Ülkemizde asgari ücret, üçlü bir mekanizma tarafından belirleniyor. Bu mekanizmaya Asgari Ücret Tespit Komisyonu deniyor. Komisyonda hükümetten 5, işverenlerden 5 ve işçilerden 5 temsilci bulunuyor. Ve bu komisyon Cumhurbaşkanlığı’na bağlı çalışıyor.

Geçtiğimiz günlerde Asgari Tespit Komisyonu, bir karar verdi. Bu karara en çok üyesi bulunan ve bu nedenle işçileri temsilen masada bulunan, ancak hükümete yakınlığı nedeniyle sürekli eleştirilerin odağında yer alan Türk-İş itiraz etti ve masadan kalktı.

Net bir sayı olmamasına rağmen yaklaşık 10 milyon dolayında olduğu tahmin edilen çalışanı ilgilendiren 2020 asgari ücreti brüt 2 bin 943,00 TL, net 2 bin 324,70 TL olarak açıklandı.  

Günümüz şartlarında, rakamlarla bu kadar oynan bir süreçte ve neredeyse her sabah birkaç zam haberiyle uyandığımız ülkemizde, bu parayla değil ay sonunu getirmek, ayın 10’unu görmek bile görmek mümkün değil. Halbuki, evrensel kurallar asgari ücretin insanca yaşayabilinecek bir seviyede olmasına öngörüyor.

Masadan Kalkan Türk-İş’in Genel Başkanı Ergün Atalay, rakamın hükümet ve işveren tarafından belirlendiğini, kendilerinin söz konusu rakamı kabul etmediklerini söyledi. Atalay, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısı nedeniyle adaletli bir karar çıkmasının da mümkün görünmediğini de ifade etti. Ancak Atalay’ın, yapabilecekleri bir şeyin olmadığını söylemesi, büyük tepkilere neden oldu.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, belirlenen rakamın insan onuruna yakışmadığını belirterek, Türk-İş Genel Başkanı Atalay’ın ‘yapabileceğimiz bir şey yok’ sözüne ‘grev hakkımız var’ diyerek yanıt verdi.

İşçiler, az olmasına rağmen 2 bin 578 liraya razıydı. İşveren, verilen rakamın bile çok olduğunu söylüyor ve devlet desteğinin artmasını istiyor. Hükümet, her zaman daha çok işverenden yana tavır alıyor. İşçinin ise, tek bir umudu vardı.  O da Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, daha önce yaptığı açıklamada, görüşme sonucunda ‘jestimizi yaparız’ söylemiydi. Fakat aradan bunca zaman geçmesine rağmen ortada ne jest var, ne de jesti sorabilecek biri...

Zaten gündem de allak bulak oldu. Bu saatten sonra kimsenin asgari ücretliyi düşünecek ne hali var, ne de asgari ücretliye verilecek tek bir kuruşu. Gerçi, ortada duran realiteye baktığımız da hiçbir jestin insanca yaşamaya yeterli olmayacağıdır.

NE ZAMAN AKKILLANACAĞIZ?

Bu ülkede dolandırıcılık bu kadar kolay mı? Ya da bu ülkenin insanları bu kadar saf mı? Oysa ülke tarihinde o kadar çok Sülün Osman, Titan Kenan, Jet Fadıl ve son olarak Çiftlik Bank olayıyla tanıdığımız Mehmet Aydın var ki…

Hatırlanacağı üzere 27 Yaşındaki Mehmet Aydın, sanal oyun kurarak, tarım alanında üyelerine yüksek kar vaat etti. Daha sonra aralarında sanatçılarında bulunduğu 77 bin 843 üyesinden, 511 milyon lira toplayarak, kayıplara karıştı. Ülke günlerce bu konuyu konuştu. Ama bu son olmadı. Dolandırıcılar, dolandırmaya devam etti. Nihayetinde Eski Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’de kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından dolandırıldı.

Şimdi de Diyarbakır’da ikinci Çiftlik Bank vakası patlak verdi. Silvan’a bağlı Gündüz Köyü’nde çiftlik kuran kişi, Silvan, Hazro, Bismil, Kulp ile Batman’ın Sason ilçelerindeki çiftçilerden, yaklaşık 60 milyon lira değerinde büyükbaş hayvan ile yüklü miktarda parayı alarak kayıplara karıştı.

Mağdurlar, ‘Köyümüze yakın bir yerde 7 ay önce çiftlik kurdu, bize yakın olması nedeniyle güvendik. Bize yüksek karla kazanç sağlayacağını söylediler, kabul ettik. Kendisine ulaşmak istedik. Uzun bir süre bizi oyaladı. Bugün yarın geliyorum diyerek bahaneler üretti. Bir süre sonra da telefonlarımıza çıkmamaya başladı. Şimdi arıyoruz bulamıyoruz. Şikayetçiyiz’ dediler.

Fakat gelen haberlere göre, mağdur sayısı her geçen gün daha da artıyormuş.  Hatta bazı mağdurlar, toplumda küçük düşmemek için sesini soluğunu kesmiş bir köşede oturuyormuş. Bakalım bu kadar örneğe rağmen ne zaman akıllanacağız?

Sevgiyle kalın.