ anında ülkenin yönetimine el konmuştur yani askerler ellerindeki silahları kullanarak sivil iktidarı ele geçirmişlerdir. Ondan sonrası…1960, 71 ve 80 askeri darbeleri…Sonrası da Türk siyasi tarihinde hep bir darbe potansiyeli var olagelmiştir.

Ondan sonrası malum! Hak talebinde bulunan Kürtler hedef olmuştur. Bu taleplerini dile getiren Kürt siyasetçi ve aydınları, gazetecileri devlete karşı gelmekle “bölücü” olmakla suçlanmış adeta terörize edilmiştir. Kürt siyasi hareketinin aktörleri şu veya bu bahanelerle asılmışlar, tasfiye edilmişlerdir, darbeci zihniyet tarafından. Yani bu zihniyetin ilk atası ittihatçı zihniyet eliyle. Kürtler Seyit Abdulkadir’i, Kemal Fevzi’yi ve daha kimleri kaybetmişlerdir kurulan darağaçlarında. Bu zihniyet ki temelinde jakobenlik ve laiklik faşizmi barındırmaktadır. En basit tabirle bu zihniyet Kürtlere verdiği sözleri tutmamıştır yani onları kandırmıştır.

Halbuki siyaset sivillerin yaptığı bir iş. Aynı zamanda bir akıl işidir siyaset. Hak talep edenlerle oturulur, konuşulur, talepleri öğrenilir. Aşırı taleplerse uzlaşmaya gidilir. Öyle hemen asmak, öldürmek, fiziki tasfiye etmek çare değildir. En kısa yoldur bu ama kalıcı çözüm de olamamıştır tasfiye yöntemleri.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine bakılırsa Kürtlerin devlete önemli katkıları olmuştur. Kürtler bir arada yaşamayı hep talep etmişlerdir ancak dilleri kullanmak ve kültürlerini geliştirmek gibi haklarını da istemekten geri durmamışlardır. Ancak devlet Kürtlerin taleplerini karşılamadıkça oluşan sorun hem kangren halini almış hem de dış güçlerin ‘ilgisini’ çekmiştir.

Kürt sorunu çözüme yakın bir yaklaşımı AK Parti iktidarında, 2013-2014’te çözüm sürecinde bulmuş ancak süreç akamete uğramıştır. Acaba ittihatçı güçler mi yine devreye girmiştir? Acaba PKK tarafı dış güçlerin oyununa mı geldi, ki bu ihtimal yüksek, bu ve benzeri soruların cevapları halen bulunabilmiş değildir.

O hal de helalleşmekse temel talep, bugünkü ittihatçı zihniyetin temsilcileri Kürt tarafına helallik vererek bir adım atabilirler.

Saygıyla…