Kadın cinayetleri üzerine herkes konuştu, herkes bir şeyler söyledi. Emine Bulut katliamı üzerinden toplum büyük bir tepki gösterdi. Sonrasında başka kadın cinayetleri de yaşandı. Bu sorunu tek tek bireylerde aramak, Nasrettin Hoca'nın evde kaybettiği eşyasını dışarıda aramasına benzer. Tek tek kadın cinayetlerinin önüne geçilemez mi, belki etkili bir toplumsal refleksle geçilebilir ama yeterli değil. Bu genel bir politika ile ancak çözülebilir. Kadınlar sokaklarda hep şunu der; "kadın cinayetleri politiktir" diye.

Evet, çok doğru bir söylemdir. Kadın cinayetleri politiktir. Devlet organizmasının önünü açtığı bir durumdur. Örneğin; kadınlara şiddet uygulayan bu erkeklerin kaç tanesi, bir devlet kurumuna ya da bir polise askere, memura zarar vermeyi göze alabilir. Çoğunlukla alamaz. Çünkü devlete karşı işlediğin bir suçun cezası ağırdır. Devlet, herkesin kafasına vura vura bunu beyinlere empoze etmiştir. Okullarda, hastanelerde, camilerde, televizyon programlarında ve dizilerde defalarca devlete karşı izlenecek suçlarda ne kadar ağır cezaların verileceği ısrarla vurgulanıyor.

Hatta bu cezaların oluşması durumunda, sonraki süreçte devletin başka herhangi bir kurumunda çalışamayacağı ve ekonomik olarak büyük bir sıkıntılı sürece girileceği de vurgulanıyor. Onun için bir tavuk öldürdü diye kan davası çıkaranlar, söz konusu devlet olunca kuzuya dönebiliyor. Kadınlar için de böyle bir politika uygulanırsa şiddet ne kadar azalır bunu bir düşünün. Örneğin; bir kadına şiddet uygulayan erkek, alacağı hapis cezasının yanısıra herhangi bir işte de çalışmasa nasıl olur? Bence çok etkili bir yöntem olur. Ortadoğu ülkelerinde insanların en çok sınanmaktan koktukları alan ekonomidir. Dolayısıyla hapis cezasının yanısıra ciddi para cezaları ve istihdam alanlarının da daraltılması gerekiyor.

Bir de geçenlerde Emine Bulut cinayetinin ardından herkes çok ciddi bir duyarlılık kasmaya başladı. Instagram hesabımda kendi takipçilerim arasında kısa bir anket yaptım. Bir soru sordum, "Eşiniz veya sevgiliniz sizi 'aldatırsa' ne yaparsınız" diye. Amacım birkaç bin kişi içinde yapacağım bu son derece doğal ankette kişilerin ne kadar şiddete meyilli olduklarını öğrenmekti. Sorduğum bu soruya 341 kişi cevap verdi. Çok gereksiz cevapları eleyerek 200 taneye yakın cevabı yayımladım. Bunlar içinde cevap veren kadınlar çoğunlukla, "Arkama bile bakmadan giderim", "Hiç dinlemem bile çeker giderim", "Ayrılırım bir daha asla yüzüne bakmam", "Yüzüne tükürür giderim" "O beni kaybeder" "gözlerini oyarım" gibi son derece naif ve az şiddet içeren cevaplar verdi. Kadınların yüzde 90'ı buna yakın cevap verdi. Hiçbiri ama "ya benimdir ya kara toprağın, onu başkasına yar etmem" gibi cevaplar vermedi. Ama bazı kadınlar da "aldatsa dahi bir şans veririm, sonuçta çocuklarım var" gibi çaresizce cevaplar da verdi.

Erkeklerin cevapları ise daha çok şiddet içeren cevaplar oldu. "O anki ruh halime bağlı" diyen erkekler çoğunluktaydı. Yani o an ruh hali güzel değilse bir Emine Bulut cinayeti daha yaşanabilir. "Canına susamıştır", "Dünyayı ona dar ederim", "Ona da beni aldattığı kişiyi de insan yüzüne çıkamayacak hale getiririm" gibi cevap verenler de oldu. Özelikle şiddet yanlısı cevaplar verenlerin sosyal medya profillerine baktım yüzde 90'ı da Emine Bulut cinayetini sert kınayan paylaşımlar yapmıştı ve kadına yönelik şiddeti kabul etmiyorlardı.

Aslında çok küçük bir Instagram araştırmasında bile sonuç nasıl bir durumun ortada olduğunu çok net yansıtıyor. Başka önemli bir sonuç da şu oldu; bazıları, "O beni aldatmışsa ben de onu aldatırım" diye cevaplar verdi. Bu çok ilginç değil mi? Sanki sevgilisi ve eşi aldatılanların intikam almak için aldatması gereken bir grup kadın ve erkek varmış gibi. "Ben de aldatırım" cümlesi ne kadar çirkin ve karşı cinsi kişiliksizleştiren bir yaklaşım. Biz de toplumsal olarak cinsiyet noktasında sakatız. Toplumsal cinsiyet rolleri konusunda berbat hatta korkunç bir durumdayız.

Bu durumu neresinden düzeltmeye başlayacağız açıkçası çok emin değilim. Ama ilk başlanılacak yer sanırım herkesin bir aynaya bakmasıdır. Hepimiz önce başkalarını sorgulamak yerine kendimizi sorgulayacağız, gururumuza dokunacağız, egomuza dokunacağız, erkliğimize dokunacağız, kendimizi her anlamda eşek sudan gelene kadar dayaktan geçireceğiz sonra belki bir şeyleri düzeltebiliriz. Tabi bunların yanında devletin ve kurumların da şiddete asla tolerans göstermeyen bir yapı içinde olması lazım. Bunların yasalar ve kanunlarla çok net bir şekilde yazılması çizilmesi gerekir. Yoksa hepimiz bütün erkekler ve erkleşmiş kadınlar birer katil adayıyız.