Efsaneye göre, Karacadağ'da bir zamanlar çok büyük ve korkunç bir ejderha yaşarmış. Ağzından çıkan ateş yöreyi yakıp kavuruyormuş. İnsanlar elinden çaresiz kaldıkları için sık sık ejderhayı kendilerinden kurtarması için Tanrı'ya dua ediyormuş. Bir gün gökten bir cin inmiş, ejderhayı boynundan yakalayraak göklere çekmiş. İnsanlar böylece bu korkunç ejderhadan kurtulmuş. Yöredeki taşların bu ejdehanın ağzından çıkardığı alevlerle yandığı için bu taşlar bu yüzden karaymış. Karacadağ'da zaman zaman, bu ejderhanın homurtuları ve sonu gôğe çeken zincirin şakırtıları duyulurmuş.

Nefse Cini:

Finco adında bir kadın doğum yapmış. Yanında bekleyen kimsesi yokmuş. Bir ''Nefse Cini" komşusu Hezi Kadın'ın kılığına girerek yanına gelmiş ve bebeğe sokulmuş. Finco'yla hiç konuşmuyormuş. Hep bebeğe dokunmak istiyormuş. Bunun komşusu, onun Nefs Cini olduğunu anlayan Finco, bağırarak yandaki odada yatan kocasını çağırmış. Nefse Cini ''Eğer, biraz daha kocana seslenseydin, ciğerini çekecektim" demiş ve ortadan kaybolmuş. Kocası gelip hemen yatağın etrafını kıl iple çevirmiş, başucuna da otak, hançer koymuş. Fakat bu önlemleri almakta çok gecikmiş. Çünkü, Nefse Cini dokunduğu için çocuk ölmüş. sahibi çok güzel ut

Aşık Yılanlar:

Eski Diyarbakır evlerinde kilerlerde yılanlar olurmuş. Kimse bunları öldürmezmiş. Onlar da insanlar kendilerine rahatsızlık vermediği için rahatça yaşarlarmış. Bazı yılanlar, yaşadıkları evin güzel gözlü hanımlarına aşık olurlarmış. Ortalıkta kimse yokken gelip, hanımın karşısına oturup hiç kıpırdamadan onun gözlerine bakarmış. Bazen de hanım uyurken gidip onun göğsüne sokulup yatarlarmış.

Diyarbakır’ın Tarihi Efsaneleri:

Diyarbakır'ı ele geçirmek isteyen Müslümanlar, kentin etrafının surlarla çevrili olmasından dolayı uzun bir süre burayı ele geçirememişler. Müslümanların komutanı, askerleriyle birlikte kentin etrafına çadır kurarak beklemeye başlamışlar. Komutan birgün ekmeğini yerinde olmadığını görmüş ve aç yatmış. Herhalde acıkmış olan kölesinin ekmeği yediğini düşünmüş. Fakat, bu bir kaç kez tekrar etmiş. Komutan sonunda kölesine ekmeğin ne olduğunu sormuş. Kölesi, her gün ekmeğini getirip, bıraktığını söyleyince de saklanıp olacakları gözlemiş. Köle ekmeği bırakıp çıktıktan sonra, küçük bir köpek gelip, ekmeği alıp kaçmış. Kumandan da onu takip etmiş ve köpeğin surlara gelip, küçük bir su yolundan, şehrin içine girdiğini görmüş. Bu durumu değerlendiren kumandan, köpeğin girebileceği bu delikten bir insanın da geçebileceğini düşünmüş. Hemen o gece, seksen yiğit adamını yanına alıp, sabaha kadar o su yolundan birer birer şehre girmişler. Sabahla beraber de, şehrin kapılarını, dışarıda bekleyen orduya açmışlar. Büyük ve kanlı bir çarpışmadan sonra, şehri ele geçirmişler. Bu savaşta yalnız yirmi yedi kayıp vermişler. Savaşa savaşa İç Kale'ye geldikleri zaman, hükümdar Maria'nın yakınları ve hazinesiyle beraber gizli bir geçitten kaçıp gittiğini görmüşler. Bu geçit, bugüne kadar hala bulunamamış.