Şiir ve şair, boğazına kadar karanlığa batmış dünyanın aydınlığıdır. Bataklığa sürüklenen ruhların kanatlanmasını, mavi göğe yükselmesini, özgürlüğüne kavuşmasını sağlar şiir. Lal olmuş dillerin, yeni bir yol bulmasıdır. Diller içinde yeni, kadim diller yaratmasıdır. İnsanın varoluşundan bu güne kadar her dönemde kudretini hissetirmiştir şiir. Günümüzde de sıkıntıların, streslerin, acıların, karamsarlıkların üstesinden gelen, umudu, aşkı, özgürlüğü, barışı, kardeşliği, aydınlığı en güzel biçimiyle dile getirendir şiir. Bana göre şiir, kutsanmış sözcüklerin bir yürekten çıkarak başka bir yüreğe dokunmasıdır ve şair o sözcüklerin sahibi olan yüce kişidir. İyi ki şiir var hayatımızda ve iyi ki şairler yaşıyor dünyamızda.

Kaval sesi benim için hep mistik olmuştur. Her dinlediğimde, ilahi bir atmosferde göğe yükseliyor hissine kapılırım. Kaval ve şiir, şiir ve kaval daha kutsal, daha mistik geliyor kulağa. Kaval, insanlık tarihi kadar eski bir üflemeli enstrumandır. Şiir de insan var olduğu günden bu yana hep süregelmiştir. Etkileyici sesiyle dinleyenleri büyüler kaval, ruhlarını başka dünyalara götürür. Sesinde acı var, hasret var, aşk var. Kaval sesinde insan ruhunu iyileştiren bir gizem var.

“Seni bir kaval sesinde dinlerken,

Esen poyrazın yelinde toz duman

Yarına yolculuğun melodisiydi hayallerin…

Baka kalmışım düşündeki hayallere

Gönlümün çınarı

Özlemde dökülür sararmış yaprak gibi

Can olur, can verir; umut yeşertir,

Kaval sesindeki hasret gibisin…”

Kaval Sesindeki Hasret Gibisin, Şair Ahmet Tekdemir’in 41 yıllık emeklerini, duygularını, dizelerini topladığı şiir kitabının adı. Tekdemir 88 şiirini okuyucuyla paylaşmış, kitap 144 sayfa ve Öteki Yayınevi etiketiyle Ocak 2020’de raflardaki yerini almış.

Gecikmiş bir şiir seçkisi Kaval Sesindeki Hasret Gibisin, şair ilk şiirinde “merhaba” diyerek sesleniyor okuyucusuna. “Umudun hasretin yükünü çekenlere,/Işıl ışıl sevgilerle merhaba./Karadenizli balıkçıya,/Zonguldak madeninde,/Çifte yürekli kapkara ellere,/ Merhaba. / Trakyalı, Egeli, Akdenizli, / Anadolu’ya, / Merhaba.” Bu merhaba, yılların özlemini barındırıyor. İçinde birikmiş, acıların, umutların ve sevinçlerin tortusunu taşıyor.

Yaşadığı coğrafyanın acılarını, sevinçlerini, umutlarını, karamsarlıklarını bir dengbej edasıyla işliyor dizelerine Tekdemir. Kimi şiirlerinde adım adım gezdiriyor okurunu, destanlarla buluşturuyor. Yaşamını sürdürdüğü topraklar, kadim aşkların, büyük trajedilerin yaşandığı topraklardı çünkü. Bazı mısralarında Mem u Zin’e konuk oluyor, bazılarında Feqiyê Teyran’la gezgin olup Mezrabotan’ı adımlıyor. Şair, coğrafyasını büyütüyor, sonra onu avuçlayıp yüreğinin en derinine yerleştiriyor.

Ahmet Tekdemir, içinde büyüyen hasreti coşkuyla dışa vuruyor. Kaval sesindeki hasret gibi gönül titreten kelimelerin gücüyle. Tüm Anadolu’yu, Mezopotamyayı kucaklıyor bu hasretle.

“Ararat’tan Mezopotamya’ya bakmak,

Nemrut’ta güneşin batışını seyretmek,

Süphan Dağı’nın yaylalarında,

Siyabend u Xece’nin hikayesini dinlemek,

Bir başkadır Kaz Dağları’nda Sarı Kız’ın izi,

Ahtamara’dan gelen çan sesleri,

Çifte minareli Erzurum’da okunan,

Ezan sesleri başka güzeldir.”

         Umudu elden bırakmıyor şair, acıyı anlattığı dizelerde de hep umutludur. Yarına dair umudumuz tükenince hayat da biter, bunun farkında.

         Şair Ahmet Tekdemir’e ve içindeki hasreti döktüğü Kaval Sesindeki Hasret Gibisin isimli şiir seçkisinin yolu açık olsun. Şiir dolu aydınlık yarınlara ses olsun.