3 Ocak’ta ABD tarafından başkent Bağdat'ta havaalanı yakınına düzenlenen füze saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (Pasdaran) bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Heşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi Muhendis’in öldürülmesi sonrası bölgede tansiyon giderek yükseliyor.

Irak Parlamentosu 5 Ocak’ta yabancı güçlerin ülkeden çıkması yönünde karar alırken, bu gelişmenin ardından Türkiye’nin, Irak ve Kürdistan Bölgesi’ndeki askeri varlığı bir kez daha gündeme geldi.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Duhok’un Berwari Bölgesi’nde 2 karakolu, Bamerni, Amedi merkez, Siriye yerleşkesi ve Musul’un Başika Bölgesi’nde ise birer askeri üssü bulunuyor.

Ankara’nın, 2015 yılında IŞİD’le savaşla birlikte bölgedeki yerel güçlerin eğitilip donatılması için kurduğu Başika üssünde yaklaşık 450 askerinin bulunduğu tahmin ediliyor. Bölgedeki toplam Türk askeri sayısı ise PKK’ye yönelik operasyonların yoğunluğuna bağlı olarak sürekli değiştiği için net sayı ise bilinmiyor.

Irak Parlamentosu’nda yapılan oylamanın sembolik ve slogandan ibaret olduğunu belirtilirken, yabancı güçlerin Irak’taki varlığı Bağdat ile Washington hükümetleri arasında imzalanan anlaşmaya bağlıdır. Mevcut durumda Irak Hükümeti’nin bu kararı gerek siyasi, gerekse ekonomik olarak çıkarlarına ne denli örtüştüğünü ayrıntılı bir şekilde tartışması gerekiyor. Aksi durumda yaşanacaklar Irak’ın aleyhinde olacaktır.

Irak Parlamentosu’ndaki kararın tüm güçleri içerdiğini belirtilirken, kararın mevcut durumda Türkiye’yi de kapsıyor. Ancak uygulanır mı? Orası tartışılır. Asıl olan Irak Hükümeti’nin alacağı karardır.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun yaptığı bir açıklamada, Irak Parlamentosu’nda alınan kararın kendileri için bağlayıcı olmadığını ifade etmişti.

Türkiye bu tür kararlara hiçbir zaman bağlı kalmamıştır. Irak yönetimi daha önce de Türk güçlerinin buradan (Irak) çıkarılması için girişimlerde bulundu, ancak Türk Hükümeti kayda almamıştı. Olur da karar hayata geçirilirse ve Türkiye güçlerini çekmek zorunda kalırsa bu iki taraf arasında ciddi soruna neden olur.

Irak Parlamentosu kararının ABD tarafından öldürülen Süleymani ve Mühendisi’nin intikamını alma niteliğinde olduğunu belirterek, “Irak’tan yabancı güçlerin çıkarılması konusunda ABD ile Türkiye arasında ve Türkiye ile uluslararası güçler arasında da çok fark var. Türkiye ile Irak arasında 1983 yılında daha Saddam Hüseyin döneminde Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması var. Türkiye’nin Irak’ta bulunmasının bir diğer sebebi bu anlaşmadır. Irak hükümeti 2003 yılında da bu anlaşmayı fes etmedi. Söz konusu anlaşma bir kez Saddam döneminde o da 1990 yılında idi ama bu daha sonra iki ülke arasında tekrar hayata geçirildi.

Irak Parlamentosu’nun aldığı kararın bağlayıcı bir niteliği yok, kararın daha çok Heşdi Şabi ve İran’ın baskısıyla alınmıştır.

Kasım Süleymani’ye saldırının Şii kesiminin büyük bölümünde ve İran’da öfkeye neden oldu. Irak durum halen sıcak ve bir şekilde İran yönetimine ve IŞİD’le savaşta etkin role sahip olan Kasım Süleymani’ye karşı bir nevi vefa borcu olarak, ABD’ye diş göstermek için bu kararı aldıklarını düşünüyorum. Nitekim Iraklılar da NATO’nun veya ABD’nin bölgelerinden çekilmesi halinde durumun daha ciddi bir aşamaya geleceğinin farkındadır. Irak yapılanma sürecinde olan bir ülke ve farklı ülklerinde de yardımına ihtiyacı vardır. Irak’ta bulunan askeri danışmanların hepsi de Irak askerlerine lojistik desteğin yanı sıra ciddi eğitimler verdi. Ayrıca bu güçlerin Irak’tan çıkmasını istemek mevcut durumda ülkeyi daha çok tehlikeye sokacaktır.

Bu durumda kararın hayata geçirilmesi zor görünüyor. Mevcut Irak hükümetinin de bu kararı onaylaması zor olduğu gibi ülkedeki Kürt, Sünni Arap, Türkmen, Hristiyan ve bazı Şii üyelerinin onayı dışında parlamento karar aldı.

Saldırı sonrası bölgede durumlar halen sıcak . 10 gün sonra Şiilerin büyük bir bölümünün şu andaki düşünceleri değişecektir.

Özellikle Türkiye’nin de askeri varlığını göz önüne alınırsa, karar tüm yabancı güçleri gerçekten kapsasaydı Kürt ve Sünnilerin bir bölümü de oturuma katılırdı.

Mevcut durumda Türkiye’nin bölgeden çekilmesi zor görünüyor. Türkiye’nin güvenliğini koruma gerekçesi var. Kaldı ki Ankara’nın Bağdat’ın art arda gelen yönetimleriyle güvenlik anlaşmaları olduğu gibi bir nebzeye kadar Kürdistan yönetimiyle de ittifak söz konusudur. Türkiye’de bölgeden çıkmaz zaten. Türkiye özellikle 2003 yılından sonra kurulan Bağdat’taki hükümetleri kayda aldığını söylenemez.

Genel olarak da baktığımızda Irak’ın sınırlarının güvenliğini tamamı ile kontrol altına alacak güçte değil. Haliyle de güvenliği de ilgili aktörler farklı gerekçelerle korumaya çalışacağını dillendirecek. İster Türkiye, ister ABD isterse de İran olsun...

Kürdistan Bölgesi’nin söz konusu karardan sonra işinin çok daha zor olduğu görünüyor.

Bağdat, Kürdistan Bölgesi üzerinde etkili bir komşu ayrıca İran’da Kürtlerin büyük bir bölümünün katılmaması hoşuna gitmeyebilir. Bu durum Kürtleri bir nebzede olsa zor duruma sokabilir. Ancak ABD de, İran da kendi çapında Kürdistan’ın içinde bulunduğu durumu anlıyor. Çünkü Kürdistan Bölgesi taraflara karşı bir tutum ve tarafta olamayacağının farkındalar. Kaldı ki şimdiye kadar yürüttüğü tutumda bunu gösteriyor. Taraflar arasında bir denge oluşturmaya çalışıyor.

Kürdistan Bölgesi’nin savaşın çıkmaması yönünde çaba sarf etmesi ve Washington ile Bağdat arasında da diplomatik arabuluculuk rolünü üstlenmesi, önümüzdeki süreçte kurulacak Irak Hükümeti’nde de yapıcı yol izlemesi gerektiği konusunda da Erbil yönetimine öneride bulundu.

Irak Parlamentosu kararı sonrası ülkedeki yabancı askerlerin sayısına yönelikte tartışmalar alevlenirken,  ABD, Irak ve Kürdistan’da yaklaşık 5 bin asker ile varlığını koruyor. ABD’nin başkent Erbil’de 2 askeri üssü mevcut.

İngiltere'nin Irak ve Kürdistan Bölgesi’nde askeri üssü bulunmazken, 400 askeri personeli var. Londra’nın IŞİD ile mücadele için ek konuşlandırmalarla asker ve sivil personel sayısı bin 400 civarında.

Fransa'nın ise mevcut durumda Irak ve Kürdistan Bölgesi’nde 300 askeri personeli bulunuyor.

Genel bölge siyaset ekseninin hızlı değişime ayak uydurması oldukça güç bir durum. Bizlerde bunu tahmin ve takip etmekte zorlanıyoruz. Ancak önümüzdeki günlerde dengenin tamamen değişebileceğini sezmek için kahin olmaya gerek yok. Bakalım, İzleyip göreceğiz.