Çin’de 2002’de ortaya çıkan ve bir Korona Virüsü’nün yol açtığı SARS, 350’si Çin’de olmak üzere, 774 kişinin ölümüne yol açmıştı. O dönem Tayvan Çin’i, virüsü laboratuvar da ürettiği yönünde suçlamış ve bunun bir biyolojik savaş yöntemi olduğunu iddia etmiş, Rus bilim insanları ise, SARS’ın laboratuvar da üretilmiş olabileceğini dile getirmişti. Ancak Çinliler bunun kabul etmediği gibi Amerika Birleşik Devletlerini suçlamıştı. Tartışmaların zirve yaptığı bir dönemde de, SARS esrarengiz bir şekilde yok olmuştu.

Aradan yıllar geçti, Çin’de yine SARS benzeri bir virüs ortaya çıktı. Çin'in 11 milyon nüfuslu Vuhan kentinde ortaya çıkan Korona Virüs, şimdiden onlarca kişinin ölümüne, bazı kentlerin karantinaya alınmasına, binlerce kişinin ise hastalık nedeniyle tedavi altına bulunmasına neden oldu.

Bilim insanları, ilk açıklamalarında yarasadan yılana, yılandan da insana geçtiği yönünde görüşler ağırlık kazansa da, virüsün kısa sürede Hong Kong, ABD, İngiltere, Japonya, Güney Kore, Tayland, Suudi Arabistan, Singapur ve Vietnam'a sıçraması, yani insandan insana bulaşması, tüm Dünya’da korku ve paniğe yol açtı. Hele hele uçaklardaki taramalar, virüsün ortaya çıktığı Vuhan kentinde insanların biranda yere yıkılması görüntüleri, korku ve paniği ikiye katladı.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, İstanbul’da Çin uyruklu bir çiftin karantinaya alınması, ‘acaba virüs, Türkiye’ye de mi sıçradı’ endişesine yol açtı. Ancak çift, tedavilerinin ardından ülkelerine gönderildi. Fakat başta Çin olmak üzere virüsün sıçradığı ülkelerden direk uçuşların yapıldığı havaalanlarımızda önlemler alındı, bazı hastanelerde hazırlıklar yapıldı.

Şimdi, 2002’deki SARS’ın ortaya çıkışı, tartışmaları ve biranda yok oluş süreci, akıllara geliyor. Acaba, ticaret savaşlarının neredeyse her alanda bu kadar yoğun yaşandığı bir Dünya düzenin de, bu ve buna benzer virüsler, laboratuvar da mı üretiliyor ve bunlarla rakiplere gözdağı mı veriliyor, sorularını akıllara geliyor. Bekleyip göreceğiz.

DOMUZ GRİBİNİ UNUTTUK

Gelelim bir diğer baş belasına, yani Domuz Gribi’ne… Tabi Korona Virüsü biranda diğer bütün virüsleri gölgede bıraktı. Yoksa bu konuda ülkemizde çok büyük endişeler ve iddialar mevcuttu. Hatırlanacağı gibi bir süre önce Ordu'da hastaneye kaldırılan ve domuz gribi teşhisi koyulan Yener D., ölmüştü.

Komşumuz İran’da Aralık’ta ortaya çıkan ve bildiğimiz kadarıyla 19 kişinin hayatını kaybettiği Domuz Gribi’nin Van’da yoğun bir şekilde görüldüğü öne sürülmüştü. Konuyu oradaki gazeteci arkadaşlarıma ve bazı kaynaklarıma sordum. Aldığım cevap, ‘evet yılbaşında İran’dan yoğun bir şekilde turist geldi. Yeni yıla Van’da girdiler. Domuz Gribi de onlardan gelmiş olabilir. Çünkü çok sayıda kişi tedavi gördü’ dediler.

Bir iddia da, Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde yılbaşından bu yana yüzlerce kişinin, Domuz Gribi şüphesiyle tedavi gördüğü yönündeydi. Ama ne Van’daki yetkililer, ne de Diyarbakır’daki yetkililer, bu konuda resmi bir açıklama yapmadı, iddiaları doğrulamadı.

İddialar ciddi, yetkililer halkı bilgilendirmeli ve tedbirleri arttırmalı. Bazı kesimler ülkemizde yeterli aşı olmadığını söylüyor, Sağlık Bakanlığı yalanlıyor. Ancak ne olursa olsun, hiçbir şey insan hayatından değerli olamaz. Zaman kaybedilmeden gerekenler yapılmalıdır.

Son olarak; Diyarbakırlıların ‘Gaffar Babası'nın şehit edilmesinin üzerinden 19 yıl geçti. Saldırıyla ilgili karanlıkta kalan birçok nokta halen aydınlanmadı. Tıpkı usta gazeteci Uğur Mumcu cinayetinde olduğu gibi…

Her ikisi de mesleklerini çok iyi yaptıkları ve halktan yana oldukları için öldürüldüler. Bu nedenle, her iki suikasti gerçekleştirenler, ne Ali Gaffar Okkan’ı, ne Uğur Mumcu’yu halkın gönlünden söküp atamadı. Her ikisini de saygıyla anıyor ve bu cinayetlerdeki karanlık noktaların aydınlanması gerektiğini bir kez daha söylüyorum.

Bu arada Elazığ ve Malatya’daki depremde yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Sevgiyle kalın.