Uzun zaman olmuştu yüzünü unuttuğum sevgilinin, oysa yıllar olmuştu gönlümü sevgiye kapayalı. Her ne olduysa birden gözlerimin önünde oluverdin, yüzündeki şaşkınlık, yüreğindeki öfkenin, gözlerindeki ateşin alevleri yüreğimi yakmıştı. Çekip kaçmanın hiçbir anlamı yoktu, ne kazanan sen, ne de ben olacaktım, sevgiye sırtını dönmekle…

Hepsi kırılıp parçalandı aşkımız adına ne varsa, kirletip kenara attık. Vakit geç oldu, artık dönmek zor. Sen başka bir ele dokundun, ben yabancı bir kuşun kanadından düştüm. Biz ayrılalı sanki bir asır oldu. Şimdi, “bekle” diyorum; beni bekle sevgili! Seni hala kalbimin bir köşesinde saklamadığım için değil; geçirdiğimiz zamanı değersiz kıldığım için de değil; artık çok geç oldu deme, dönmeliyiz. Sevda dediğin narin bir çiçek gibidir, sevda nazlıdır. Toprağından söküp almazsan sevgi tohumunu, bir daha yeşerme umudu vardır sevginin. Üstümüzden yıllar geçti. Sen başka kollarda aradın beni, biliyorum çünkü ben de seni, bulamadık. Kimse sen gibi dokunmadı, kimse ben gibi sarılmadı. Pişmanlıklarımızla girdik yabancı yataklara, birbirimizin düşlerini gördük, ait olmadığımız uykularda. Ne acı!

Her şeye yeniden başlayıp, temiz bir sayfa açalım şu hayat denilen romana, beceririz sanıyorum. Zannediyorum ki; bunca tecrübe, kalp yarası, değerini yükseltir aşkın. Yanılıyor muyum? Susma öyle; bir şeyler söyle, bir şeyler mi söyledin, bir daha söyle... Ne zaman seni görsem şaşkın bakışlarla bakıyorsun bana ne tesadüf seni böyle uzaklarda görmek, Uzun zaman olmuştu yüzünü unuttuğum sevgili, oysa yıllar olmuştu gönlümü sevgiye kapayalı. Bana bir şeyler oluyor.

Kasımda aşk bir başkadır derler! Yoksa ben yinemi âşık oluyorum. Neden böyle birden bire gözlerimin önünde oluverdin? O yüzündeki şaşkınlık, yüreğindeki öfkenin, gözlerindeki ateşin alevleri yüreğimi yakıyor; ne olursun bakma bana öyle, alışık değilim seni böyle görmeye…

Artık çok geç çekip kaçmanın hiçbir anlamı yok, ne kazanan sen, ne de ben olurum sevgiye sırt dönmekle…

Bir Kasım günüydü seninle ilk karşılaşmamız. Kasvetli bir hava vardı dışarıda, ben seni bekliyordum. Üşüyen bedenimle acemi bir aşık gibi, etrafımı süzerken yanıma yaklaştın. Kısık bir ses tonuyla merhaba deyişin... Kibarca elini uzattın ellerime, ellerini tutarken bir ateş düşmüştü yüreğime, titriyordu yüreğim, bedenim dar gelmişti yüreğime, ne yapacağıma şaşırmıştım, kapılıverdim gönül pınarına, akabildiğince akıyordum sana doğru, evet aşık olmuştum. Seviyordum, içim kıpır kıpır olmuştu. Her defasında gözlerine bakmayı özlüyordum. Birden bire kayıplara karıştın. Bir Kasım ayında ilanen seni arıyordum uzak diyarlarda, masum, ürkek ve şaşkın bakışlarının arasına sıkışıvermiştim. Havanın sıcaklığıyla o üşüyen yüreğim ısınmıştı. Yüreğimde bir heyecan, gözlerimde bir mutluluk, yine sana âşık olmuştum kasım ayında. Bekle sevgili beni bekle; bir kasım akşamında seni alıp götüreceğim aşkımızın diyarına…

Anıları, hafızamızdan silip atarsak, yeniden başlamak zor değildir. Ne kadar devam edebiliriz diye endişe edersen, kuşkun olmasın benim sevgimi ölümsüzleştirdin. Sen beni, ben seni, aynadaki yüzlerimizden iyi tanıyoruz. Nasıl kandırırız beyinlerimizi? Barışmak, ruhumuzdaki eskimişliği silecek mi? Önceden kimsenin oturmadığı bir eve taşınsak, daha önce keşfedilmemiş bir ada bulup içine sığınsak, hiç kullanılmamış eşyalar alsak, kendimizi kandıramamayı başarsak. Yeni gibi olsak da, gerçekte biz yeni miyiz? Değiliz. Ama yeni olmak zorundayız,yaşanılmış acıları tekrar yaşamamak adına sevdamız bile yenilenmeli. Sırtında kaç tane ben olduğunu bilirim. Kızınca ne yaptığını, hangi yemeği sevdiğini, hepsini bilirim. Ben yokken bunlar değişti mi? Nasıl uyuduğumu, hırslarımı, inadımı ezbere bilmez misin? Bedenimin kıvrımlarımı, maç izlemeyi sevdiğimi, sinir olduğumu unuttun mu? Sen de beni ismin kadar iyi bilmez misin? Sen yokken ben değişmedim. Hala aynı şekilde seviyorum, hala kitap okumadan uyumuyorum geceleri ve hala sigara içiyorum. Sadece sakallarıma aklar düştü, olgunluk çöktü yüzüme, tepkilerime ama ben hala ayrıldığın adamım. O yüzden, sen beni bekle sevgili…